Newton Fiziğindeki üç esasın birincisi eylemsizliktir. Özeti şu; cisimler normalde sabit durmaya ve sabit harekete meyillidir. İlkokulda bu konu basit bir deneyle öğretilir: Masada duran bir kitabın altındaki kâğıdı yavaş çekerseniz üzerindeki kitap da gelir. Ancak kâğıdı hızlı çekerseniz kitap gelmez.

Buradan şunu diyebilir miyiz? Düşmanınız eğer yavaş ise bu çok tehlikelidir çünkü bu durumda sizin ayağınızı kaydırma ihtimali yüksektir. Fakat size karşı çok hızlı ise, sizi yerinizden oynatamaz. Allah-ü alem cihadın bir hikmeti de budur. Düşman, cihad ile size karşı hızını artıracağı için sürati, onun hamlesini boşa çıkarır.

Bugün Gazze direnişi öğretmiştir ki; eğer işgal rejiminin hızını artıran bir dinamikleri olmasaydı, oradaki halkın kararlı duruşu mümkün değildi.

Bunca zulmüne ve şeytanlığına rağmen Amerika’yı birkaç asırdır ayakta tutan sır da biraz bu: düşük hızda derin müdahale. Kurbanlarını sürekli haşlanan kurbağa sendromuyla yavaş yavaş etkisiz hale getirme stratejisi.

Yüz yıldır yaptıkları gibi Filistin’de ağır davranmaya devam etselerdi belki zamanla Gazzelinin de durumu diğer pek çok müslüman halktan farklı olmayacaktı. Gazzelinin destansı mücadelesi, düşmanın aşırı derecede birden gaza basmasına yol açtı.

Tıpkı Hz. Musa(as)’ın Firavunu tahrik edip hızlandırması gibi. Daha önce İsrailoğulları asırlarca devam eden o köleliğe alışmışlar, onu tam kanıksamışlar, içselleştirmişler ve o halleriyle Firavunun her eziyetine bir hikmet, kendi acziyetlerine ise bir mazeret bularak zilletin dibinde yaşamayı hayat zannediyorlardı. Bundan kurtulmaları için Firavunun bir şekilde kızdırılması gerekiyordu. Allah-ü alem o yüzden Cenab-ı Hak, Hz. Musa(as)’a ve kardeşi Harun(as)’a işin hemen başında doğrudan Firavuna gitmesini emretti. Firavun, inine çomak sokulduğunu hissedince süratlendi ve bu acelesi onun sonu oldu.

Trump’ın siyonist kadrosuyla planladığı yeni ayak oyunlarının da Gazzelilerin sabrını değil sebatını/sabitliğini hedef aldığı gözüküyor. Kulağına kim ne üflediyse geçen gün; “acele etmeyeceğiz” dedi demesine de şehadetin lezzetini ve zaferin tadını alan müslümanlar her dakika, her saniye bu zalimlerin aklını başından aldıkları için çıldırıyorlar, sakin kalamıyorlar ve kaybediyorlar.

Amerika ya da başka bir küresel güç belki hemen yıkılmayacaktır. Yalnız nereden kaçmak zorunda kalacaklarsa orada anormal hızlarına, aşırı süratlerine, panikli çılgın ataklarına yenilecekler.

Muhammed Deif ruhu tam olarak işte bu. Düşmanın aklını almak. Elini ayağını birbirine dolamak. Öfkelendirip kudurtmak. Bir an önce gücünü gösterip itibarını kurtarmak için harekete geçirmek.

Bir “İsbirû ve sabirû ve rabitû” ile Âdiyât Hücumu. Aksa Tufanı.

Ve tabi ki sebat ettirmek de ilahi lütuf.

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sâbit kılar.” (Muhammed Sûresi 7)

Şehid Seyyid Kutub(rh), bu ayetin tefsirinde; Allah’ın yardımının zorluklar karşısındaki tahammüle, ayakları sabit kılmasının ise durgunlukta ve zaferden sonra bozulmamaya, gevşememeye ve bağlılığı sürdürmeye işaret ettiğini söyler.  

Aslında şu ayet de bir nevi yukarıdakini açıklar: "Ey müminler, eğer kafirlere itaat ederseniz sizleri topuklarınızın üzerinde geriye döndürürler de hüsrana uğrarsınız." (Al-i İmran 149) Bu ayet-i kerime, iki önceki ayette “ayaklarımızı sabit kıl” duasına cevaptır.

Şimdi bu duanın vird vakti. “Allah’ım hepimizin ve şu hassas durumda Gazzelinin ayağını sabit kıl.”

Onlar Hz. Ebubekir Sıddık(ra)’a atfedilen “Cihad etmeyen bir milletin yüzü gülmeyecektir.” sözünü anladılar ve cihaddan geri kalmadılar.

Hakikatiyle güldür yüzlerini,

Yüzlerimizi ya Hu.