Müslümanlar tarih boyunca, Kur’an-a tabi oldukları dönemlerde, Kur’anın ahkâmıyla amel ettiklerinde izzet ve şeref onların azığı olmuştur; lakin Kur’an’dan başka bir şeyi ya da başka bir kimseyi rehber edindiklerinde ise, izzet ve şeref onları tamamıyla terk etmiştir.

             Rabbimiz, Kitab-ı Mübin de: “Oysa izzet (Şeref, güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resulü'nün ve mü'minlerindir.  Ancak münafıklar bilmezler.”(Munafikun 8) diye buyurmuştur. Evet,  Muhakkak ki Rabbimiz doğruyu söylemiştir. 

            Gelin hep beraber tarih sayfalarını şöyle bir karıştıralım. Ve saadet asrına hep beraber bir göz atalım. Saadet asrında Müslümanların izlemiş oldukları politikalar ile dünya siyasetine nasıl yön verdiklerini,  bilenler bilir. Müslümanların dünya siyasetine yön vermeleri sadece saadet devrinde değil; bilakis Müslümanların Kuran’ın ahkamıyla amel ettikleri bütün dönemlerde, bu böyle olmuştur.

            Kuran’ın ahkamıyla amel edildiği; Raşid halifeler dönemi, Emeviler, Abbasiler, Büyük Selçuklu Anadolu Selçuklu ve son olarak Osmanlı Devletinde, Müslümanların dünya siyasetinde nasıl söz sahibi olduklarını, dünya ya nasıl adil bir nizam ve düzen getirdiklerini kaynaklardan rahatlıkla görebiliyoruz. Bakınız Osmanlı Devleti sultanlarından, Kanuni Sultan Süleyman, Fransa da, kızlı erkekli bir dans tertibi haberini alır. Bu çirkin eğlence kültürünün Müslümanlar arasında yayılmasını önlemek ve Fransa’nın da böyle bir hatadan dönmesi için, Fransa kralına aynen şunları yazar Kanuni:

            "EY Fransa Kralı FRANSUVA!

Sefirim Kebirimden aldığım mazhara göre malumatım oldu ki, memleketinde dans namında Ala Mele İnnas Fuhşiyyat ve Lubiyat yapıyormuşsun... İş bu Name-i Humayunumun eline vusulünden itibaren bu mel'anet rezalete son vermediğin takdirde, Ordu-yu Humayunumla gelip seni kahretmeye muktedir olurum. (Kanuni Sultan Süleyman)

Günümüz Türkçesi ile, (elçimden aldığım habere göre bildiğim oldu ki, sizin ülkenizde adı dans olan, kadın ve erkek arasında münasebetsizce oynanan bir oyun ortaya çıkmış. Bu mektup eline geçtiği anda, ya bu rezil oyunu hemen yasaklarsınız ya da ben gelir ülkenizi başınıza yıkarım.) der. Ve Kanuni'nin bu mektubundan sonra Fransa'da 100 yıl dans edilmediği söylenir...

İşte, Tarihi kaynaklara baktığımızda hep şunu görürüz.  Müslümanların birlik olduğu ve Allah’ın hükümlerinin uygulandığı zamanlarda, Müslümanlar dünya siyasetinde hep belirleyici bir rol oynamışlardır. Ancak kimliklerinden ve Allah’ın emirlerinden uzaklaştıkları an, dünya sahnesinde hiçbir etkileri de kalmamıştır.

Şu an günümüz dünyasında, Müslümanların sayısı 2 Milyara yakın olmasına rağmen, sanki Müslümanlar azınlıkmış gibi, yaşanan zulümlere karşı hiçbir sesleri çıkmıyor. Hadi yaşanan zulümlere karşı çıkmayı bırakın, zulme sebep olan zalimler ile beraber iş tutma gafletinden de bir türlü geri kalmıyorlar.

Son olarak; dünya, özellikle de içinde yer aldığımız bölge, uzun bir süredir siyasi, sosyal ve ekonomik buhranlarla boğuşuyor. Küresel sistemdeki fay hatlarının hareketlendiği, kırılmaların, sarsıntıların hatta Suriye, Irak, Libya, Yemen'de olduğu gibi devletleri altüst eden büyük depremlerin, büyük tahribatların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz de bir şekilde bu kritik süreçten etkileniyoruz. Esasen bugün dünya siyasetini meşgul eden, gündemi esir alan krizlerin neredeyse tamamı İslam ülkelerinde vuku buluyor. Bu da Müslümanların dünya siyasetinde etkilerinin ne kadar silik olduğunu gösteriyor.

Dünya siyasetinde Müslümanların, dinlerine ve kişiliklerine yakışır bir hayat sürmeleri dileği ile…