image

 

 

 

Zekât hakkında değerlendirmelerde bulunan Umut Kervanı Vakfı Yönetim Kurul Başkanı Cemal Çınar, Müslüman halkın birbirleriyle olan irtibat ve diyaloglarının güzel bir seviyeye çıkmasının en büyük dayanaklarından birinin de zekât olduğuna vurgu yaptı.

Zekâtın toplumda yardımlaşma ve dayanışmayı arttırdığının altını çizen Çınar, zekâtın farz olduğunu belirterek, “İslam’da içkinin, kumarın, domuz etinin tüketilmesi nasıl ki haram ve günah ise zekâtın verilmemesi de Allah’ın hududunun çiğnenmesi anlamına gelir.” dedi.

Uluslararası yardım kuruluşlarının zekâtın alımında fıkıh kurallarına dikkat edip etmesinin önemli olduğunu belirten Çınar, “Kişisel görüşümdür; Zekâtın gerçekten gereken yerlere ulaştırılmasına ilşkin kişi kanaat ediyorsa kurumlara vermelidir. Zekâtı direk muhatabına veren kişide bir kibir, alanda da zillet oluşabilir. Geçmişte zekât memurları bu işi yapıyorlardı. Kimse zekâtının kime verildiğini bilmiyordu. İslam hukuku ile idare olunduğu zamanlarda bu uygulama vardı. Bu konuda devlet bazında resmi olarak bu işler bırakıldığından dolayı en güzel olanı sivil toplum kuruluşları, gönüllü yardım kuruluşları kanalıyla verilmesidir. Bu, elden ele verilmesinden daha iyidir. Tabi yardım kuruluşlarının başında olan kişilerin de zekâtın nerelerde harcana bileneceğini, zekâtın harcanmasının caiz olduğu yerleri fıkhi olarak iyi bilmeleri gerekir.” dedi.

Zekât ayeti inmeden önce de Müslümanların infak ettiğine ve hatta bunu farz bir ibadetmiş gibi yaptıklarına işaret eden Çınar, sözlerine söyle devam etti:

“Medine’de İslam devleti kurulduktan sonra zekât ayeti inene kadar bile Müslümanlar infakı farz şeklinde veriyorlardı.  Bir kişi veya aile reisi, ailesinin zaruri ihtiyaçlarını çıkardıktan sonra geri kalan malının tamamını infak ediyordu. Zamanla Müslümanlar biraz güçlendiler. Ticari ortamları oluştu, ekonomik olarak kendilerini bir seviye getirdikten sonra da zekât ayeti indi. Zekât malı, infakta zenginin fakire verebileceği en alt limittir. Bunun aşağısına düşüldüğü zaman kimi âlimlere göre kişi İslam’a savaş açmış ve dolaysıyla mürtet durumuna düşmüştür. Zekât vermeyenlere karşı savaş açılsın veya öldürülsün demiyoruz ama asr-ı saadetteki bu hassasiyet çok önemlidir.” ifadelerini kullandı.

“KUR’AN-I KERİM, NAMAZ, ORUÇ VE HACDAN ÇOK İNFAK ÜZERİNDE DURUYOR”

Kur’an-ı Kerim’de namaz, oruç ve hacdan çok infak üzerinde durduğuna dikkat çeken Çınar, “Kur’an-ı Kerim; infak, zekât ve sadaka üzerinde durduğu kadar namaz, oruç, hac üzerinde durmuyor. İnfak, kavramı Kur’an’da diğer bütün ibadetlerle birlikte zikrediliyor. Bir insan gerçekten halis olarak namaz ehliyse verdiği infak derecesinde ancak namazı kabul olunur, takvası ancak verdiği infak ile ölçülür.” dedi.

“ZEKÂT, FAKİRİN ZENGİNİN MALINDA OLAN BİR BORCUDUR”

Çınar, “İslam dini mala çok değer vermez, kişi mal istediğinde ne kadar dünyalık ne kadar ahretlik olduğu mal ile ölçülür. Zekât; fakirin zenginin malında olan bir borcudur. Eşek eti, kedi, köpek, içki ve saire nasıl haramsa Müslümanlara zekât vermemek öylede haramdır. Zekât veren Allah’ın farzını yerine getirirse kurtuluşmuş olur. Zekât kişinin malını temize çıkartır. Zekât verildiğinde malı artar. Toplumda çok ciddi, önemi bir boyutu vardır.” diye belirtti.

 “ZEKÂT ALAN KİŞİ ALLAH’A ŞÜKRETMELİ”

Zekât verenin alana, alanın ise Allah’a teşekkür etmesi gerektiğini belirten Çınar, “Zenginin fakire verdiği zekât aynen borcu kendisinde olan bir insanın ondan alma hakkına sahip olan bir insan gibidir. Şu kadar farkla; normal borçta insanın borçlusu belli zekât da belli değildir. Zekât veren teşekkür etmeli. Alanın da verenden çok yüce Mevla’ya şükretmesi lazım gelir. Yani alan Allah'tan başka kimseye kendini borçlu hissetmemesi lazımdır.” diye konuştu. Haber Merkezi

 

 

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *