1. Yaşlı Kadın ve Üç Dilim Ekmek
Çok eski zamanlarda, büyük bir kıtlık baş göstermişti. İnsanlar açlıktan kıvranıyor, ekmek bulmak altın bulmaktan zor hale gelmişti. Köyün birinde, fakir mi fakir, yaşlı bir kadın yaşarmış. O kadar fakirmiş ki, çoğu zaman karnını bile doyuramazmış. Bir gün, komşusu ona acımış ve zorlukla bulduğu üç dilim ekmeği getirmiş.
Yaşlı kadın ekmekleri sevinçle almış, karnı guruldarken bile yüzünde bir gülümseme belirmiş. Tam ilk dilimi ağzına götürecekken, kapısı çalmış. Açtığında karşısında, bitkin ve perişan halde bir dilenci duruyormuş. Gözlerinde öyle bir açlık varmış ki, yaşlı kadın dayanamamış. Elindeki ekmeğin bir dilimini hiç düşünmeden dilenciye vermiş.
İkinci dilimi yiyecekken, bu kez kapıda ağlayan bir çocuk belirmiş. Çocuğun gözlerinden yaşlar akıyor, karnını tutuyormuş. Yaşlı kadın, kalbindeki merhametle ikinci dilimi de çocuğa uzatmış. Geriye sadece bir dilim ekmek kalmış. Onu da yiyecekken, uzaktan yorgunluktan bitap düşmüş bir yolcu görmüş. Yolcu, sanki ruhu bedeninden ayrılacakmış gibi yürüyormuş. Yaşlı kadın bir an tereddüt etse de, açlıktan titreyen elleriyle son dilimi de o yolcuya vermiş.
Artık hiç ekmeği kalmamış, kendisi de açmış. Ama garip bir huzur kaplamış içini. Gece yatağına yattığında, karnı aç olsa da kalbi tokmuş. Ertesi sabah uyandığında, kapısının önünde beklemediği kadar büyük bir sepet dolusu taze ekmek bulmuş. Kimin bıraktığını bilmiyormuş ama biliyormuş ki, iyilik her zaman sahibine geri dönerdi.
2. Zenginin Mirası
Çok zengin bir adam varmış. Ömrü boyunca sadece para kazanmaya odaklanmış, hiç kimseye yardım eli uzatmamış, cimriliğiyle nam salmış. Yaşlandığında, ölümü yaklaştığında ise büyük bir vicdan azabı çekmeye başlamış. Mal varlığını oğluna bırakırken, ona son bir vasiyette bulunmuş: "Oğlum, tüm servetimi sana bırakıyorum. Ama bir şartım var. Bu servetle sadece bir yıl boyunca istediğin gibi yaşa, sonra da git ve bu paranın tamamını hiçbir karşılık beklemeden fakirlere dağıt. Sadece dağıtmakla kalma, gerçekten cömert ol ve ihtiyacı olan herkesin yüzünü güldür."
Oğlu babasının vasiyetine şaşırmış ama kabul etmiş. Bir yıl boyunca dünyanın her yerini gezmiş, lüks içinde yaşamış, tüm zevklerini tatmış. Yılın sonunda sıra babasının vasiyetine gelmiş. Babasının bu kadar parayı nasıl dağıtabileceğini düşünürken, fakirliğin ve zorluğun ne anlama geldiğini anlamak için şehrin en yoksul mahallelerine gitmeye karar vermiş.
Gittikçe insanların çektiği acıları, karşılaştıkları zorlukları daha net görmüş. Elindeki parayı dağıtmaya başlamış. Açları doyurmuş, evsizlere barınak sağlamış, çocuklara eğitim imkanı sunmuş. Her yardım ettiğinde, insanların yüzündeki tebessümü, gözlerindeki ışıltıyı görmek, kalbinde hiç tatmadığı bir sıcaklık yaratıyormuş. Parası azaldıkça içi daralsa da, etrafına saçtığı mutluluğun kendisine geri döndüğünü hissediyormuş.
Tüm servetini dağıttıktan sonra, cebinde tek kuruş kalmamış ama içi tarif edilemez bir zenginlikle dolmuş. Babasının mezarına gittiğinde, "Baba," demiş, "Şimdi anlıyorum. Sen bana hayatımın en büyük dersini verdin. Gerçek zenginlik, sahip oldukların değil, verdiklerindir." O günden sonra, kendisi de kazanmaya devam etmiş ama kazandıklarını her zaman cömertçe paylaşarak yaşamış.
3. Küçük Kızın Son Elması
Küçük bir kasabada, herkesin çok sevdiği minik bir kız yaşarmış. Bir gün, ailesi ona pazardan aldığı son elmayı vermiş. Kıtlık zamanıymış ve elma bulmak oldukça zormuş. Kız, elmasını büyük bir iştahla yemeye hazırlanırken, penceresinden dışarı bakmış.
Sokağın kenarında, üstü başı eski, zayıf bir kadın görmüş. Kadın, açlıktan bitkin düşmüş gibi duruyor, etrafına boş gözlerle bakınıyormuş. Küçük kızın kalbi sıkışmış. Elindeki elmaya bir kez daha bakmış, ne kadar sevdiğini düşünmüş. Ama sonra o yaşlı kadının durumunu hayal etmiş.
Hiç tereddüt etmeden kapıyı açmış, elinde tuttuğu son elmasıyla yaşlı kadının yanına gitmiş. Elmayı uzatmış ve "Teyze, bu elma sana iyi gelir. Sen al," demiş. Yaşlı kadın şaşkınlıkla kıza bakmış. "Ama bu senin son elman, sen ne yiyeceksin?" diye sormuş. Küçük kız gülümsemiş, "Ben sonra yerim, şimdi senin daha çok ihtiyacın var," demiş.
Yaşlı kadın elmayı almış, gözleri dolmuş. O anda, küçük bir elmanın ne kadar büyük bir cömertlik ve insanlık dersi verebileceğini anlamış. Küçük kız, o gün karnı aç kalsa da, kalbini insanlık sevgisiyle doyurmuştu. Ve o günden sonra, kasabadaki herkes küçük kızın bu cömertliğini dilden dile anlatmaya başlamıştı.



