image

Batman’da İstişare Kurulu toplantısına katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ülke ve dünya gündemine dair gazetemize önemli açıklamalarda bulundu. Dünya gündemini sarsan ve yüzden fazla masum insanın hayatını kaybettiği İdlib katliamını ve sonrasında ABD’nin Suriye rejimine yönelik saldırısını, Kerkük’te yaşanan bayrak olayı ve yaklaşan referandumla ilgili değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, ABD’yi kastederek “Dünya Bir’den de Büyüktür” dedi.

“AMERİKA FELAKETE YOL AÇABİLİR”

Amerikan’ın tek başına istediği bir şekilde karar alması ve bunu tek başına uygulamaya koyması sonuçları açısından bütün dünya için bir felakete yol açabileceğini söyleyen Yapıcıoğlu, "Evet, Dünya 5’ten büyüktür. Parti programımıza yazılı hususlardan bir tanesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin mevcut yapısıdır. Güvenlik konseyinden bir karar alma ihtiyacını hissetmeden Amerikan’ın tek başına istediği bir şekilde karar alması ve bunu tek başına uygulamaya koyması sonuçları açısından bütün dünya için bir felakete yol açabilir. Bunu bu şekilde kabul etmek ‘Dünya beşten büyüktür ama Amerika’da dünyadan büyüktür’ demektir. Biz de diyoruz,“Dünya Birden Büyüktür.” Uluslararası zulümlerin pek çoğunun tam merkezinde yer alan Amerika’ya bu meşruiyetin tanınması kabul edilir bir şey değildir. Suriye’de 6 yıldır ölen insanların sayısından çok daha fazlasının, Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinden sonra öldürüldüğünü, bu sayının çok çok üstünde can kayıplarının yaşandığını bütün dünya biliyor. ABD, Irak’ı da kurtarmaya, oradaki kimyasal silahları güya ortadan kaldırmaya veya Saddam’ın elinden onları almaya gitmişti. Ama sonunda itiraf ettiler ki Irak’ın kitle imha silahları yokmuş. Bunlar bahane. Saddam’ın veya bir başkasının -kim olursa olsun- kimyasal silahlarla kadınları, çocukları, ihtiyarları katletmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Fakat bütün dikkatleri sadece kimyasal silahlar üzerine çekilerek sanki konvansiyonel silahlarla insanların öldürülmesi normal bir şeymiş gibi bir algı oluşturulmasını da biz kabul etmiyoruz. Neticede belki her ikisinden çok daha korkunç olanı, çok daha berbat olanı insanların açlıktan ölmesidir. Çünkü açlıktan ölen insanlar her gün yavaş yavaş ve topluca ölüyorlar. Şu anda dünyanın çok farklı bölgelerinde batılı emperyalistlerin kaynaklarına el koyarak sömürmelerinden ya da onların çıkarmış oldukları savaşlardan dolayı insanlar açlıkla karşı karşıya. Açlıktan ölümler gerçekleşiyor. Bunlar kimyasal silahla öldürülmekten bile daha korkunçtur. Ama sadece kimyasal silahlarla ölümler kötü, diğerleri normalmiş gibi; oraya dikkat çekilip diğerleri meşruymuş gibi algı oluşturmak belki pek çok kişinin fark etmediği sinsice bir tuzaktır." dedi.

"ÜMMETE ACİZLİĞİNİ KABUL ETTİRMEK İSTİYORLAR"

 

 

"Dün İsveç’te bir kamyon yaya trafiğinin olduğu bir caddeye daldı ve üç kişinin öldüğü açıklandı. O kamyonun daldığı insanlar arasında ölenlerin herhangi birinin cesedini basında gören oldu mu? " diyen Yapıcıoğlu, ölen Müslüman cesetlerin fotoğraflarının boy boy gösterildiğini ve yapılanın çok büyük yanlış olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı;

"Amerika’da 11 Eylül hadisesinde birkaç bin insanın öldüğü söylendi. Birkaç binden bir tanesinin bile cesedinin bir kare fotoğrafı bile basına yansıdı mı? Daha önce farklı Avrupa ülkelerinde, farklı saldırılar oldu. Metro saldırısı oldu, kamyonlarla siviller arasına dalanlar oldu Charlie Hebdo’ya silahlı saldırı oldu. Bu olaylarda ölen insanların cesedinin bir kare fotoğrafına rastlayan oldu mu? Olmadı. Ama her gün İslam coğrafyasında katlettikleri veya sebep oldukları o masum insanların parçalanmış bedenlerini ya da o kimyasal silahların etkisi ile nefes alamayanların görüntülerini bizim gözümüze sokuyorlar. Bunun ile bir şekilde ‘siz acizsiniz. Siz hiçbir şey yapamıyorsunuz. Ancak biz kurtarıcılar olarak gelip sizi bundan kurtarırsak, siz bir şey yapabilirsiniz’ demek istiyorlar. Bu ümmete onların acizliğini onlara kabul ettirip çaresizlik duygusu içerisinde, onları belki yapmaması gereken şeylere iteklemek ya da ruhsal olarak kendilerine teslim olmalarını istiyorlar. Basının bu konuda sorumlulukları büyüktür. Nasıl ki onlar kendi ölülerinin bir tek karesinin basına yansımasını istemiyorlarsa, boy boy o mazlumiyeti dile getireceğiz diye gazetelerin veya televizyonların dakikalarca o vahşet görüntülerini insanların gözüne sokmaları doğru değildir. Bu tehlikeye de dikkat çekmek istiyorum."

 

"SÖMÜRGECİLER KURTARICI OLARAK BELİRLENMİŞ"

“Bizi, çocuklarımızı öldüreni, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi sömüreni, sömürgecilerimizi kurtarıcı olarak bellemişiz. O yüzden başımız beladan kurtulmuyor. Oradaki kardeşlerimizin kanını dökmek üzere geldiklerinde zannediliyor ki kurtarmaya gelmişler." diyen Yapıcıoğlu açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Bir kere bütün Müslümanların, ,İslam ümmetinin bunu net bir şekilde anlaması gerekir ki eğer inanıyorsak üstün olan bizleriz. Eğer gerçekten biz Allah’ın kelamına iman etmişsek, eğer gerçekten bize gönderilen o reçeteye imanımız tamsa biz aciz değiliz. Şu yeryüzünde yaşayan insanların en zengini biziz, en geniş ailesi biziz, bitmez tükenmez bir hazinemiz vardır bizim, kardeşliğimiz. Bitmez tükenmez bir hazinemiz vardı bizim, kitabımız. Her konuda bize yol gösteren fakat biz ondan uzak durmuşuz. Biz çareyi başka yerlerde aramışız. Biz çareyi katledenlerin kapısında durup onlardan merhamet ummakta zannetmişiz. Daha önce Afganistan’ı da kurtarmaya gelmişlerdi. Daha önce Irak’ı kurtarmaya gitmişlerdi, daha önce Libya’yı kurtardılar güya. Ama biz biliyoruz ki onların tarihi karanlık, onların tarihi sömürge ile dolu, onların tarihi vahşet ve katliamlarla dolu. Hatta sadece İslam beldelerinde Müslümanları veya dünyanın gariban milletlerini de katletmiş değiller; bir birlerine diş geçirebildiklerinde, birbirlerinin de kanını dökmüşler.  İşte iki Dünya savaşı bunun en büyük örneğidir. İki dünya savaşında birbirlerinden 100 milyondan fazla insanı öldürdüler. O vahşi insanların biz medeni olduklarını kabul edersek, o medeniyetten ‘mim’in düşmüş olduğunu, durumlarının deniyet olduğunu idrak edemezsek, onların kapısında durup bizi kurtarmaları için yalvarmaya devam edersek onlar bizi dünyadan kurtaracaklar. Yani dünya hayatından canımızı alarak kurtaracaklar. Bizi öbür dünyaya gönderecekler. Bunun dışında bize yapabilecekleri bir şey yoktur. Onlar sadece bizi sömürmek için geldiler. Bu konuda bütün Müslümanlara şunu diyorum.  Bizim birbirimize sarılmaktan, bizim birbirimize kardeş olmaktan, bizim kendi aramızdaki sorunları kendi içimizde diyalogla, konuşarak, siyasi yöntemler ile çözmekten başka bir çaremiz yoktur. Biz birbirimize düşersek biz kendi sorunlarımızın çözümünü sürekli erteleyip adaletten uzaklaşırsak, biz kendi kardeşlerimize haksızlık edersek mutlaka dışarıdan birilerine bu meselelere karışmak, elini burnunu bizim iç işlerimize sokmak gibi fırsatı kendimiz vermiş oluruz.”

"KİMYASAL OLMAYINCA VAHŞET OLMUYOR MU?"

6 yılı aşkın bir süredir Suriye’de kanın aktığını, neticede insanların öldürüldüğünü kimyasal silah ile öldürülünce vahşet sayıldığını, konvansiyonel silahlarla insanlar öldürülünce vahşet sayılmadığını söyleyen Yapıcıoğlu, "Suriye bu hale geldikten sonra onu bu hale getiren herkesin sorumluluğu vardır. Bu katliamı her kim yaptıysa sorumluluğu vardır. Ama bunu yapan her kim ise onları oraya davet eden de sorumludur. Bunu rejim yaptıysa -ki çok büyük bir ihtimal ile rejim yapmıştır, ama rejim yapmamış da olabilir- bu saatten sona onun çok fazla bir önemi yoktur. Neticede orada insanlar öldü. Kimyasal silahlarla öldürüldüğünde vahşet, konvansiyonel silahlarla öldürüldüğünde değil mi? Rejim yapınca vahşet de; Amerika bir okulu, camii, hastaneyi bombalayıp ondan sonra ‘pardon yanlışlıkla oldu’ demesi o katliamı vahşet olmaktan çıkarıyor mu? Amerika da, Rusya da, rejim de, başkaları da yapıyor. Neticede kim yaparsa yapsın bir tek insanı haksız yere katleden bütün bir insanlığı öldürmüş gibidir. Bir tek insanın da hayatını kurtarmak, hayatını muhafaza etmek bütün bir insanlığı kurtarmak gibidir." dedi.

"İSLAM ÜLKELERİNİN BU SORUNU HALLETMESİ LAZIM"

Suriye’deki gidişat nereye doğru gidiyor sorularımıza ise Yapıcıoğlu şu yanıtı verdi; "Gidişat fitne ateşinin biraz daha yayılacağını gösteriyor. Bu fitne ateşi öyle kolay kolay sönmeyecek. Bu işin çözümünün İslam ülkelerinin kendi arasında oturup meseleye çözüm bulması olduğunu idrak edinceye kadar bu alev yanmaya hatta daha da yayılmaya devam edecek. Başından beri söylüyoruz. Ne Amerika, ne Rusya, nede Çin, hiçbir ülke oradaki savaşın bitmesini istemez. Oradaki savaşın olabildiğince uzamasını mümkün olduğunca daha çok insanın can vermesini, daha fazla kan dökülmesini istiyorlar. Bu fitne ateşini daha fazla yayılmasını, bu yaranın daha fazla deşilmesini, bu sorunun daha fazla derinleşmesini istiyorlar. Eğer biz ‘onlar, burada yaşayan insanların menfaatini istiyorlar, burada can veren bebeklerin cesetlerini görünce merhamet damarları kabardı da gelip bunları kurtarmak için harekete geçti’ dersek çok fena yanılmış oluruz. Onlar sadece kendi menfaatleri için oradalar. Onlar kendi menfaatleri için kendi vatandaşlarını havaya uçurmaktan, kendi binalarını yıkmaktan, kendi uçaklarını düşürmekten bile geri kalmazlar. Menfaatleri olduğunda bir yerde savaş çıkarmak için bunu yaparlar. Onlar pek çok defa pek çok yerde savaş ateşini tutuşturdular da Allah o ateşi söndürdü. Onlar eğer yapabilirlerse bütün bir yeryüzünü savaşlara boğmak isterler. Bu savaşın bir an önce bitmesi lazım, akan kanın bir an önce durması lazım ve bunu İslam ülkelerinin halletmesi lazım. Yoksa bu savaş ne Türkiye’ye ne Suriye’ye ne de başka bir İslam ülkesine bir fayda vermeyecek. Bundan faydalananlar sadece silah tüccarları, emperyalist batılılar ve Siyonizm karlı çıkacaktır. Herkes aklını başına toplamalı. Bir an önce savaşın bitmesi için ellerinden ne geliyorsa yapmaları lazım. Bunun bir iç meselimiz olduğunu idrak etmeli ve kendi içimizde çözmeliyiz."

“COĞRAFYAMIZDA YETERİNCE GERGİNLİK VAR, SÖYLEMLERE DİKKAT EDİLSİN”

Kerkük’te yaşanan bayrak hadisesine de değinen Yapıcıoğlu; “Irak Anayasasının 140. maddesine göre Kerkük’ün statüsü daha sonra belirlenecekti. Yani Referandum yapılacaktı. Kerkük halkı bir referandumla merkezi Bağdat idaresi altında mı yoksa Irak Kürdistan Bölge Yönetiminin bayrağı altında mı yaşamak istediklerine kendileri karar verecekti. Doğru olan da buydu. Fakat çeşitli sebepler ile bu referandum yapılamadı. Nihayetinde Kerkük il meclisi bir karar aldı. Böyle bir bayrağın asılması, doğruluğunun yanlışlığının tartışılması ayrı bir şey -ama neticede oradaki il encümenin, meclisin kararıdır- buna karşı çıkmak ayrı bir şey. Kerkük’te sadece Kürtler yaşamıyor demek ayrı bir şey ama Kerkük bir Türk şehridir demek ayrı bir şey. Bu söylemlerin de çözüme hiçbir katkısı yoktur. Belki bu yaşanan hassas süreçte meclisin kararının zamanlaması, bu kararı alması doğru mu değil mi, Merkezi Irak hükümeti ile bu meseleler yeterince müzakere edilmeden bir başlarına bu kararı almalarının siyaseten doğruluğu, yanlışlığı tartışılabilir. Ama bir taraftan Sayın Cumhurbaşkanı, “Biz tek millet derken, Türk, Kürt, Arap demiyoruz bütün olarak milleti kastediyoruz”. Peki “Tek Millet” derken o İbrahim milleti sadece Türkiye cumhuriyetinin idari sınırları içerisindeki millet midir? Öbür tarafa gidince yine bizim kavmiyetçi damarlarımız mı kabaracak. Önceki başbakan Ahmet Davutoğlu söylemişti Kürtlerin en büyük ve tek devleti Türkiye Cumhuriyeti Devletidir diye. Buradaki Kürtler bu devletin sahibi ise, şimdi eğer Kürtler burada birinci sınıf vatandaşsa ‘biz oradaki soydaşlarımızın kimseye ezdirmeyiz’ dediğinizde, oradaki Türkmenler sizin soydaşınızsa, oradaki Kürtler de buradaki Kürtlerin soydaşıdır. Bu gerçekliği göz önünde bulundurarak herkesin söylemlerine dikkat etmesi gerekir. Coğrafyamızda yeterince gerginlik var. Yeterince tetiklenmiş fay hatları var. Bizi birbirimize düşürmek için bütün farklılıklarımızı bizim aleyhimize kullanmak istiyorlar. Uyanık olmamız lazım. Gerginliği daha fazla arttırıcı söylemlerden ve adımlardan uzak durmak lazım diye düşünüyorum.” Dedi. 

"REFERANDUMDA %55 EVET ÇIKAR"

Yapıcıoğlu, referandumla ilgili ilk gün yaptığı açıklamaları hatırlatarak, "Meclisten geçtikten sonra referandum ile ilgili şöyle bir şey demiştik, o zamanki gözlemlerimiz doğrultusunda. Evet ve hayır oyları birbirine yakındır, bir denge vardır. Kararsız oylar da önemli bir yekûn tutuyordu. Bizim öngörümüz şuydu: Nisan ayına girdikten sonra kararsız oylarda azalma olacak. Büyük bir ihtimalle de bu evet lehine olacak. Yani kararsızların “EVET” e daha yakın olduğunu öngörmüştük. Biz kamu yoklaması yapan şirketlere herhangi bir anket yaptırmadık. Lakin vatandaşın nabzını birebir tuttuk. Bunları biz kendi gözlemlerimiz olarak söyledik. Şu anda gelinen aşamada da gözlemlerimizin doğru olduğunu söyleyebilirim. Kararsızların sayısında bir azalma oldu, muhtemelen başta söylediğimiz gibi % 55 civarlarında bir “EVET” oyu çıkacak gibi. Son bir haftaya girdik bunun bir iki puan yükselmesi de mümkündür. Büyük bir ihtimal ile bu 18 maddelik Anayasa değişikliği milletten onay alıp yürürlüğe girecek." şeklinde konuştu. (Şevki Aslan)


0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *