Yıllar önce, bulunduğumuz ortam
mucibince birkaç arkadaşla televizyondan bir kick boks turnuvasını izliyorduk.
Biliyorsunuz kick boksun kurallarından biri, tekme ve yumrukların serbest
oluşudur. Hatırladığım kadarıyla isteyen istediği yere vuruyordu.
Turnuvaya katılan sporcuların,
daha doğrusu dövüşçülerin her birisinin lakabı vardı. Onlardan birisinin lakabı
“Kafa Uçuran” idi. Çok atik olan bu dövüşçünün özelliği, mümkün mertebe
rakibinden, rakibinin darbelerinden ringin sağına soluna kaçışır, bulduğu ilk
fırsatta havada adeta uçar ve rakibinin ensesine veya boynuna diyelim, bir
tekme atardı. Tekmesi hedefi bulduğunda ise maç biterdi. Rakip derhal nakavt
olurdu.
Bunu neden anlattım? Şunun için;
herkesin hemfikir olduğunu düşündüğüm iktidarın en zayıf noktası ense
hükmündeki ekonomidir. Bu aralar muhalif çevreler oraya çalışıyor. Sadece bir
tekmeleri enseyi bulursa bir havluyla hükümetin teri silinecek, ensesi ovulacak
ve kulağına dokuz, sekiz, yedi, diye sayılacaktır. Çünkü hiçbir kalın ense
böyle bir darbeye dayanamaz.
Yorgun hükümetin ensesinin açıkta
olduğu konusunda da sanırım hemfikiriz. Ancak hükümet, daha düne kadar
ensesinin açıkta olduğunu bilmiyordu. Cumhurbaşkanının “Enflasyonun yol açtığı
hayat pahalılığı konusundaki sıkıntıları da gayet iyi biliyoruz. En kısa
sürede enflasyonu da kontrol altına alarak raflardaki, etiketlerdeki fahiş
fiyat artışlarının önüne geçeceğiz. Etiket fırsatçısına göz
açtırmayacağız” demesinden vakanın vahametinin ve ensenin açıkta olduğunun
anlaşıldığını gösteriyor...
Geçen haftanın bazı müjdeleri de
vardı. Kaçıranlar için hatırlatalım. “Esnafa vergi muafiyeti, çiftçiye
vergi indirimi” … Bunlar güzeldi ama beri tarafta vatandaşa elektrik gibi
fatura bindirimi gibi enseyi daha da açıkta bırakan, kötü haberler de
vardı.
Şimdi sizleri AK Parti
fırtınasının estiği 2002 yılına götüreceğim. Miting miting gezen dönemin AK
Parti Genel Başkanı, bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan şöyle derdi: “Üç
yıl bizden bir şey beklemeyin. Üçüncü yıldan sonra cebiniz para
görecek” Bunu söylerken de elini yavaşça cebine, o stratejik noktaya, o
iktidarların temelini sarsan, iktidarlar deviren noktaya vururdu. Hafakanlar basardı
milleti. Sonra ne mi oldu? Fakir-fukara, garip-gureba birçok partiyi fatihasız
olarak siyasi partiler mezarlığına gömdü. Fakir-fukara, garip gureba kendisini
sıkanı, tek celsede sokmuş, kanları bedenlerinde alerji yapmıştı. Yeni kuşak
için “Yakın Tarih” kitabının bir sayfası oldular…
AK Parti’nin iktidara gelişi
Cumhuriyet tarihinde farklı bir dönemin başlangıcı olmuştur. Belki birçok kişi
inanmayacaktır ama benim gibi tevellüdü yetenler şahid olmuştur; AK Parti
iktidarının ilk yıllarında mitinglerde dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan millete;
“Bu aralar küçük bir zammımız olacaktır” dediğinde bile meydanlar coşardı ve
“zam yapılacaksa sen yap” diyen halk, zam haberlerini hüsnü kabulle karşılardı.
Son 20 yılda birçok şeyin değişmesi gibi o devran da değişti, yollar da
değişti, yolcular da değişti, yol arkadaşları da değişti, yolunu bulanlar da
gelişti. İşlerin sapa sardığı gerçeğini göz ardı edersek, kendimize haksızlık
etmiş, kendimizi kandırmış oluruz.
İktidarın önünde bir toparlanma
için yeterli süre vardır, dememizin bir tartışma konusu olacağı bir süreçten
geçiyoruz. Çevremde “Bu iktidar artık gidici” sözünü o kadar çok duyuyorum ki,
iktidarın bunu duymamış olması imkânsız.
Fahiş fiyat taraması ve denetimi
konusuna yabancı değiliz. İnşaallah daha önce oynatılan filmin ikinci bölümü
değildir. Elektrik, doğal gaz ve kira fiyatlarına da eş zamanlı müdahale
edilmedikçe, fahiş etiket fiyatlarına komik cezalarla müdahalenin milleti
kesmeyeceğini belirtelim.
Hükümet tez zamanda ensesini kafa
uçuranın darbelerine karşı korumalıdır. Çünkü tek maaşlıların zor geçindiği bir
süreçten geçiyoruz.