Cildi eşmek,
tırmalamak, yakmak veya kesmek, saçları çekerek koparmak, hatta kemikleri
kırmak, organları kesmek, gözü çıkarmak kadar ağır eylemlere varacak derecede
kişinin kendi dokularına zarar vermesi psikiyatride ‘kendine zarar verme’
(self-mutilasyon) olarak tanımlanır.
Antik Yunan
yapıtlarında geçmekte olan Oedipus’un altın broşlarını gözlerinin içine
batırarak kendini kör etmesi, ortaçağda Hristiyan inancının bir ifadesi olarak
rahibe ve azizlerin kendi kendilerini kamçılama, dövme, yaralama ve aç bırakmaları,
bazı Şii grupların Kerbela’yı anma törenlerinde yaptıkları zincirle sırtlarına
vurma eylemleri, Hollanda’lı ressam Vincent Van Gogh’un kendi kulak memesini
keserek bir hayat kadınına göndermesi tarihsel önemi olan kendine zarar verme
davranışlarındandır.
Sosyal
ortamlar kendi kendine zarar verme davranışını tetikleyebilmektedir. Ergenlik
çağındaki gençlerin kendi derilerini keserek rahatlama çabaları, Müslüm Gürses
konserlerindeki belli dinleyici gruplarının kendilerine jilet atmaları,
askeriye ve cezaevi gibi disiplinize ortamlarda görülen kendine zarar verme
yönelimleri sosyal ortamlarda bir salgın hastalık gibi yayılabilen kendine
zarar verme davranışlarına örnek gösterilebilir.
Kendine Zarar Verme Nedir?
Kişinin
ciltte yara, kesik, tırmalama gibi durumlar gerçekleştirme, saçları çekerek
koparma, bazı durumlarda kemikleri kırma, organları kesme ya da zarar verme
derecesine gelebilecek nitelikte davranışlarda bulunması, psikiyatride kendine
zarar verme (self-mutilasyon) olarak tanımlanmaktadır.
1938 yılında
Karl Menninger, gerçekleştirdiği çalışmalar sonucunda kendine zarar verme
eylemlerinin bir çeşit kendini iyileştirme gayreti olduğunu ileri sürmüş, bu
durumun ölüme yönelik intihara engel olduğunu savunmuştur.
Psikodinamik
teoriye göre ise, kendine zarar verme ego sınırlarını ayırma çabası ya da bu
kişilerin kendilerine duydukları öfkenin bir dışavurumu olarak
tanımlanmaktadır.
Kendine
zarar verme davranışı, bir intihar teşebbüsü değildir, ancak yolunda gitmeyen
durumların bir çeşit sinyali olarak algılanmalıdır. Kendine zarar verme,
kişinin kendini yok etme durumuna karşı, kendi varlığını koruma altına alma
mücadelesidir. Bu bakımdan kendine zarar verme, başlı başına bir sağlık sorunu
olarak tanımlanabilmektedir.
Kendine
zarar vermenin en ağır formu, majör self-mutilasyondur. Bu aşama çoğunlukla
kişide bulunan, şiddetli psikolojik bozukluklarla ilgili olarak gelişim
göstermektedir. Majör self-mutilasyon aşamasında kişide, bipolar bozukluk,
şizofreni, madde ve alkol bağımlılığı gibi durumlar görülebilmektedir. Göz
çıkartma, deri yüzme, uzuv ya da genital organ ampütasyonu bu aşamada
gözlemlenen davranışlardır. Hastaların çoğunluğu karşı konulmaz bir dürtüyle
eylemlerini gerçekleştirdiklerini ifade etmektedir.
Saç çekme,
kendini ısırma, kafa vurma, cilt ve boğazda oyuk açma gibi eylemler, kendine
zarar vermenin stereotipik self-mutilasyon aşamasına girmektedir. Tourette
sendromu, şizofreni, otizm gibi durumlar stereotipik kendine zarar verme
davranışlarına sebep oluşturabilmektedir. Hastalar bu durumda, genellikle ne
yaptıklarının farkında olmamaktadır.
Ergenlerde
Kendine Zarar Verme
Ergenlerde
kendine zarar verme, olumsuz duygu durumları karşısında, özellikle öfke ve
mutsuzlukla baş etme amaçlı ortaya çıkan, intihar amacı taşımayan ancak bir
intihar sinyali olarak algılanması gereken kendine zarar verme eylemleri olarak
tanımlanabilmektedir.
Ergenliğin
erken dönemlerinde, bireyin vücudunda hızlı değişimler meydana gelmesi, ergenin
düşünce dünyasını meşgul eden en somut durumları oluşturmaktadır. Ergenlikle
birlikte gelişme gösteren bilişsel işlevler, başkalarının duygularının
önemsenmesini ön plana çıkarmaktadır. Özellikle, ergenlik döneminde cinsel
hormonlarda yaşanan aktivasyon, dikkatin bedene yönelmesine sebep olmaktadır.
Beden,
kimlik gelişiminde önemli bir referans oluşturmaktadır. Bu bakımdan benlik ve
kimlik gelişim sürecinde çeşitli zafiyetler yaşayan ergenler, bedenleriyle
ilgili aşırı uğraşıya girebilmektedirler. Bu bakımdan, ergenlik döneminde
gerçekleşen kendine zarar verme durumlarında, davranışların altında yatan
nedenler konusunda kapsamlı değerlendirmeler gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Ergenlerde Kendine Zarar Vermenin Nedenleri Nelerdir?
o
Kendilik
algısı ya da beden imajında sorun olması
o
Kişinin
kaotik bir aile yapısına sahip olması
o
Evde
baskın otorite oluşturan figürler olması
o
Engellenme
eşiğinin düşük olması
o
Kendine
zarar verme davranışının, arkadaş grubunda kabul görmesini sağlayacak ya da
prestij oluşturacak bir davranış olarak algılanması
o
Acı
ve kan görmekten keyif alınması
o
Ayrıca,
ergenlikte kendine zarar verme davranışlarında temelde yatan psikiyatrik
birtakım durumların olduğu da gözlemlenmiştir.
o
Bu
psikiyatrik durumlar;
o
Ailede
bulunan psikiyatrik hastalık öyküsü
o
İntihar
girişimi öyküsü
o
Ergenin
kardeşlerinde bulunabilecek psikiyatrik sorunlar
o
Depresyon
bulguları
o
Bipolar
bozukluklar
o
Borderline
kişilik özellikleri
o
Madde
kullanımı ya da yeme bozuklukları şeklinde sıralanabilmektedir.
Gençlere Yaklaşım ve Değerlendirme
Gizli
yapılması nedeniyle aileler uzun süre bu davranışı farketmeyebilirler.
Çocuklarında; nedensiz yara izleri, iyileşmeyen yaralar varsa, soyunma
odalarında, başkalarının yanında kıyafet değiştirmek istemiyorsa şüphelenmek
gerekir. Birçok ergen stigmatizasyon, başkalarının reaksiyonları gibi
nedenlerle kendine zarar verdiğini paylaşmaktan çekinebilirler. Samimi bir
şekilde onu anlamaya çalıştığımızı hissettiğinde, ergenin motivasyonu artacak
ve karşılıklı terapötik bir iş birliğine gitme şansı doğacaktır. Bu durumun tek
başına iyileştirici özelliğinden bahsedilmektedir.
Kendine Zarar Vermenin Tedavisi
Kendine
zarar verme davranışı fark edilirse, yardım almak gerekir. Çünkü bu durum ciddi
bir psikiyatrik hastalığın belirtisi olabilir ve önemli bir sorundur. Gencin
öncelikle bir uzman tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Öncelikle
kendine zarar verme davranışına zemin hazırlayan ilişki güçlükleri vb.
olayların ve sonucunda yaşananların ayrıntılı bir değerlendirilmesi
yapılmalıdır. Tedavinin odakları böylelikle belirlenir. Emosyon regülasyonu,
stresle başa çıkma ve problem çözme becerilerini iyileştirmeye ve bilişsel
yeniden yapılanma sağlamaya yönelik terapötik hedefler belirlenir. Eşlik eden
diğer psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisi düzenlenir. Aile görüşmeleri ve
gerekli destek programları ile ebeveynlerin tedavi sürecine dahil olmaları
sağlanır. Terapi yöntemleri olarak emosyonel regülasyon yetilerini
iyileştirmeyi hedefleyen diyalektik davranışçı terapiler (DDT) ve bilişsel
davranışçı terapiler (BDT) kanıta dayalı yöntemler olarak ön plana çıkmaktadır.
0 yorum