"27 Mayıs'ta ne oldu?" sorusuna basit bir cevap
vermek mümkün: 1950'den önce silahlı bir iktidar vardı; o iktidar 1950'den
sonra silahlı bir muhalefete dönüştü ve fırsatını bulduğu ilk anda silahına
davranıp yeniden iktidar oldu.
Bu, şekil olarak yeterli bir cevap ama öz bundan çok daha
büyük…27 Mayıs'tan önce de sonra da Türkiye'nin asli iktidarı aslında aynıydı.
O iktidar, muhalefetin hükümet olmasına giden yolun tahlilini on yıl boyunca
yaptı ve yapması gerekeni buldu: Seçimle devrilmesi mümkün olmayan hükümet
darbeyle devrilecek; ardından ülkenin her yanını sosyal açıdan Cumhuriyetin
geleceği için yeniden dizayn edecek adımlar atılacaktı.
27 Mayıs 1960 ihtilali veya darbesi
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe
özelliği taşıyan 27 Mayıs 1960 ihtilali veya darbesi, emir komuta zinciri
dışında, 37 düşük rütbeli subayın planları ile Tümgeneral Cemal Madanoğlu
komutasında yapıldı.
1950 yılında halkın oylarıyla iktidara gelen Demokrat
Parti'nin ülkeyi "gitgide bir baskı rejimine" ve "kardeş
kavgasına götürdüğü" iddialarını ortaya atan TSK içerisinde bir grup
subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine el koydu.
Kritik mevziler, bu subayların ellerindeki asker ve
silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hale getirilmesi ile ele
geçirildi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı hükûmet
üyeleri tutuklandı.
235 general ve 3 bin 500 civarında subay (daha çok albay,
yarbay, binbaşı) emekliye sevk edildi. Üniversitelerde bulunan 147 öğretim
görevlisi görevden alındı ve bazı üniversiteler kapatıldı. Bununla beraber 520
hâkim ve yargıç görevden alındı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, İstiklal Savaşı kahramanlarından Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP'den milletvekili seçilen eski Genelkurmay başkanı Mehmet Nuri Yamut da tutuklananlar arasındaydı.
1957 Türkiye genel seçimleri
27 Ekim 1957 seçimleri oldukça sert bir hava içerisinde
yapıldı. DP oyların yüzde 47,88'ini alarak yürürlükteki çoğunluk esasına dayalı
seçim sistemi sayesinde 424 milletvekili çıkardı. İsmet İnönü'nün başında
bulunduğu CHP ise yüzde 41,09 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı. Cumhuriyetçi
Millet Partisi ve Hürriyet Partisi dörder milletvekilliği kazandı.
1957'de yapılan genel seçimler CHP'nin tüm ayak oyunlarına
rağmen Demokrat Parti'nin kesin zaferiyle sonuçlandı. Milletin ve memleketin
kazandığı bu sürecin tek mutsuzu ülkeyi kendi tapulu mülkü gibi gören CHP
zihniyetiydi. Girdiği üç seçimin üçünde de milletten veto yiyen dönemin CHP
yönetimi, iktidara giden yolu sandık dışı yollarda aramaya başladı.
Türkiye 1957 seçimleriyle beraber merkezinde yalanın, kışkırtmanın,
iftiranın, provokasyonun bulunduğu yeni bir siyaset tarzıyla tanıştı. 27
Mayıs'a kadar dozu sürekli artırılan bu kirli siyasetin hedefi orduyu
kışkırtarak askeri müdahaleye ortam hazırlamaktı. Menderes ve arkadaşları
CHP'ye yakın basın yayın organları tarafından yalan olduğu bilinen haberlerle
yıpratılmaya çalışıldı.
Camilerin kapısına vurulan kilit Menderes'le birlikte
kırıldı.
Milletin teveccühüne mazhar olamayacağını anlayan Batı
destekli CHP zihniyeti iktidara giden yolu darbecilere koltuk değnekliği
yapmakta gördü.
27 Mayıs 1960 darbesine giden süreç bunun çarpıcı
örnekleriyle doludur. Uzun yıllar tek parti faşizminin ağır baskısı altında
inim inim inleyen halkın Menderes ve arkadaşlarına gösterdiği büyük teveccüh
bir türlü hazmedilemedi.
Camilerin kapısına vurulan kilit Menderes'le birlikte kırıldı. İlim ve irfan yuvaları olan imam hatip okulları onun döneminde açıldı. 18 yıllık hasretin ardından Allah-u Ekber nidaları minarelerden ilk kez onun zamanında duyuldu.
Adnan Menderes, İsmet İnönü Gibi Biri Değildi
Herkes gibi Menderes'i de kendi koşulları içinde
değerlendirmek gerekir. Menderes, elbette İsmet İnönü gibi biri değildi.
Devletin İnönü gibi yönetilmemesi gerektiğine inanıyordu.
Menderes, günlük hayatında bir CHP milletvekili gibi
yaşıyordu. Ancak o günün dünyasında "Ben böyle olsam da bu halk benim gibi
olmamalı" inancı kimi idareciler arasında yaygındı. Menderes, büyük
oğullarına olmasa bile küçük oğluna İslami bir eğitim vermeyi göze almıştı.
Günlük hayatta günahkâr olarak bilinen bir babanın çocuğuna İslami bir eğitim
verdirmesi bugün için anlaşılması zor ise de o günün dünyasında anlaşılır bir
durumdu. Çünkü o günün kimi isimleri günahkârlığa düşmüşlerse de günahkârlığı
bir felsefe olarak benimsememişlerdi. Hâlbuki bugün, günahkârlık herkes için
olmasa da en azından bir kesim için bir tür "hayat anlayışı, dünya
görüşü" haline gelmiş durumda.
Menderes, ölümü göze alarak ezan üzerindeki yasağı kaldırdı.
İmam hatip liselerini açtı ve güçlendirdi. Ama bütün bunlardan öte halka dönüp
"Siz ne isterseniz o olur" dedi. Sistem bunu kendi ölümü olarak
görüyordu. Çünkü sistem iş başına geldiği 1908 II. Meşrutiyet darbesinden bu
yana asla halkın istediğinin gerçekleşmesine izin vermemiş; bu yöndeki
taleplerin hepsini geçmişe dönmek olarak değerlendirmişti. Nitekim Menderes'in
bu sözünü de "Ey halkım, sen istersen Hilafeti bile getirirsin" diye
anlamış, öyle duyurmuş ve bunu onun idamına gerekçe yapmıştı. Tek Parti
sistemi, halkın iradesine uymayı kendi ölümü olarak görüyor; bu yöndeki adımları
kendi canına kast olarak değerlendiriyor ve buna, o kastı yapanların canına
kastla cevap veriyordu.
CHP'ye yakın basın yayın organlarının yalanları
O günkü gazete haberlerinde Merhum Menderes'in Kars ve
Ardahan'ı Ruslara satmak istediğinden, Cumhurbaşkanı Bayar'ın banka hesabında
103 milyon lira bulunduğuna, Fatin Rüştü Zorlu'nun Avrupa'da bindiği arabanın
altınla kaplandığından, yüzlerce öğrencinin cesetlerinin kıyma makinesinden
geçirildiğine, Hasan Polatkan'ın zimmetinde 4 milyon lira çıktığından, Menderes
ve Bayar'ın 12 uçak dolusu altın ve parayı kaçırdıklarına kadar yüzlerce haber
yapıldı.
Deli saçması ve iftira dolu bu haberler darbeciler
tarafından hazırlanıp CHP yönetimi tarafından dillendirildi, yayıldı. Bunun
yanında dönemin CHP Genel Başkanı, ordu başta olmak üzere kamu görevlileri
üzerinden baskı kurarak devleti işlemez, hizmet üretemez hale getirmeye
çalıştı.
Darbe bildirisini Alparslan Türkeş okudu
Ülkede gerginlik sürerken 27 Mayıs 1960 sabah saat 03.15'te
piyade birlikleri ve süvari grubu, 3.30'da tanklar hareket etti. Saat 4.36'da Albay
Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile askeri darbe bütün
Türkiye ve dünyaya ilan edildi.
Türkeş tarafından Ankara Radyosundan okunan bildiriyle
''ihtilal'' duyuruldu. Bildiride şöyle denildi:
"Sevgili vatandaşlar! Dün gece yarısından itibaren,
bütün Türkiye'de, deniz-hava-kara Türk Silahlı Kuvvetleri, el ele vererek,
memleketin idaresini ele almıştır. Bu hareket, Silahlı Kuvvetler'imizin
müşterek iş birliği sayesinde, kansız başarılmıştır! Sevgili vatandaşlarımızın
sükûn içinde bulunmalarını ve resmi sıfatı ne olursa olsun hiç kimsenin sokağa
çıkmamalarını rica ederiz.
Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif
hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı
Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekâta, Silahlı Kuvvetlerimiz
partileri, içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü
tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve
serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi
kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."
23 Mayıs Pazartesi, harekât tarihi 25 Mayıs 1960 olarak kararlaştırılmış ve parolalar belirlenmişti: Zamanında gerçekleşirse "Dündar Seyhan'ın oğlu sınıfını geçti.", ertelendiği takdirde "Dündar Seyhan'ın oğlu bütünlemeye kaldı."
GÖZALTILAR
İlk olarak Tuğgeneral Yusuf Demirdağ evinden alınıp Harp
Okulu'na getirildi ve nezarethaneye kapatıldı. Bundan sonra Refik Koraltan
getirildi. 2. Ordu komutanı Orgeneral Suat Kuyaş da enterne edildi. Celâl Bayar
Çankaya Köşkünde Veteriner Tuğgeneral Burhanettin Uluç, Topçu Yarbay Abdullah
Tardu, Kurmay Albay Sami Küçük tarafından gözaltına alındı. Celal Bayar,
gözaltına alınmadan evvel silahı ile şakağına ateş ederek intihar teşebbüsünde
bulunmuş fakat yanında bulunanlar buna mâni olmuştu.
Adnan Menderes Eskişehir'den Konya'ya gitmek üzere
Kütahya'ya geçtiğinde Keşif Tabur Komutanı Agasi Şen ve Binbaşı Muhsin Batur
tarafından gözaltına alındı ve Ankara'ya getirildi. Darbenin ilk günü, Bayar,
Menderes, Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih
Korur ve diğer hükûmet üyeleri Harp Okulunda, öğrenciler tarafından darp edilip
enterne edildi. İçişleri Bakanı Namık Gedik ise tutuklu olduğu odanın
penceresinden aşağıya atlayarak intihar etti fakat pencereden aşağıya atılarak
öldürüldüğü de ifade edildi.
27 Mayıs 1960'tan, sözde seçimlerin yapıldığı 15 Ekim 1961
yılına kadar geçen süre, askerin Millî Birlik Komitesi (MBK) eliyle cunta
olarak iktidarda olduğu dönemdi. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin anayasal
bütün hak ve yetkileri 38 subaydan kurulu MBK'nin eline geçti. MBK ülkeyi
yayımladığı tebliğlerle askeri cunta olarak idare etti.
27 Mayıs sonrasında Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan
Adnan Menderes, hükûmet üyeleri ve aralarında Millî Mücadele'nin önemli
komutanlarından Ali Fuat Cebesoy'un da olduğu Demokrat Parti milletvekilleri,
parti yöneticileri, asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri tutuklanarak
Yassıada'ya götürüldü. Burada tutuklulara ağır işkence ve kötü muameleler
yapıldı. İşkence ve kötü muameleler neticesinde Cemil Keleşoğlu ve Namık
Gedik'in intihar ettiği belirtildi. Hatta DP avukatlarından Hüsamettin
Cindoruk, Namık Gedik'in intiharının dahi şüpheli olduğuna dikkat çekti.
Tutukluluk süresinde; Yusuf Salman, Lütfi Kırdar, Gazi Yiğitbaşı,
Yümnü Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz hayatlarını kaybettiler.
İDAMLAR GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha
karşı, Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de saat 13.21'de idam
edildi.
Zorlu, Polatkan ve Menderes'in dışındakilerin cezaları infaz
edilmeyip, hapis cezasına çevrildi.
Sözde yargılamalarla bir hukuk cinayetinin de yaşandığı 27
Mayıs darbe dönemi Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yer almıştır.
Nezaketleri, kibarlıkları, insani hasletleriyle gönüllerde yer etmiş, büyük
devlet adamlıkları ve vakarlarıyla da tarihe geçmiş şahsiyetler olan Menderes,
Zorlu ve Polatkan, vefatlarının üzerinden 63 yıl geçse de milletin
gönüllerindeki yerlerini korumuşlardır. (İLKHA)
0 yorum