Son on yıldır Batı medeniyeti
her haliyle hırçın ve saldırgan bir tavır sergiliyor. Bu dozaj o kadar arttı ki
her tarafta insanların inançlarına saldırmaktan geri durmuyorlar. Bu konuda
geri adım atmaya da pek niyetli gözükmüyor. Hatta Birleşmiş Milletler toplantısında İslam
İşbirliği Teşkilatının çağrısı üzerine “Kur’an Mushaflarının yakılmasına
kınama” istenmişti ama bu isteği başta ABD, İngiltere, Belçika ve İsveç
olmak üzere birçok batı ülkesi kabul etmemiş ve Kur’an Mushaflarının yakılmasını
kınamamıştır. Peki neden? Çünkü Avrupa’nın çöken medeniyetini imar
edecek Kur’an’ın gölgesinden korkuyorlar. Halkın Kur’an öğretilerine yönelimi
onları her geçen gün daha da hırçınlaştırıyor.
İbn-i Haldun’a göre,
“Medeniyetlerin de tıpkı insanlar gibi ömrü vardır; doğar, büyür, yaşlanır ve
ölürler” tespiti vardır. İbn-i Haldun’un bu tespitine binaen, Avrupa’nın
yaşlılık dönemi olduğunu ve ölüm zamanının geldiğini söyleyebiliriz. Avrupa
ülkeleri de kendi durumlarını fark edecekmiş ki son derece gergin, hırçın ve
saldırgan hale gelmiştir. Aynı şekilde Üstad Bediüzzaman’ın meşhur
ifadesiyle, “Osmanlı devleti Avrupa’ya gebedir, Avrupa da İslam’a
gebedir” sözlerinin yansımasını yaşıyoruz. Aslında Avrupa, sadece
ahlaki olarak değil, üretim olarak da nüfus olarak da bitiyor. Her geçen gün
nüfusu yaşlanıyor ve göç almak zorunda kalıyor. Çalışacak insan arıyor. Bu da
hem fikren hem de bedenen onu bitiriyor.
Birkaç gün önce
Belçika’da uzun zamandır yaşayan bir dostumun şu ifadeleri dikkatimi çekmişti.
Yaşadığı Belçika’da birçok mahallenin tümüyle Müslümanlardan oluştuğunu
aktarıyordu. Kendi ifadesiyle; bazı mahallelerin tamamen Endonezya, Fas,
Mısır ve Türkiye gibi Müslümanların yerleşik bulunduğu yerler olduğunu ve bu
durumun hızla yayıldığını aktarıyordu. Yani Avrupalının bir kısmı
fikren İslam’ı benimserken bir kısmı da göç vasıtasıyla İslamlaşıyor. Avrupa
nüfusu sosyolojik olarak hızla eviriliyor. Avrupa ne yapacağını şaşırmış
durumdadır. Göçleri kabul etmezse istihdamı sağlayacak ve çalışacak genç nüfusu
bulamıyor. Göçü kabul ettiğinde de kontrol edemediği bir dönüşümle karşı
karşıyadır.
Aslında Avrupa medeniyeti,
kendi sunduklarıyla topluma ahlaki değerler üretemiyor ve kendi halkını ruhen
doyuramıyor. Halk başka arayışlar içine girmiş ve yolları Kur’an’la kesişiyor.
Avrupa bunu fark ettiği için hırçınlaşıyor. Öyle ki bu hırçınlığı her gün
artıyor. Özellikle İslam’ın mukaddesatlarına saldırmaya izin vererek bunu
engellemeye çalışıyor. Batı medeniyeti hırçın ve öfkelidir artık. Halkına karşı
inandırıcılığını yitirdiği için o boşluğu dolduran olguya saldırıyor.
Dönüşümü sağlayan ve insanların fıtratına hitap eden Kur’an’a saldırıyor.
Yüzyıllardır içinde maskelediği kinini ortaya saçıyor. Ustaca maskelediği
makyajın döküldüğü zaman dilimini yaşıyoruz. Batı medeniyeti o kadar
öfkelidir ki artık çirkin yüzünü gizleme gereği bile duymuyor.
Sonuç olarak; yıllardır anlatılan “Batının insanlığa önderlik etme” tezi tamamıyla çökmüştür. Bu çöküşü kendileri de bilmektedir. Bırakın önderlik etmeyi, kendi halklarını fikren ve ahlaken tatmin edecek bir sunumdan bile mahrumdur. Halka sunmaya çalıştıkları tek şey, aslı olmayan özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi içi boşaltılmış kavramlarla onları ayakta tutmaya çalışıyor. Bu söylemleri inandırıcılığını kaybetmiş ve halkta bir karşılığı kalmamıştır. Bundan dolayı fıtrata hitap eden öğretileri engellemek için Müslümanların dinine ve mukaddesatlarına saldırıyor. Bunu yaparken de olabildiğince ahlak dışı, çirkin yöntemlerle saldırıyor ve saldırmaya zemin hazırlıyor. Evet, batı medeniyeti doğal ömrünü tamamladığını fark etmiş ki her geçen gün mukaddesatlara saldırarak daha da hırçınlaşıyor.