SDAM, "Toplumsal Cinsiyet mi Cinsiyetsiz Toplum
mu?" başlıklı analiziyle toplumsal cinsiyet kavramının arka planında neyin
amaçlandığına ve cinsel sapkınlık tehlikesine dikkat çekti.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ile "temelde kadın
haklarının korunmaya ve bu hakları geliştirmeye çalışıldığının" iddia
edildiği belirtilen analizde, bununla birlikte "kadınların toplumun her
alanında erkekler ile eşit bir statüde olabilmesi için mücadele
edildiğinin" söylendiğine işaret edildi.
Bununla yetinilmeyip kadınların erkeklerin bulunduğu her
ortamda var olmalarının savunulduğu belirtilen analizde, "Sihirli
kelimeler ile ifade edilmiş bu cümleler aslında olayın seyrinin nereye doğru
olacağını da belirtiyor. Çünkü bu ifadeler kadını kendi öznelliği içerisinde,
erkeği de kendi öznelliği içerisinde değerlendirmiyor. Aksine bu ifadeler
onların ortak alanları olduğu gibi her bir grubun kendine has hayat alanı ve
meşguliyeti olduğunu ve bunları ısrarla karıştırmanın yanlış olacağını belirten
kültür, din gelenek ve görenek gibi yapıların da reddedilmesi ve ortadan
kaldırılması gerektiğini ifade ediyor." denildi.
“Toplumsal cinsiyet” dayatmasının, erkeklik ve kadınlığı
harçlayarak ve biyolojiden bağımsız, sınırsız bir cinsiyet getirerek “cinsi olmayan”
yeni bir insan tipi inşa ettiğine dikkat çekilen analizde, bu dayatmanın ayrıca
cinsiyeti sıfırladığı, dolayısıyla cinsiyete bağımlı olan insan üremesini de
tamamen tehdit ederek insanlığın gelecekteki varlığını da risk altına aldığı
kaydedildi.
BÜYÜK TEHLİKE: “CİNSİYET BOZUKLUKLARI” MI “DOĞAL CİNSEL
YÖNELİMLER” Mİ?
Toplumsal cinsiyet eşitliği mevzusu ile birlikte gündeme
gelen bir diğer konunun da hiç şüphesiz cinsel sapkınlıklar ve bu sapkınlıkları
doğru tanımlama mevzusu olduğuna işaret edilen analizde, şu değerlendirmede
bulunuldu:
"Yüzyıllar boyunca kendi hemcinsine yönelik cinsel
arzular beslemek, işin uzmanlarınca birer 'cinsiyet bozukluğu' olarak
tanımlanırken bugün liberal ahlak(sız)lığın etkisi ile bu durumlar 'doğal birer
cinsel yönelim' olarak tanımlanıyor ve meşru gösterilmeye çalışılıyorlar. Bu
minvalde İstanbul sözleşmesinde bireylerin cinsel yönelim/tercih ve toplumsal
cinsiyet kimliklerine bakılmaksızın aralarında ayrımcılık yapılmaması gerektiği
ifade ediliyor. Kulağa hoş gelen bir tarzda ifade edilmesine rağmen bu madde
aslında toplumları çeşitli felaketlere sürüklemeleri ile meşhur olan
ahlaksızlıkları meşrulaştırma çabası içerisindedir.
Cinsiyet bozuklukluların temelinde psiko-sosyal faktörler
ile birlikte biyolojik faktörlerden kaynaklı olarak hormonsal dengesizliklerin
olduğu biyologlar tarafından ispatlanmış ve halen bu doğrultuda çalışmalar
yapılmaktadır. Bununla birlikte bu bozukluklar ile ilgili dersler biyoloji ve
tıp fakültelerinde yıllarca işlenmiştir. Ayrıca bu bozuklukların nasıl doğru
bir şekilde tedavi edilip düzelebileceği de ifade edilip ispatlanmıştır. Buna
rağmen cinsiyet bozuklukları günümüzde birer bozukluk yerine ısrarla normal
birer durummuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Hatta bununla yetinilmiyor, bu
tür cinsiyet bozuklukların artması ve toplumsal birer kabul haline gelmesi için
her yol deneniyor. Bu bozuklukların çeşitli mekânlarda reklamı yapılıyor,
çeşitli yazılı ve görsel basında gençliğe özendiriliyor, cinsiyet bozukluğu
tedavilerine karşın cinsiyet değişikliği ameliyatları destekleniyor ve hatta
eşcinsel evliliklerin tanınması için hükümetlere baskılar yapılıyor."
"TEDAVİ YÖNTEMLERİ İLE BU BOZUKLUKLAR
GİDERİLEBİLMEKTE"
Hâlbuki bu bozuklukların giderileceği yerlerin ve tedavi
yöntemlerinin belli olduğuna vurgu yapılan analizde, "Psiko-sosyal
destekli hormonsal tedavi yöntemleri ile bu bozukluklar giderilebilmektedir.
Buna rağmen bu bozukluklar çok ilginç bir şekilde bunları yaşayanların en doğal
hak ve durumları olarak yansıtılıyor. Eğer bu çarpıtma bir art niyetten
kaynaklanmıyorsa, tam anlamıyla bir akıl tutulmasıdır. Lakin buradaki art niyet
kendisini hiç gizlememekte, yürüyüşlerde açılan pankartlara yansıyacak şekilde
açıktır ve ortadadır. Buradaki hak arama veya farkındalık oluşturma mevzusu bu
işin birinci derecede mağdurları, yani cinsiyet bozuklukları olan bireyler için
değildir. Burada asıl mücadele bu bireyleri kendilerine kılıf yaparak
kendilerine cinsel özgürlük alanı bulmaya çalışan kimseler içindir. Kendi
dürtülerini kontrol edemeyen bu kimselerin cinsellik ile ilgili var olan bütün
sınırları aşma çabasıdır." ifadelerine yer verildi.
PEDOFİLİYİ YAYGINLAŞTIRIP ÇOCUKLARI BİLE KULLANIYORLAR
Bu minvalde, bu güruhun, çocukları bile kendi amaçları
doğrultusunda kullanmaktan sakınmadığı belirtilen analizde, "Yürüyüş vb.
etkinliklerde çocuklar kendi cinsiyet rolleri ile bağdaşmayan şekillerde
giydirilmekte ve daha 8-10 yaşındaki çocukların cinsiyet değişikliği hakkına
vurgu yapılmaktadır.20 Bu durumun özellikle cinsel özgürlüğü savunanların elinde
bir enstrümana dönüştürülmesi kaygı vericidir. Bu kimseler kendi istek ve
zevklerinin tatmini için pedofiliyi yaygınlaştırmayı ve bu doğrultuda çocukları
bile kullanmayı göze almaktan çekinmemektedir. Çok kısa bir zaman önce meydana
gelen Jeffrey Epstein adası olayı, Netflix ortamında yayınlanmaya çalışılan
minnoşlar dizisi ve Wayfair skandalı pedofilinin ne derece hızlı bir şekilde
normalleştirilmeye çalışıldığını ortaya koymaktadır." değerlendirmesinde
bulunuldu.
"AİLEYİ ORTADAN KALDIRIYOR"
Bununla birlikte eşcinsellik ve türevleri bir yana, zinanın
bile tarihin çoğu sahnesinde insanların başına büyük felaketler getirdiğinin
hatırlatıldığı analizde, "Allah (celle celaluhu) insanları kadın ve erkek
olmak üzere iki cinsiyetten yaratmıştır ve onların birlikteliğini bir amaca
yönelik olarak belirli hukuki yasalara bağlamıştır. Bu sınırların aşıldığı ve
zinanın yaygınlaştığı yerlerde kaos ve felaketler oluşmaya başlamaktadır.
Hazreti Lut’un kavminin yaşadıkları buna en güzel örnektir. Aile yapısına
dinamit bağlayan bu ahlaki felaketler neslin devamı için yegâne gereklilik olan
aileyi ortadan kaldırmaktadır. Eğer aile ortadan kaldırılırsa ailenin
oluşmasında toplumsal rol olarak üstlendiği bütün değer yargılar da onunla
birlikte ortadan kalkacaktır." denildi. (İLKHA)
0 yorum