Son dönemlerde
yaygınlık kazanan akıllı telefon ve Whatsapp gibi medya organları eğitim
üzerinde de etkili bir şekilde kullanılıyor. Hemen hemen tüm öğretmenler, kendi
sınıfının velileri ile günlük olarak düzenli görüşebilmek için Whatsapp grubu
kurmuşlar. Eskiden okula getirtmekte zorlanan veliler artık kendi isteğiyle
öğretmenle her zaman iletişim içindeler. Eğitimde; öğretmen, öğrenci, veli
hatta okul için de güzel bir gelişmedir bu. Artık öğretmenler eskisi gibi
velinin peşinde koşmuyor. Veliler öğretmenin peşinde koşuyorlar. Hele
ilköğretimdeki veliler, kendi eliyle çocuğu okula bırakıp alıyorlar.
Kendi hayatımdan örnek
verirsem, ki genel olarak bizim dönemde ortalama bu şekildeydi, velileri okulda
görmek bir nevi mucizeydi. Lise de kayıt esnasında babamı okulda gördüm onun
dışında eğitim hayatım boyunca babamı okulda görmedim, gelmişse de
hatırlamıyorum. Gerçi bir ara dershaneye durumumu sormaya gelmişti onda da şok
olmuştum. Sonradan öğrendim ki dershane sahibinin bir inşaatı varmış onu
görüşmeye gelmişlerdi. Gelirken de Türkçe öğretmenimle biraz konuşmuştu. Güler
misin, ağlar mısın bu tabloya bilemiyorum.
7.sınıfa giden oğlumun
rehber hocası sınıfın Whatsapp grubuna uyuşturucu ile ilgili seminer olduğunu
mesaj ile bildirdi. Uyuşturucu ile mücadelede bu tür seminerlerin verilmesi
güzel bir çalışma olarak görüyorum. Yalnız bana göstermelik bir etkinlik gibi
geliyor sanki.
Şimdi diyeceksiniz ki
niye, bu şüphe neden?
Millet eskiden eğitim
üzerinde bu kadar durmamasına rağmen yani diplomalı kişi sayısı az olmasına
rağmen kötülükler de o oranda azdı. Eğitime verilen değer arttıkça kötülükler
de o oranda artıyorsa kafada soru işareti oluşmaktadır. (Tıpkı kadını korumak
için İstanbul Sözleşmesini ortaya atıp sonradan bu sözleşme ile kadın
ölümlerinin bir anda artış göstermesi gibi.) Diplomalı sayısındaki bu artış, uyuşturucuyu
da artırdı diyebiliriz. Diyeceksiniz ki okul kapılarına kadar uyuşturucu
satıcıları gelmiş. Evet, ama bu güvenlik görevlilerin işidir, biz o konuya
bugün değinmeyeceğiz.
Bizim derdimiz
eğitimin ruhu... İnsan nasıl ki ruhuyla bu dünyadaki canlılığını devam
ettiriyorsa aynı şekilde eğitime de bu ruh lazım. Maneviyatı olmayan bir eğitim
sistemi ile çocukları/gençleri kötülüklerden muhafaza edemeyiz. Öğrencileri
manevi olarak ihmal edip madden gelişmeleri ile uğraşıp onları kötülükten
muhafaza etmeye kalkışmak, havanda su dövmeye benzer. Eğiticisinden tutun da
kaynak/materyal kitaplara kadar öğrencinin maneviyatına zarar veren bir eğitim
sistemi ile öğrencileri uyuşturucudan muhafaza edemeyiz. Eskiden diplomalı
sayısı azdı, ama toplumda maneviyat, gelenek- görenek, kültür denen bir
koruyucu kalkan vardı. Ama şimdi toplumu birbirine bağlayan harç, dökülmeye
doğru gidiyor. Aynı köyden tüm sülalesini tanıdığın, yan komşunun veya
akrabanın kızını istemeye gittiğin vakit aile bireyleri önüne öyle şartlar getiriyor
ki sanki biri kuzeyde diğeri ise güneyde büyümüş gibi bir uçurumla karşı
karşıya kalıyorsunuz. Bu nedir, deyince de “Adetlerimiz bunlar” diyor. Her genç
olmuş bir ülke…. Zihin ve yaşantısıyla gençlerimizden kimisi İngiliz, kimisi
Alman, kimisi Fransız, kimisi de olmuş Koreli maalesef. Aynı
mahalledeki/şehirdeki gençleri değil de sanki farklı iki ülke insanını
evlendiriyorsun.
Eğitimin ruhu yoksa
başıboş, ne olduğu belli olmayan ucube bir nesil ortaya çıkar. Ortak paydası
zedelenmiş bir nesil, tesbih tanesi gibi sağa sola dağılır. Onları muhafaza
etmek çok zor. Acil olarak inancımıza uygun maneviyatı önceleyen bir eğitim
sistem ile bu gençlere el atmak gerekir. Aksi halde kazanan uyuşturucu
tacirleri olacaktır.
Gençleri kötülüklerden
koruyup idare etmek isteyen, Üstad Bediüzzaman'a kulak versin.
Bin mütedeyyin ve
cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibatı, on
namazsız ve itikadsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram helâl bilmeyen ve
kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu, çok tecrübelerle
görülmüş.
Risale-i Nur-Şualar
Selam ve dua
ile...