6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen
iki yıkıcı depremle birlikte yaraları sarma çalışmaları sürüyor. Deprem
bölgelerinde hasar tespit çalışmalarının ardından yıkım kararı verilen
binaların yıkımından sorumlu ekipler için uzmanlar sürekli uyarılarda
bulunuyor. Uzmanlar, önlem alınmadığı takdirde özelikle enkaz kaldırma
çalışmaları esnasında ilerleyen yıllarda çok ciddi halk sağlığı sorunları ile
karşılaşılacağına dikkat çekiyor.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Şenyiğit, asbestin 2000’li yıllardan sonra dünyanın
birçok ülkesinde kullanımının yasaklanmış olduğunu belirtti. Türkiye’de birçok
yapının önceki yıllarda asbest ile yapıldığını dile getiren Şenyiğit, “Asbest,
bir mineral çeşididir ve 1870’li yıllardan 2000’li yılların başına kadar dünyada
3 binden fazla endüstriyel alanda kullanılmıştır. Yani hayalimize gelebilecek
her alanda kullanılmış olan bir toprak çeşididir. Bölgemizde de aynı şekilde
sıva ve badana malzemesi olarak, çocuk alt bezi olarak, pudra malzemesi olarak,
pekmezde katkı maddesi olarak kullanılmıştır. 1970’li yıllarda asbest
tehlikesinin anlaşılmasından sonra tedbir olarak yasaklanmıştır. 1995 yılından
sonra da 2000’li yıllarda Avrupa’da ve dünyanın birçok ülkesinde üretimi ve
tüketimi tamamıyla yasaklanmıştır. Türkiye’de de asbest kullanımı
yasaklanmıştır. Ancak, kullanımının yasaklanmasına karşın günümüzde fren
balatası, conta ve izolasyon malzemelerinde illegal olarak kullanıldığını çok
iyi biliyoruz. Aynı şekilde eski yapılarda asbeste bağlı birçok alanın olduğunu
biliyoruz. Bunlar marley olabilir, cam sanayi olabilir. Bunlarda yaygın
derecede asbest mevcuttur.” dedi.
“BÜYÜK TEHLİKE VAR”
Enkaz bölgelerinde tedbir alınmadığı takdirde asbeste bağlı
vatandaşlarda akciğer zarı kanseri olmak üzere değişik hastalıkların oluşabildiğine
vurgu yapan Şenyiğit, “Asbestin 1995-2000’li yıllarda yasaklanmasının ardından
bir de betonarme evlere geçtikten sonra çevresel asbest temasına bağlı tehlike
gittikçe azalmıştır. Eskiden çok sık gördüğümüz akciğer zarı kanserlerini artık
çok fazla görmüyoruz. Ancak bir büyük tehlike daha var. Özellikle eski
yapılarda asbeste bağlı bayağı ürün halen durmaktadır. Bu binaların yıkılmasına
bağlı olarak asbest iki tehlike arz etmektedir. Bunlardan bir tanesi, yıkım
esnasında çevreye saçılan asbesti vatandaş akciğerlerine almalarına bağlı
olarak beraberinde akciğer zarı kanseri olmak üzere değişik hastalıklar
oluşabilmektedir. Bugün yıktığımız binalarda tedbir almazsak 30 yıl sonra
hastalıklara neden olabilmektedir.” diye konuştu.
“YIKIM ESNASINDA MUHAKKAK MASKE TAKILMALIDIR”
Molozların döküldüğü yerlerde yağmur sularının içme suyuna
karışmaması yönünde tedbir alınması gerektiğinin altını çizen Şenyiğit,
asbestin içme suyuna karışmasıyla ciddi anlamda halk sağlığı sorunlarıyla
karşılaşılabileceğine dikkat çekerek, şunları kaydetti:
“Aynı şekilde binalar yıkıldıktan sonra hafriyatın döküldüğü
yerin de mutlaka izole edilmesi ve ona göre takiplerinin yapılması
gerekmektedir. Molozların döküldüğü yerde mutlaka yağmur sularının kesinlikle
içme suyuna karışmaması lazım. Başta ağır metaller olmak üzere bir takım
mineraller bu molozlarda var. Eğer bunlar içme suyuna karışırsa ciddi anlamda
tehlike oluşturabilmektedir. Dolayısıyla binaların yıkımı esnasında mutlaka
gerekli önlemler alınmalı ve muhakkak maske takılmalıdır. Mümkün olduğunda
tozdan uzaklaşılmalıdır. Aksi takdirde 30 yıl sonra asbeste bağlı hastalıklarda
ciddi anlamda bir patlama meydana gelebilir. Lütfen şimdiden tedbirimizi
alalım.” İHA
0 yorum