image

HÜDA PAR Genel Başkan Vekili İshak Sağlam, katıldığı bir TV programında, son günlerde partileri hakkındaki tartışmalı birçok konuya açıklık getirdi. Irak Kürdistan Bölgesi ziyareti, Milletvekili yemini, bayrak meselesi, Cumhur İttifakı'yla kriz, anayasanın ilk dört maddesi başta olmak üzere birçok konuya önemli açıklamalarda bulundu.

Irak Kürdistan Bölgesi ziyareti hakkında konuşan Sağlam, her yıl düzenli olarak yaptıkları bu temaslarda bölgede bulunan tüm kesimleri ziyaret ederek her iki ülke arasında diyalogun geliştirilmesine çalıştıklarını söyledi.

Temel insan hakları ile ilgili sorunların sadece bir kesimle müzakere ederek veya bir şarta bağlayarak çözülemeyeceğini ifade eden Sağlam, seçimden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar seçilmesi durumunda yeni çözüm süreci için umutlu olduklarını söyledi.

Avrupa’da yaşayan gurbetçilerin bazen iç siyasetten uzak kalmaları nedeniyle seçimlere ilgisiz kalabileceklerini dile getiren Sağlam, bu amaçla Avrupa’da kendilerine gönül veren gurbetçileri bilgilendirme anlamında Avrupa’da çalışma yaptıklarını ifade etti.

HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakına oy kaybettirdiği iddialarına cevap veren Sağlam, “Gerçekten HÜDA PAR, Cumhur İttifakından oy götürüyor olsaydı muhalefet sesini etmezdi. O nedenle HÜDA PAR kesinlikle dengeyi bozuyor, cumhur ittifakına da çok şey katıyor. İnşallah bu başarıya da ulaşacak. Muhalefetin bu vaveylaları da aslında bizim cumhur ittifakına katkımızı gösteriyor.” diye konuştu.

Milletvekili yeminiyle gündeme getirilen tartışmalara da değinen Sağlam, gündemlerinde yeminle ilgili bir şeyin olmadığını belirterek şunu söyledi:

“Bizim gündemimizde yemin ile ilgili bir şey yok. Milletvekili seçilip mecliste bu millete hizmet etmek için biz bu yarışın içerisindeyiz. Bunun için ne gerekiyorsa yasal zorunluluk neyi gerektiriyorsa onu yapacağız. Bu anlamda önümüzde herhangi bir sıkıntı yok. Biz milletimize hizmet için meclise gidiyoruz.”

Anayasanın ilk dört maddesi hakkında sorulan soruya da cevap veren Sağlam, bu konunun bilinçli çarpıtıldığını belirterek “Bizim ne parti programımızda ne de merkez kurulunda hiçbir arkadaşımız ‘1982 anayasasının ilk 3 maddesini değiştireceğiz, değiştirilmesini istiyoruz’ diye bir talebi olmamıştır.” dedi.

Son günlerde partilerinin Cumhur İttifakı'nda bir çatlağa sebep olduğu yönündeki iddialara da açıklık getiren Sağlam, ilk gün Cumhur İttifakı veya AK Parti'yle olan ilişki ne durumdaysa şu anda aynı durumda olduğunu dile getirdi.

Genel Başkanınız Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Irak Kürdistanı’ndaki temasları hakkında neler söylemek istersiniz?

Bizim Irak Bölgesel Yönetimi diğer bir deyişle Kürdistan Yönetimi ile uzun süredir ilişkilerimiz var. Hemen hemen yılda bir-iki defa oralara ziyarete gidiyoruz. Sadece KDP Genel Başkanı değil orada aktif siyaset yapan partileri, sivil toplum kuruluşları ve vakıfları da ziyaret ediyoruz. Malumunuz olduğu üzere Kürdistan’daki kültürel ve sosyal yapı bizim bu bölge ile hemen hemen aynı; aynı dili konuşuyoruz, aynı kültürel hayatı yaşıyoruz. Bu nedenle tarih boyunca hep bu ilişkiler devam etmiş, biz de bu ilişkileri devam ettirmek istiyoruz. KDP Genel Başkanı’nın yanında orada aktif olarak siyasette bulunan, hatta Kürdistan Parlamentosunda grubu bulunan diğer partilerle de her gittiğimizde görüşmeye çalışıyoruz. Kendilerini ‘Türkmen’ olarak tanımlayan iki-üç parti var onlarla da görüşüyoruz, merkezleri Bağdat’ta bulunan Araplara hitap eden partilerin Erbil’deki temsilcileriyle de görüşüyoruz.  Bölgemizde bir sorun varsa aslında sadece genel değildir, daha genel değerlendirilmesi lazım. Çözümü de daha genel düşünmek lazım düşüncesiyle bu ilişkileri geliştirmeye çalışıyoruz. Bu sefer de aynı şekilde Türkmen Cephesi ve parlamentoda grubu bulunan diğer gruplarla da görüştük. İnşallah bu görüşmeler devam edecek. Bu ziyaretler her iki ülke halkları için de hayırlara vesile olabilecek durumlara da vesile oluyor.” dedi.

Seçimden sonra yeni bir çözüm süreci başlatılabilir mi?

“Oturup konuşursak en girift diyebildiğimiz sorunların da hakkında gelebiliriz”

Çözüm süreci boyunca bizim kullandığımız bir kavram vardı: Evet mutlaka çözüm olması lazım ama usul ve üslup böyle olmamalıdır. Evet yüzyılı aşkın bir süredir özellikle Kürtleri içine alan bir sorun var. Bunun çözülmesi lazım ama bu sorun temel insani haklar ile ilgili sorundur. Temel insan hakları ile ilgili sorunları siz sadece birisiyle müzakere ederek veya bir şarta bağlayarak çözemezsiniz. Bu hukuka da uygun değil insanî de değil. Maalesef belki çıkış noktası olarak çok insanî ve hukukî açıdan da olması gereken bir çıkışla bu çözüm kapısı aralanmaya çalışıldı ama ilk adım yanlış atıldı. Bir örgütle, bir partiyle müzakere şeklinde bu temel hakların verilmesi yönünde bir yol arandı. Biz bunun yanlış olduğunu düşündük. Israrla da şunu dile getirdik: silah bırakmasını şart koştuğunuz bu örgüt silahla ayaktadır. Bu örgüt silah bırakırsa ideolojik ve sosyolojik anlamda bu millete vereceği bir şey yok. Yok olup gidecek. Bir de bunu maşa olarak kullanan örgütler var ve bu örgüte silah bıraktırmazlar ve verdikleri sözde durmadılar ve bizim öngördüğümüz gibi bu süreç akamete uğradı. Şimdi dileriz bu seçimden sonra sayın Recep Tayyip Erdoğan tekrar ülkenin yönetimini devralır ve bu anlamda yeni bir çözüm arayışı için adım atılır. Ben bunu tekrar söylüyorum: kimseyle muhatap olmaya gerek yok ve hiçbir şarta bağlama doğru değil. Temel insani haklardır bunu anayasa çerçevesinde bütün parti ve sivil toplum kuruluşlarını fikirlerini alarak bir araya gelir ve bu sorunları çözeriz. Yani Türkiye’de çözülmeyecek sorun yoktur, biz buna samimi bir şekilde inanıyoruz. Oturup konuşursak en girift diyebildiğimiz sorunların da inşallah hakkında gelebiliriz.

Sayın Başkanım, yani bir masa mı kurulmalı ve masanın etrafında Kürt halkını temsilen bazı kesimler mi oturmalı yoksa sorunları tespit edip bu sorunların giderilmesi için adım mı atmalı?

Geçen dönemdeki bir arayışta itiraz ettiğimiz nokta buydu. Masanın bir tarafına ‘Kürtler’ diye birilerini, diğer tarafına devleti koyacaksınız. Devlet ile Kürtleri birbiriyle müzakere edecek duruma getirmek çıkış noktası olarak en yanlış bir durumdu. Kürtler de bu ülkenin vatandaşıdırlar; Araplar, Türkler, Lazlar, Çerkezler gibi bu ülkenin vatandaşıdırlar. Yani bir muhatap olarak alırsanız içinden çıkılmaz bir hal alır. Bunun yerine neticede anayasal haklar vardır herkese verilmesi gereken, bunları kalem kalem ortaya koyarız ama her kesimden fikir alırsın. Yani bu ülkede yaşayan, sözü olan, söz söylemek isteyen kim varsa onları masanın etrafına getirir, belki alt komisyonlar olur, belki halk arasında anket şeklinde düzenlemeler yapılabilir. Bu sorunun çözümü için en güzel yol yöntem neyse bunu anayasal çerçevede düzenleyip bu sorunları halledebiliriz. Onun için kimseyi muhatap almaya gerek yok eğer bir masa kurulacaksa bu ‘istişare masası’ olmalıdır. Herkesin fikrini almamız gerekir diye düşünüyoruz.

HÜDA PAR yetkililerinin Avrupa ziyaret etti. Bu ziyaretlerle ilgili neler söylemek istersiniz?

“Avrupa’daki bize gönül veren vatandaşlarımızı uyarma anlamında iki genel başkan yardımcımız Avrupa’ya gitti”

Avrupa’da 3,5 milyona yakın seçmen var. Türkiye seçmeninin yüzde 5’i ediyor. Bu göz ardı edilebilecek bir rakam değil. Orada şöyle bir durum var: biraz memleketten uzak yaşadıkları için çok önemsemiyorlar. Buradaki o heyecan Avrupa’da fazla yok. Hatta uzak mesafelere gidip oy kullanma durumunda olduğu için çoğu insan da ailesini almadan tek başına gidip oyunu kullanıyor. Biz bu anlamda Avrupa’daki bize gönül veren vatandaşlarımızı uyarma anlamında iki genel başkan yardımcımız Avrupa’ya gitti, bir haftaya yakın kalıp birkaç ülke gezdiler. Oradaki vatandaşlarımıza bu işin çok önemli olduğunu anlattılar. Evet, seçim Türkiye’de yapılıyor ama etkisi sadece Türkiye’de değil belki Türkiye dışındaki bütün vatandaşları etkilediği gibi çevremizdeki diğer ülkeleri de etkileyecek bir seçimdir. Özellikle dış politikada mecra değişirse sadece Türkiye etkilenmeyecek bütün komşularımız etkilenecektir. Hatta bütün bölge bu seçimden etkilenecektir.

HÜDA PAR’IN Cumhur İttifakına katkısı nedir? HÜDA PAR ittifaka zarar verdiğini iddia edenler var? Gerçekten böyle bir şey var mı?

“Gerçekten HÜDA PAR, Cumhur İttifakından oy götürüyor olsaydı muhalefet sesini etmezdi”

Şimdi eğer gerçekten HÜDA PAR, cumhur ittifakından oy götürüyor olsaydı muhalefet sesini etmezdi. HÜDA PAR’ın dengeyi bozduğunu gördüler. HÜDA PAR’ın, cumhur ittifakında olması manevi olarak havayı değiştirdi. Hem de sayı olarak bizim azımsanmayacak kadar oyumuz vardır. Bizi 2018 yılındaki seçim sonucuna göre kimse değerlendirmesin. Biz 2018’den bugüne alandayız HÜDA PAR katlanarak büyüyor, televizyon programlarıyla büyümüş değil. Televizyon programları tanınırlığı artırıyor, yoksa tek başına oy artırmaz, sizin kendinizi tanıtmanız ve kabul ettirmeniz lazım. Bizim temaslarımız, söylemlerimiz, ilkelerimiz alanda çalışmalarımız oyumuzu artırıyor. O nedenle HÜDA PAR kesinlikle dengeyi bozuyor, cumhur ittifakına da çok şey katıyor. İnşallah bu başarıya da ulaşacak. Muhalefetin bu vaveylaları da aslında bizim cumhur ittifakına katkımızı gösteriyor.

Meclisteki Milletvekili yemini ile ilgili bazı spekülasyonlar yapıldı? HÜDA PAR milletvekili yemini hakkında ne düşünüyor? Meclise gittiğinizde bu yemini yapacak mısınız?

“Bizim gündemimizde yemin ile ilgili bir şey yok”

Siz eğer milletvekili yarışına giriyorsanız neticede önünüzde bazı kurallar vardır. Bu ülkede geçerli olan bir anayasa vardır. Bu anayasa mecliste mazbatasını alıp milletvekili seçilen insanların gidip bir yemin metni okuyup öyle milletvekili sürecinin başlatıldığı söylüyor. Bu zorunluluk ortadayken, 10 yılı aşkın bir süredir siz milletvekili olmak için yarışıyorsanız herhalde bir oyun ve eğlence olsun diye sahalarda bu kadar enerjiyi sarfetmiyoruz. On binlerce insan alanda kendi temsilcisinin milletvekili olarak meclise göndermeye çalışıyor. Bu kadar ekonomik külfet, insan gücü herhalde seçildikten sonra ‘ben oynamıyorum’ demek için değildir. Bizim gündemimizde yemin ile ilgili bir şey yok. Milletvekili seçilip mecliste bu millete hizmet etmek için biz bu yarışın içerisindeyiz. Bunun için ne gerekiyorsa yasal zorunluluk neyi gerektiriyorsa onu yapacağız. Bu anlamda önümüzde herhangi bir sıkıntı yok. Biz milletimize hizmet için meclise gidiyoruz, inşallah oraya gidip milletin sorun ve sıkıntılarını çözmek için büyük bir gayret içerisinde olacağız. Bizim şu anda gündemimizde olan budur. Yeminle ilgili bir problemimiz ve soru işaretimiz yok.

Anayasadaki değiştirilemez maddeleri ile ilgili ciddi anlamda tartışmalar var. Partinize yönelik bazı iddialar var? Bu iddialara bir açıklık getirebilir misiniz?

“Bu millet kendi iradesiyle kendi özgür düşüncesiyle bir anayasası hak ediyor”

Bizim ne parti programımızda ne de merkez kurulunda hiçbir arkadaşımız ‘1982 anayasasının ilk 3 maddesini değiştireceğiz, değiştirilmesini istiyoruz’ diye bir talebi olmamıştır. Peki bu nereden çıktı. Bizim parti programımızda yeni anayasa ile ilgili bölüm var ben öyle inanıyorum ki bütün partilerin programında da yeni bir anayasa var. Bu anayasa cunta yönetimi tarafından yazılan anayasadır, zaten yamalı bohçaya dönüşmüş ve defalarca değişiklikler yapılmış. Şimdi herkes diyor ki ‘yeni bir anayasa olsun’. Şimdi yeni anayasa yapacaksanız önünüzde bir metin yok ki siz değiştireceksiniz. Hangi metni değiştireceksiniz? Eğer ki 1982 anayasasındaki maddeleri değişecekseniz; bu yeni bir anayasa olmaz, anayasa değişikliği olur. Siz yeni bir anayasa yazacaksanız önünüzde beyaz bir kâğıt vardır, siz maddeleri bu beyaz kâğıt üzerine yazıyorsunuz, orda değiştirilecek bir şey yok, neyi değiştiriyorsunuz?  Biz diyoruz ki: Yeni bir anayasa yapacaksanız herhangi bir kayıt altında olmadan toplumun bütün kesimlerinin olduğu bir komisyon kuralım, bu komisyon bir araya gelsin yeni bir anayasa metni çıkarsın, kendini hiçbir kayıt altında görmesin.

Sıfırdan başlasın; 1924, 1961, 1982 yıllarında olduğu gibi. 1961, 1982 yıllarında anayasası hazırlayan komisyonun önünde bir metin mi var mıydı ki değiştirilemez maddeler olsun. Yoktu onların önünde, oturdular yazdılar. O nedenle askerler anayasayı yazdı, insanlarımızın iradesini gasp ederek yazdı. Bu millet kendi iradesiyle kendi özgür düşüncesiyle bir anayasası hak ediyor. Gelin biz bunu yapalım. Biz bunu yaparken 1982 anayasasındaki cuntacıların yaptığı hataya düşmeyelim. Şu anda çok zeki insanlarımızı bir araya getirip bir anayasa metni hazırlayabiliriz. Bugün itibariyle çok mükemmel de olabilir ama 30-50-100 sene sonra gelen nesilleri bağlayacak ‘aman ha buraya dokunmayın’ diyecek bir şey koymayalım oraya. Yani biz gelecek nesillerimizin iradesini neden ipotek altına alalım. Ne yazarsan yaz ama senden daha akıllı, daha zeki, zamanın gereklerine uygun maddeler olursa onu değiştirme durumu olsun.

Bir de HÜDA PAR’ın bayrağa karşı olduğu yönünde medyada tartışmalar var. HÜDA PAR’ın bayrağa bakışı nasıldır? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

“HÜDA PAR bayrağa neden karşı olsun? Bayrağın üzerindeki hilal İslam’ın sembolüdür”

Bayrağın üzerindeki hilal yüzyıllardır İslam’ın sembolü olarak dünyada tanınıyor. HÜDA PAR bayraktaki hilale neden karşı olsun? İstiklal marşı… Bu şehadetleri ki dinin temeli ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli… Benim davam zaten budur. Ben bu memleketin semalarında ezan hiç dinmesin hep yankılansın diye mücadele ediyorum. Ben bu istiklal Marşına neden karşı olayım? Bunun bir mantığı var mı? Benim davam bu. Ben bunu dava edinmişim. Bu, bilinçli bir tezvirattır. Bu, HÜDA PAR’ın daha önce sesi kısılarak, görüntüsü kapatılarak susturulmaya çalışılmasının ikinci aşamasıdır. Bu sefer gürültü çıkarılarak, manipülasyonlarla sesinin duyulmaması ve anlaşılmaması için yapılan bir çalışmadır.

Özellikle CHP'nin ve yine İYİ Parti'nin genel başkan, genel başkan yardımcıları, grup başkan vekilleri, parti sözcüleri ve işte Mansur Yavaş örneğinde olduğu gibi belediye başkanları tarafından HÜDA PAR'A yönelik direkt terör yakıştırmaları yapılıyor. İşte HÜDA PAR bölücülükle suçlanıyor. Şimdi sizin bu ortaya koyduğunuz perspektife baktığınızda aslında yani Türkiye'nin Türk'üyle Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Alevi'si ve Sünni'siyle birliğinin beraberliğinin daha iyi perçinleneceği bir ortaya koyuyorsunuz. Buna rağmen HÜDA PAR'a yönelik bu işte terör yakıştırması, bölücülük suçlamaları, bayrak düşmanı olduğu noktasındaki ithamları neye bağlarsınız?

“Ben davamın İslam olduğunu söyleyen biri olarak ben hilale karşı nasıl karşı çıkabilirim?”

Hakikaten bizim söylemlerimiz toplumda alıcısı var. Yani bu toplumun değerlerini biz ifade ediyoruz. Bu toplumun ahlâkını ifade ediyoruz. Bu toplumun bizi biz yapan o değerler ne işte biz onu dile getirmeye çalışıyoruz. Tabii ideolojisi dışarıdan ithal olan bu topluma bu anlamda ideolojik anlamda, fikirsel anlamda bir şey veremeyen düşünceler bu sefer bizim bu düşüncelerimizin toplumda iyi anlaşılmasının önüne saç çekmek için böyle bir tezviratlar yapılıyor. Çünkü bizim bu söylemlerimiz dile geldikçe bu sefer onların bu söylediklerinin bir anlamı kalmadığını, toplumda karşılığı olmadığını görüyorlar. Yani bizim bu parti programımız bir medeniyet projesi. Belki çok özetin özetidir. Genel olarak bizim özellikle coğrafyamızda ümmet dediğimiz topluluğun içerisinde bizim bütün sorunlarımızın çözümünü işaret ettik. Görüyorlar. Biz sorunları çözmek için bir mücadele içerisindeyiz.

Fakat öyle bir durum var ki şu anda maalesef Türkiye’de materyalist anlayışla siyaset yapılıyor. Yani ben kazanayım. Bu anlamda yaptığım bütün çalışmalar meşrudur. Hiç önemli değil. Yani ne yaptığın önemli değil. Yani bu anlayış bu millete kaybettirir. Onun için bu millete vereceği bir şey olmayanlar bizim etkinliğimizi onların yok olması üzerine ve onların bu toplumdan gittikçe silinmesi üzerine bir anlayış getireceği için bundan korkuyorlar. Yani doğrudan mesela inancımızı yönelik aslında bu yapılan saldırılar doğrudan bizim inanç değerlerimize yöneliktir. Doğrudan inancımıza hakaret edemiyor. Çünkü neticede seçim var. Ona oy kaybettirecek. Bu sefer tezviratlarsa işte şunu dedi bunu dedi. Bu bayrakla ilgili bayrak düşmanlığı yapıyor. Şimdi kardeşim ben diyorum ki bak senin kullandığın kavram, içerideki maşaların veya dışarıda olayı tutan o el tarafından bir araç olarak kullanılıyor. Bu toplumu birbirinden düşman birbirini ötekileştirici bir malzeme haline getiriliyor. Biz tehlikeye işaret ediyorum. Diyor ki bak aynı şeyi söylüyor. Ben diyorum ki bak senin bu yaptığın yani bu kavram birilerine malzemedir. Bu ülkeyi bölmeye veya terörize etmeye çalışanlar için bir malzemedir. Bir tehlikeye işaret ediyorum. Adam benim parmağıma bakıyor. Yani bu akıllı adamın işi değil. Ben tehlikeye işaret ediyorum. Benim işaret ettiğim yere bir bakın. O anlamda dediğim gibi yani bayrak hilal bizim neredeyse 600 senedir İslam'ın sembolüdür. Ben davamın İslam olduğunu söyleyen biri olarak ben hilale karşı nasıl karşı çıkabilirim?

CHP'nin İYİ Parti'nin hani biliyorsunuz Kandil'den onlara yönelik destek açıklamaları arka arkaya geldi. Aynı zamanda özellikle İYİ Parti başta olmak üzere her iki partinin içinde de FETÖ'den olduğu iddia edilen kişiler listelerde aday oldular. Dolayısıyla kendilerinin hani PKK ile FETÖ'yle geliştirdikleri ilişkilerin böyle bir savunma stratejisi şeklinde hani formüle edilmesi anlamına gelir mi?

Zaten çıkış noktası büyük ihtimalle de kendi yaptıklarının üstünü kamufle etmek için ‘cambaza bak cambaza’ manevraları olarak görmek lazım. Ama şunu da belirtmekte yarar var. Yani Kandil'deki savaş baronları da Pensilvanya'daki o memleket düşmanları da içerideki onların maşaları da yani milleti birbirine düşürüp orada rant sağlamaya çalışan herkesin otları bize yönelik olduğu için biz bu konuda rahatız. İmam Şafiilerin meşhur o dile getirdiği ilke diyor biz hani savaş durumunda biz cephemizi kaybedersek dostumuzu nasıl bulacağız diye düşmanın oklarına bakın düşmanı oku yöneliyorsa sözünün yeriniz orasıdır. Biz de görüyoruz ki bu vatan bu millet düşmanları, bu memleket düşmanları okları hep bize yöneliktir. Biz doğru yoldayız. İnşallah bu istikametten de ayrılmayacağız. Onları rahatsız etmeye devam edeceğiz.

Malum yakın döneme kadar Mustazaf Der davası üzerinden partiniz hedefe konuldu. Son olarak da milletvekili adaylarınız arasında Faruk Dinç’i hedef aldılar. Aslında hem de Yeni İhya Der’e yönelik bir kumpas da vardı. Siz yıllarca FETÖ'nün mağduru oldunuz ve bir kez daha mağdur oldunuz. Özellikle de CHP ve hem siyasetçilerin hem de medyasının FETÖ'nün argümanları üzerinden size saldırmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Mustazaf Der’e yapılan zulüm belki hiç kimse yapılmamıştır”

İşte 2007 döneminde ben genel başkan iken genel olarak bütün Türkiye'deki teşkilatlarımızı bir denetimden geçiriyor dernekler masası ve en son bütün şubelerimizi dolaştıktan sonra genel merkezimiz Diyarbakır'daydı biliyorsunuz. Yetkili buraya geldi. Dedim ki bak bütün şubemizi dolaştınız öyle geldiniz. Daha kısa bir soru sorayım. Bu kadar diğer dernekleri de kontrol ediyorsunuz. Bizim dernek kadar düzenli defter tutan, düzenli çalışmasını raporlayan başka bir dernek var mı? Dedi yok. Çok düzenli tutuyorsunuz. Yani bir devlet dairesi gibi bizim klasörlerimiz kararlarımız hep tutuluyor. Fakat bize ceza kestiler. O dönemde ve bizden sonra bu devam etti. Sonra 2008’de genel bir operasyona dönüştürdüler. Bir sürü özellikle Konya merkezli oldu. Bir sürü yalan dolan o gizli tanıkların beyanlarıyla kapatma davası açtılar ve kapattırdılar. Tabi biz vazgeçmedik. Hüseyin Bey'in başkanlığı döneminde. Vazgeçmedik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gitti ve oradan ihlal kararı aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden gelen karar üzerine tekrar mahkemeye başvurduk. Kapatma kararı veren mahkeme eski kararını geri çekti. Yani o eski kararını geri çekti ve şu anda Mustazaf Der yeniden açılmadı. Kapatılmamış sayıldı. Yani kapatılma kararını geriye alınca gidiyor.

Şu anda bu arasındaki işte bu balon tıklarken dolayı kapatıldı. İşte HÜDA PAR'ın devamıdır. O da aynı cümrü işlemiştir gibi bir mantıkla götürüyor ama bu mantıkla bile gelirse Mustazaf Der zaten kapatılmamış sayıldı. Diğer taraftan şunu da görmek lazım. Şimdi bu kadar kumpas yapıldı. FETÖ, Ergenekon, yani bunların hepsi kumpas. Ama Mustazaf Der’e yapılan yerinde. Siz yani İhya Der’e götüreceksiniz cd atacaksınız. Sonra ‘işte bakın bunu işte terör örgütünün malzemesi olarak burada buldum’ diyeceksiniz. Burada bir kumpas yok. Bu hukuka uygun bir karar var. Ama öbür tarafta darbe teşebbüsünde bulunduğu iddia edilenler ve bunu bazıları da çok da şey yapmadı yani dile getirdiler bunu. Şimdi bu Mustazaf Der ilgili çok açık kumpas ve bu yargılamalarının çoğu da arkadaşlarımız ceza aldı. Mesela şu anda genel başkan yardımcımız Mahmut Bey. Buradan ceza aldı üyelik cezası yattı. Fakat bu kumpas ortaya çıkınca tekrar o kararlar geriye alındı. Savcılardan iddianameyi öyle hazırladı. Hakimler de hiç okumadan o şekilde karar verdi. Yargıtay o şekilde onadı. Yani bu bir FETÖ yargısıyla karşı karşıyayız. Mustazaf Der’e yapılan zulüm belki hiç kimse yapılmamıştır. Ama maalesef sesimiz kısıldığı için o zaman biz kendimizi ifade edemedik. Artık bu geçti biz geçmişle uğraşmayalım. Bu memleketin hizmete ihtiyacı var. Bu insanlarımızın hizmete ihtiyacı var. Biz buna yönelelim. Biz bunu yapalım ama insanlar hep geçmişi kaşıyor ama geçmişte biz onları taşırsak, çok daha fazla altında kalırlar. Bu kumpasların hesabını birilerinin vermesi azım.

Son günlerde Cumhur İttifakı'nda bir çatlak mı var? konusu da medyada çok işleniyor. Bunun için neler söylersiniz?

“İlk gün Cumhur İttifakı veya AK Parti'yle olan ilişki ne durumdaysa, şu anda o durumdadır”

Cumhur İttifakı içerisinde bir çatlak yok. Ama neticede az önce de bahsettiğimiz gibi materyalist bir siyaset anlayışı gidildiği için biz nereden vurabiliriz. Rakiplerimize nasıl bozabiliriz dengelerini diye. Bence bilinçli ortaya atılan kavramlardan bir tanesi. Evet Millet İttifakı içerisinde ciddi sorunlar var. Hani çatlak olarak tanımlanabilir mi? O ayrı bir konu. Ama ciddi sorunlar var. Yani her gün bir genel başkan diğerini tekzip edecek şeyler söylüyor. Veya yönetimde üst düzey yetkilerin konuşmalarını görüyoruz. Bu yani ittifakı bitirir mi? Hayır bence bu ittifakı bitirecek bir mesele değil. Ama Millet İttifakı cephesinden baktığımızda orada hep şunu dile getirdi. Biz şu kadar madde, şu kadar sayfa metinlerle biz aynı şeyi düşündüğümüzde, aynı konularda hareket edeceğimizi mutabık kaldığımızı beyan ediyoruz diye milletin önüne çıktılar. Şimdi onlar da böyle bir durumun olması belki çatlak olarak algılanabilir. Kabul edilebilir çünkü bir araya gelip bir masa etrafında toplanıp bu ortak bu mutabakat metni yayınladık dediler. Onlarda bu çatlak bu aykırı sözün olmaması lazım. Ama Cumhur İttifakı'nda böyle bir masa etrafında bir araya gelme söz konusu değil.

Yani her bir bileşen AK Parti ile bir mutabakat yaptı ve kanun gereği kendi adaylarıyla, kendi parti amblemleriyle seçime girenlerin imza attığı bir metin ortaya koydu ve o metinde şöyle bir şey de var. Her parti tüzel kişiliğini muhafaza ederek bu ittifakın altına imza attı. Yani Cumhur İttifakı'nın bileşenleri kendi kimliklerini, kendi parti programlarını, kendi düşüncelerini muhafaza ederek, koruyarak burada bulunduğunu zaten ilk gün bunu deklare ettiler. Yüksek Seçim Kurulu'na verilen belgede var. Bu protokolde var. Şimdi bu nedenle Cumhur İttifakı içerisindeki partilerin birbirinden farklı söylemlerde bulunmasını çok yadırganacak bir durum söz konusu değil. Ama şunu özellikle vurgulamakta yarar var. Yani ilk gün Cumhur İttifakı veya AK Parti'yle olan ilişki ne durumdaysa, şu anda o durumdadır. Düne kadar bu kadar sık görüntü veriyordunuz, şimdi ne oldu? Tamam, düne kadar bir program başladı. Bu başlatılan propaganda programlarında yani bu açılışlarla beraber gitmeyle ilgili bir program yapıldı ama şimdi neticede her partinin kendine özgü bir çalışma stili var. Bir müddet sonra da bu partiler kendi çalışma sitelerine göre alana inme işte topluma kendi ifade etmeyle ilgili programlar da ortaya çıktı. Belki yarın tekrar ortak görüntü vermeye başlayacağız. Yani bu konuda bir sıkıntı yok. Beraber olan programlarımız da var. Ayrı programlarımız da var. Hiçbir sıkıntı yok yani.

Birtakım sözde yani gazeteciler diyelim. Cumhur İttifakı'nın işte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, AK Parti'nin HÜDA PAR'a seçime kadar işte ekranlarda fazla boy göstermeme bu bir takım işte üstlerinde spekülasyon yapılan meselelerde basına demeç vermeme noktasında yani HÜDA PAR'a böyle bir dayatmada bulunduğu ya da böyle bir talepte bulunduğu noktasında iddialar söz konusu bunun için neler söylersiniz?

“O anlamda kimsenin bize bir şey dayatması söz konusu değil”

Biz HÜDA PAR olarak Cumhur İttifakındayız. Bizim parti programımız duruyor. Onu değiştirmedik. Bir kere duruşumuz, söylemlerimiz asla bir değişikliğe uğramadı. Neticede bir ittifak var. Bir araya ve bir amaç için bir araya gelmiş. Bir hedefimiz var. Bu hedefe ulaşmak, o amaca ulaşmak için de bir gayret içerisindeyiz. Yani bizim şu anda temel amacımız bu Cumhur İttifakı içerisinde şu 14 Mayıs'ta en iyi sonucu almak için ne gerekiyorsa onu yapmak. Yani bu bazen tek başına çalışmayı gerektiriyor. Bazen AK Parti'yle beraber çalışmayı gerektiriyor. Biz de bunu yapıyoruz. Bu anlamda bizim aslında yani bu bahsedilen söylemlerle alakalı gülüp geçiyoruz. Yani zaten biz alandayız. Kendi söylemlerimizle alandayız. AK Parti'de öyle, MHP de öyle, BBP’de öyle Yeniden Refah da öyle. Yani bu anlamda birbirimize müdahale etme gibi bir durum söz konusu değil ama bir birlerimizle yardımlaşacağız. Yani neticede AK Parti'de yardımlaşma durumundayız. Çünkü arkadaşlarımız AK Parti listesinde var. Ortak programlarımız olacak. Oldu geçmişte bundan sonra da olacak. O anlamda kimsenin bize bir şey dayatması söz konusu değil. Mutabakat metnine bile biz ayrı kendi ilkelerimiz ve kendi duruşumuzla orada olduğumuza dair mutabakat metinde de bu var. Hani bizim imzamız yok. Ama AK Parti içerisinde aday gösterdiği için de bizim ilişkilerimiz AK Parti üzerinde olduğu için neticede onun imza attığı bir metin.

Biz bunu deklare etmişiz. Yani herkes kendi tüzel kişiliğiyle kendi varlığıyla, ilkeleriyle orada duruyor. Kimsenin kimseye bir şey dayatma söz konusu değil. Ama biz birbirimizle istişare içerisinde olmak durumundayız. Ki şimdiye kadar gördünüz. Yani Genel Başkanımız Sayın Cumhurbaşkanı'yla beraber birçok açılışlara gitti. Bundan sonra da gidecek yani bu konuda sıkıntı yok ama biz şunu da gördük bu arada. Yani seçim çok yaklaştı yani sonuç bizim kendi tabanımızla kendi üyelerimizle yapacağımız çok programlar var. Şimdi özellikle biz küçük gruplarla program yapma yani birebir temas etme yönünde bir çalışma sistemimiz var. Yani büyük mitingler yapıp bir şeyler söyleyip şeklinde değil. Doğrudan temas ederek belki soru cevap şeklinde. Şimdi bu stilimiz Sayın Cumhurbaşkanı'nın bulunması gereken bir çalışmadır veya AK Parti'nin kendi kitlesi itibariyle çok fazla yapacağı programda değil.

Uzun bir süredir Türkiye'de sağdan olsun, soldan olsun, ulusalcı kesimlerden olsun, böyle farklı yelpazeden size yönelik girişimler var. Bazı provokatif söylemler de olabiliyor. Ancak şimdi sizinle aynı mahallede olduğunu iddia edenlerden de size yönelik tepki ve eleştiriler var. Bu konuda neler söylersiniz?

“Bizim düşmanlığınız zihniyetleredir şahıslara zaten düşmanlığımız yok”

Üzülüyoruz tabii yani. Şimdi biz hepimiz şu anda bir savaşa gitmiyoruz. Yanlış savaşmıyoruz. Biz yarışıyoruz. Niçin yarışıyoruz? Biz bu memlekete hizmet etmek için yarışıyoruz. Şimdi aynı hedefe yönelen, aynı amaca yönelen iki grubun bir bireyiyle savaşması çok akıl kârı bir şey değildi. Yani bu anlayışı terk etmemiz lazım. Biz madem hizmet için yarışıyoruz. O parti der ki yani benim ilkelerim, benim programım en iyi şekilde bu millete gider. Ben de diyorum ki benim uygulamam şeklim benim programım en iyi şekilde bu millete hizmet eder. Madem ki bu bir yarıştır. Biz bu yolda yürürken evet rekabet ederiz. Yarışalım. En son gücümüzle de kendimizi anlatalım ama çelme takmayalım. Yani bu doğru bir yaklaşım değildir. Yani ben şunu söylemeye çalışıyorum. Yani neticede bu ülkede yaşıyoruz. Aynı gemideyiz.

Biz AK Parti'nin içerisinde onların listesinde seçime giriyoruz. Ama biz kimliğimizi muhafaza ediyoruz. HÜDA PARlılığımızı muhafaza ediyoruz. Biz AK Partilileşmedik. Onlar da bize gelmedi. Onlar da durduğu yerde duruyor. Bu bir neticede bir ittifak. Belki seçimden sonra da devam edecek bu ittifak. Ama neticede seçime yönelik bir ittifaktır. İltihak değil. Şimdi ama öbür cephede Millet İttifakı'nda bulunanlar maalesef şunu görüyor. Yani ben Kemal Kılıçdaroğlu'nu seçtireceğim diye onu biraz bu milletin gözünde yani milletin değerleriyle barışık olduğunu milletin değerleriyle işte aslında en iyi hizmet edecek bir şahıs olduğunu dile getirmek. Mücahit Kemal diye söylemek yani belki bir seçim süreci olmasa bizzat kendisi karşı çıkacak bir kavramdır. Barışık olmadığını biliyoruz yani. Bu sır değil ki. Yani mücahit kavramından Kemal Kılıçdaroğlu'nun barışık olmadığını bir sır değil yani. Veyahut da CHP zihniyeti bu kavrama nasıl bakıyor yani?

“Yani bu bir yarıştır bir savaş değil. Birbirimizi öldürmek için alana eğilmiyoruz”

Fakat siz oradasınız diye yani kendi ilkelerimizden vazgeçme. Veyahut da karşı cepheyi sürekli kötüleme yani bu bize yakışmıyor. Yani bir Müslüman'a yakışan bir durum değil. Ben doğrusu üzülüyorum. Biz seçimden sonra da görüşeceğiz. Seçim bu süreçte de görüşeceğiz. Bizim hiçbir kimseyle düşmanlığınız yok. Bizim düşmanlığınız zihniyetleredir şahıslara zaten düşmanlığımız yok. Bu millete zarar veren, milleti yüz yıldır bu şekilde geri kalmasına vesile olan İslam toplumundan kopartan zihniyete biz düşmanız. Ama hiçbir şahsa düşman değiliz. Yani biz hiçbir şahsa düşmanlık yapmıyoruz. Ve onu kötülemek için yani her şeyi meşru kılmıyoruz. Biz doğru değilse onu söylemeye çalışıyoruz. O nedenle de biz yani bu tür şeylere de çok itibar etmiyoruz. Sadece üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Yakıştıramıyoruz yani.

Maalesef yani biz o anlayışla mücadele ediyor zaten. Biz ilk günden beri şunu hep söyledik yani biz bu siyaset kurumu çok yanlış temeller üzerine kurulmuş. Yani bu dilin değişmesi lazım. Yani benim yanımdaki şahıs kim olursa olsun, ne kadar cümle olursa olsun çok iyidir. Benim yanımdadır ya fakat öbür cephede yani evliya olsa o kötü bir adamdır. Yani bu anlayış ne bir Müslüman şahsiyete yakışır ne de insanidir. Yani karşı tarafta iyi insanlar olabilir. Niye onu kötüleyeceksiniz? Yani sırf karşı cepheye gitti diye. Yani bu bir yarıştır bir savaş değil. Birbirimizi öldürmek için alana eğilmiyoruz. Birbirimizi belki hizmetler teşvik etmek için alandayız. Yani bir nevi seçim de budur. Ama dedim gibi öyle zihniyetler var ki sizi belki yarış gibi gösteriyor ama sizin medeniyet değerlerinizi altüst ediyor. Halbuki onların oyunlarına gelmeyelim. Biz kendi kimliğimizle kalalım seçim ittifakı yapmışsak yapalım ama kendi kimliğimizi, kendi duruşumuzu mutlaka muhafaza etmemiz lazım. Yarın yine göz göze geleceğiz dediğiniz gibi bir aynı mahalledeyiz. Yani bizim ortak değerlerimiz var. Yarın birbirimize mahcup olacak durumlara düşmemiz lazım.

Özellikle de Cumhurbaşkanı adayları Kemal Kılıçdaroğlu muhafazakâr kesime yönelik süreç içerisinde vermiş olduğu mesajlar vardı. İşte helalleşeceğiz başörtüsü noktasındaki vaatleri. Ama Kemal Kılıçdaroğlu'nun dün attığı bir tweet vardı. Özellikle de İslam coğrafyası için Ortadoğu bataklığı ifadesini kullandı. Seçim gecesinde yaşananlarla ilgili. Daha önce yine grup başkan vekilleri de İslami eğitim için orta çağ karanlığı ifadesini kullanmıştı. Sizce bu helalleşme ya da Müslümanlarla barış noktasındaki bu söylemler gerçekçi midir? İşte samimi olduğunu düşünüyor musunuz?

“Türkiye’de CHP'nin yaptığı en büyük katliamlardan bir tanesi de Dersim katliamıdır”

Şimdi özellikle şunu belirtmekte yarar var. Biz insanlar kendilerini nasıl tanımlıyorsa onları bir kere ön yargısız olduğunu kabul eder ama çok da saf değiliz yani. Şimdi ben değiştim işte helalleşelim diyor olabilir. Fakat bu şahıs CHP'nin genel başkanı. CHP bu ülkedeki sorunlarının belki yani hepsi demeyelim belki çok şey olmasın ama çok büyük bir eldeki çoğunluğunun yüz bizzat müsebbibidir. Hangi sorundan bahsediyorsanız bahsedin. Bu işi başlatan, sorunun temelinde CHP var. Şimdi CHP ayrı, Kemal Kılıçdaroğlu ayrı diyebiliyor muyuz? Kendisi diyebiliyorsa ben yine ona inanayım. Ben CHP zihniyetini kabul etmiyorum. Ben değiştim ve CHP'yi de değiştireceğim diyorsa ben yine ona inanayım ama basit bir örnek göstereyim. Yani Türkiye’de CHP'nin yaptığı en büyük katliamlardan bir tanesi de Dersim katliamıdır ve Kemal Kılıçdaroğlu Dersimlidir. Bu ülkenin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başbakanken ülke adına devlet adına, Dersimlilere yapılanlardan daha büyük bir katliamdı. Kimyasal gazlarla mağaralarda çocuklar, kadınlar öldürüldü.

“Kemal Kılıçdaroğlu CHP adına niye bu özrü dileyemiyor”

Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı devlet adına bu özrü diledi. Başbakan olarak devletin başındayız adam olarak. Kemal Kılıçdaroğlu CHP adına niye bu özrü dileyemiyor. Hem de belki kendisi de bu olayın mağdurlarından bir tanesi. Yani atalarından, akrabalarından bir tanesi bu katliamdan gitmiş de olabilir. Niye dileyemiyor, dileyemez. Çünkü CHP hala o zihniyeti savunuyor. O katliamları savunuyor. Kötü bir şey olduğunu kabul etmiyor ki. Bir avuç eşkıya mağaralarda fareler gibi zehirlendi diye manşet attılar. Hala o zihniyettedirler. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu'nu değiştirdiğini ben nasıl kabul edeyim? Yani öncelikle başında bulundum partinin yaptığı bu zulümleri, haksızlıkları, hukuksuzlukları bir kabul etsin. Onlar adına bir özür dilesin ve ben bundan beriyim desin. O zaman biz Kemal Kılıçdaroğlu'na inanırız. Ama bunu öncelikle yapması lazım. Yani bu yapılan söylemlerin ben seçim öncesinde işte çarşaflılara, örtülülere rozet takmakla bu iş olmaz yani. Millet enayi değil ki. Saf değil bu millet yani. Sen seçim öncesinde elini alacaksın, Kur'an okuyacaksın seçim sonrasında da bu sefer Kur'an okuyanları yobaz diye hakaret edeceksin. Yani bir de hani takiyeci diyorlar ama takiyenin fıkıhta bir yeri var. Yani bu dolandırıcılıktır. Yani şimdi sizin hayatınızda namaz yok. Seçim döneminizde camiden çıkmıyorsunuz. Bu dolandırıcılıktır yani. Kimseniz, neyseniz kendi kimliğinizle seçmenin karşınıza çıkın.

“Kimliğiniz neyse, normal hayatınız neyse seçim döneminde de böyle olmalısınız”

Kendi duruşunuzla, kendi düşüncenizle. Yani eğer namaz kılmıyorsanız namaz kılanları sevmeyen insanlar var. O kimliğinize çıkın. Niye siz yani namaz kılmadığınız halde namaz kılıyorsun? Kur'an'ı kabul etmediğiniz halde Kur'an okumaya çalışıyorsunuz. Yani bu dolandırıcılıktır. Ben bunu takiye de demiyorum. O nedenle yani seçim döneminde söylenen belki dindar kesimi avlamak için kullanılan bu malzemeyi ben bir şey demiyorum ama ısrarla söylüyorum. Eğer öyleyseniz öncelikle CHP zihniyetine sahip olmadığınızı itiraf edip bununla ilgili kamuoyunda bir açıklamada bulunun. Sorunun temelinde çünkü CHP ve zihniyeti var. İttihat ve Terakki'den başlayalım. Koca Osmanlı’yı yıkan zihniyetten bahsediyor. Küçük böyle hesaplarla koca ülkeyi bir avuç coğrafyanın içerisinde sığdırdı. Milleti birbirine düşman ayırdı da hala biz onun ceremesini çekiyoruz. Şimdi bu nedenle bu tür söylemlere vatandaşın itibar etmediğini düşünüyorum. Kimliğiniz neyse, normal hayatınız neyse de seçim döneminde böyle olmalısınız. Yani eğer seçim döneminde fazladan bir namaz kılıyorsunuz, ben o Müslüman'ın riya yapar dedim yani ben o da kabul etmem.

HÜDA PAR'ın biliyorsunuz Dersim'le ilgili Seyit Rıza'nın mezar yerinin tespiti, Dersim Katliamıyla yüzleşilip özür dilenmesi katledilenlerin yaşayan yakınları varsa bunlara ödenmesi gibi talepleri var. Yani bu noktada HÜDA PAR'ın Alevilere bakışı nasıldır? Sadece Aleviler de değil diğer dinlere karşı bakışı nasıldır?

“Yani sadece Müslümana yaşama özgürlüğü istemiyorum, bütün dinlere istiyorum”

Şimdi biz en sonun temelinden olaylara yaklaşıyoruz. Yani biz bu memlekette yaşayan insanlar etnik kökenleri ne olursa olsun mezhepleri ne olursa olsun. Kanun önünde eşit olmaları gerekir de eşit haklardan faydalanması gerektiğine inanıyoruz. Yani herkes kanun önünde eşit olsun. Kendi değerlerini yaşasın. Kendi inancını yaşasın. İnancın önünde bir engel koymayalım. Yani şimdi fakat şunu görüyoruz. Yani bu CHP zihniyetinde kendinde olmayan onlara yakın olmayan insanlar hep ötekileştirici hor görücü hatta gerici, yobaz gibi kavramlarla yaftalayıcı bir durumda görüyoruz. Biz diyoruz ki yani şimdi olabilir. Dindar olmayabilirsin ama biz diyoruz ki, senin dinin ne olursa olsun. Ben dini yaşamın, dini inancın yaşaması önündeki yaşanması önündeki bütün engeli kaldıracağım. Bu Yahudi de olabilir, Hristiyan da olabilir veya değişik mezheplere ait olabilir. Yani sadece Müslümana yaşama özgürlüğü istemiyorum ki ben. Bütün dinlere istiyorum. Benim dinim bunu bana emrediyor. Dinde zorlama yoktur. Hangi dini yaşıyorsanız onun gereklerini yerine getirme çocuklarına öğretme ve yaşama konusunda benim dinim onlara bir özgürlük vermiş. Ben bunu savunuyorum. O nedenle inancı ne olursa olsun ben hiçbir dini düşünceye ve inancı ne olursa olsun veya etnik kökeniniz olursa olsun kimsenin kendi kültürünü ve inancını yaşama önünde bir engel olmaması gerektiğine inanıyorum. Bunun mücadelesini vereceğiz mecliste. Bu ülkede yaşayan her insana ben hitap ediyorum.

Herkes benim bu programımda kendine yer bulabilir. Bu anlamda biz herkesten oy istiyoruz. Sadece dindarların istemiyoruz. Öyle bir anlayışımız yok. Yani belki dindar olmayanlar bizim bu yönetim anlayışımızdan çok daha rahat olacak. Neticede biz yeter ki sapkınlıklar olmasın. Onu da söyleyelim. Onların da artık bize bakışları olursa olsun bizimkilerle biz hiçbir sapkınlığın meşru hale gelmesini kabul etmiyoruz. Toplumu ifsat eden, geleceğimizi ifsat eden hiçbir sapkınlığın meşru görülmesini onlara alan açılmasını kabul etmiyoruz. Onun dışında düşüncesi ne olursa olsun, hangi dine mensup olursa olsun inşallah bizim yönetim anlayışımızda kendilerini en güzel şekilde ifade edecekler.

Bu son dönemde size yönelik eleştiriler parti programı üzerinden yapılan eleştiriler biraz da parti programı hatalı mı okunuyor ya da bir manipülasyon mu var? Çünkü sizin ısrarla federasyon ve özerklik istediğiniz belirtiliyor. Bu konuda da hala cevap vermenize rağmen de bazı yayınlarda devam ediyor. HÜDA PAR federasyon veya özerklik istiyor mu?

“Bizim eskiden beraber aynı medeniyeti paylaştığımız bütün ülkelerle Avrupa Birliği'nin yaptığı gibi büyük medeniyetler kuralım talebimiz var”

Israrla parti programımızı okumak istemeyenler var. Bir kesim ısrarla okumuyor. Yapılan manipülasyon üzerinden. Hani bizi nasıl görmek istiyorlarsa o gözle bakmaya devam eden o şaşı bakanlar var. Ama bir kısmı da hakikaten okuduğu halde belki anlamamış olabilir. Yani insan bir kelimeyi kaçırınca yanlış anlamış olabilir. Ben onları da mazur görüyorum. Ama dikkatli okumak isteyen herkes bizim programımızda federasyonun mı özerklik mi veya başka bir şey istediğimize dair bir şey bulamaz. Biz şunu söylüyoruz. Kim neye inanıyorsa bizim yönetim anlayışımızda kendi olduğu gibi ifade edecek. Ona bir sınır getirmeyeceğiz. Parti programımızda biz bunu ifade ediyoruz. Diyoruz ki şimdi bu Kürtlerle ilgili yüz yılı aşkın bir süredir Kürtler burada dövülüyor ve eziliyor. Yani bir dönem az önce konuştuk çözüm süreciyle ilgili güzel de aşamalar kat edildi. Hakikaten güzel uygulamalara da geldi. Ama neticede bunun çözümle sonuçlanmasını istemeyenler tekmelediler bu yarıda kaldı. Şimdi Kürtlerle ilgili böyle bir şey var. Biz diyoruz ki ya bu memlekette yaşayan herkes düşüncesini özgürce ifade edebilir. Burada sadece Kürtler ile ilgili değil Trakyalılar diyelim ki deseler biz Trakya’yız biz kendimize özgü bir kültürümüz özerklik istiyoruz desinler tartışalım, oturup konuşalım.

“Herhangi bir bölgeye ayrıcalık tanıma gibi bir düşünce dile getirmesi söz konusu olamaz”

Herkes kendi verilerini kendi doğrulanı ortaya koysun. Bunu tartışalım. Şimdi bir memlekette yani insanların ezici bir çoğunluğu bir şey istiyorsa siz neye dayanarak hangi hakla bunu engelleyeceksiniz? İstiyorlarsa versinler. Fakat ben şuna inanıyorum. Biz konuşursak birbirimizi en güzel en doğru kararda ikna ederiz. Bizim açık söyleyelim federasyon isteme gibi, yani bir bölge bir anlayışımız yok. Tam aksine biz diyoruz ki sadece bizim bu bölge değil. Yani bizim eskiden beraber aynı medeniyeti paylaştığımız bütün ülkelerle Avrupa Birliği'nin yaptığı gibi büyük medeniyetler kuralım talebimiz var. Siyasi, askeri, ekonomik büyük medeniyetler kuralım birbirimizden niye ayrılalım birleşelim. Bizim kültürümüz medeniyetimiz aynı dili konuşuyoruz. Ben lisan anlamında demiyorum. Bizim bu coğrafyada yaşayan ümmet dediğimiz kesim. Aynı kaygıları taşıyoruz. Aynı sevinci paylaşıyoruz. Şu an da bir bayram geçirdik. Şu anda yine iki milyara yakın insan her gün sevindi. Bu çok güzel bir değerdir.  Onun için HÜDA PAR bölücü olamaz. Herhangi bir bölgeye ayrıcalık tanıma gibi bir düşünce dile getirmesi söz konusu olamaz. Biz sadece şunu söylüyoruz. Kimsenin ağzını kapatmayın. Düşüncesine ket vurmayın, düşüncesini istediği gibi ifade etsinler. Bu tartışma doğruyu bulma, ortak aklı bulma içinidir. Oturup tartışacağız. Tanışırız, konuşuruz, tartışırız ve ortak yolu da buluruz. HÜDA PAR’ın böyle bir isteği olmadığı olmamıştır. HÜDA PAR’ın yetkilisi böyle bir talepte bulunmamıştır. Diyoruz ki düşünceye ket vurmayalım. Herkes düşüncesini olduğu gibi ifade etsin ve bu karşılık çerçevesinde bir ortak bir yol, orta bir yol bulabilelim. Yani hakikaten bir medeniyet projesidir.

Peki bu zihniyet iktidara gelirse bu zihniyetin bugün yaptıkları üzerinden değerlendirirsek sizin yani bunların iktidar olmaları durumunda sizin endişeleriniz var mıdır?

“Partinin en yetkili ağızlarından bir düşmanmış gibi HÜDA PAR'dan bahsedilince işte alandakiler bu tür şeylere tevessül ediyor”

Maalesef işte bu zihniyet özgürlük deyince sadece kendisine özgürlük diyor. Hak, hukuk deyince sadece kendisine hak istediğini zaten hep ortaya koymuştur. Yani biz bu yapılan saldırıları, belki yani kazara bir partinin yanında bir silah sesinin gelmesiyle nasıl velvele kopartıldığını gördük takip ettik. Geçen süreçte fakat bizim bu seçim sürecinde onlarca partimizin binalarına yönelik afişlerinde veyahut da çalışmalara yönelik saldırılar oldu. Küçük büyük yani böyle öyle büyük saldırılar falan yok ama kinlerini tahammülsüzlüklerini gösterdikleri saldırıları görüyoruz. Yani partinin amblemlerinin olduğu yerlere saldırılar veyahut da atılan brandaları fazla yırtılmalı falan en son işte Tarsus'ta bizim seçim bürosuna ses bombası diyebileceğimiz patlama meydana geldi. Biz hiç savaşa gitmiyoruz. Biz seçime giriyoruz.

Biz yarışıyoruz. Ama ne yapıyoruz? Dikkat edelim. Şimdi partinin en yetkili ağızlarından en tepeden insanlar bu şekilde bir düşmanmış gibi HÜDA PAR'dan bahsedince işte alandakiler bu tür şeylere tevessül ediyor. Bakın yarın Allah muhafaza yani sizin bu söylemenizden dolayı kendini bilmez bazıları öyle bir saldırıyla herhangi bir sadece HÜDA PAR’a değil. Diğer partilere de saldırı olursu altından kalkamazsınız.  Yani biz 6-8 Ekim olaylarını yaşadık. Yani böyle bir olay olursa siz bunun altına nasıl kalkarsınız? Dilinize dikkat edin. Seçim yarışıdır. Kendinizi ifade etmek için belki rakiplerinizin iyi olmadığını göstermek için elinizden ne argüman varsa kullanın. Hani bu bize zarar verir, size de zarar verir, topluma da zarar verir.  Yani yarın 15 Mayıs'ta bu işler bitecek. Herkes normal gündemine dönecek. Yani toplum bu kadar germeyelim.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yani kökünü kazıyacağız diye ifade etmesini nasıl değerlendirmek gerekiyor?

“Hiçbir zaman HÜDA PAR’a hakaret ediyorsunuz diye sandıkta size bir oy gelmez”

Dediğim gibi ben yine bütün siyasi partilere itidalli hareket etmelerini seçim yarışını normal görme hukuku çerçevesi içerisinde yapmalarını salık veriyorum. Bu onların daha faydasındadır. Ama şunu unutmayın. Biz bu yapılan tehditleri, yapılan hakaretleri, bu bizimle ilgili bu tür tezviratları da hukuk karşısında hesabını soracağız. Neticede Mansur Yavaş’la ilgili bir suç duyurusunda bulunduk. Biz bunun takibini yapacağız. Sadece o değil yani onlarca siyasetçi, gazeteci, bildiğimiz insanlar bu şekilde tezviratları altına imza altına imza atıyorlar. Hani birisi hiç olmayan büyük bir yalan ortaya atıyor. Diğerleri peşinden doymuş gibi aynı dili devam ettiriyor bunun hesabını da hukukunda soracağız. Ama yani bu bize zarar vermez. Biz kendimizi biliyoruz. Bu milletimiz de bizi biliyor. Ama size zarar verir. Bu siyasi dil siyaset size kazandırmaz. Hiç sandıkta HÜDA PAR’a hakaret ediyorsunuz diye size bir oy gelmez. Onu bir kere bilesiniz.

Aile, kadın konusu olsun, özellikle kadınlarla ilgili HÜDA PAR'ın hani parti programında ifade edilen, HÜDA PAR yetkililerinin yaptığı birtakım açıklama işte kadın fıtratına uygun işlerde çalıştırılmalı çalışabilmeli şeklindeki ifade üzerinden yani HÜDA PAR kadın düşmanı ilan edildi. Bu fıtratına uygun hani işlerde çalışabilmeli. Buradan kastınız ne? Kadınla ilgili politikası, yaklaşımı nedir?

“Kadının bir görevi yoksa bunu öncelikle hele bir anne ise bunu kesinlikle devlet onun ihtiyaçlarını karşılasın”

Kadın fıtratına uygun yerlerde çalıştırırsınız aslında kadına değer verme anlamında belki yani bu çağdaş dünyada söylenebilecek en güzel sözlerden belki verilecek teminatlardan en güzel bir tanesidir. Biz diyoruz ki kadını fıtratına uygun çalıştırılmalı. Sen kadını maden ocağında çalıştırma kadını. Şimdi bu kadına düşmanlık mıdır? Kadın ki Avrupa'da ben şahit oldum. Gece yarısı ikide üçte belki bebeği var o kadının. Çöp arabasının bir tarafında bir kadın, öbür tarafında bir erkek çöpleri topluyorlar. Yani eşeklik adına kadına yapılan yani bu doğru bir şey midir? Bu adalete uygun mudur? Biz bunu diyoruz. Yani kadına kadın özelliğinden dolayı, cinsiyetinden dolayı ona uygun işlerde çalıştırın ve en önemlisi pozitif ayrımcılık talep ediyoruz biz bu vesileyle. Yani diyor ki kadın çalışmak zorunda olmasın. Hele bir anneysen bu kadını çalışacak işte geliri yok. Devlet olarak. Tabi birinci planda bir aile içinde yaşıyorsa ailenin geliri ne ise kadın onu alır o ayrı yol. Fakat kadının bir görevi yoksa bunu öncelikle hele bir anne ise bunu kesinlikle devlet onun ihtiyaçlarını karşılasın. Çocuğuna baksın.

Yani zorla çalıştırıp çocuğunu başka bir kadının bakmasına yol açıyorsunuz. Herhalde kendi çocuğuna söylüyorum. Yani bunu başka kadın benim çocuğuma bakayım. Ben de başka bir kadının çocuğuna bakayım. Yani böyle dolandırmanın bir anlamı yok. Bu kadına hakarettir. Onun için diyoruz ki kadına pozitif ayrımcılık yapalım. Kadın çalışmak zorunda olmasın. Anne olarak bir ailenin içerisinde evli kalıp çoluk çocuğunu yetiştirmişse kadınlara mutlaka belli bir süre sonra onun böyle rahat yaşamasını sağlayacak bir aylık paylaşacak şekilde de bir düzen talep ediyoruz.

“Biz ilkelerimizden, inancımızdan asla taviz vermedik vermeyeceğiz”

Biz memleketin maslahatıyla bizim parti maslahatı memleketin faydası vatandaşların faydasıyla bizim şahsi parti çıkarlarımız çatıştığı zaman kesinlikle biz kendi çıkarlarımızı öncelemeyeceğiz. Memleketin çıkarlarını önce de o bizim İslam ahlâkından bize kalan bir şey. Biz inşallah partimizi diğerkâm yapacağız. Yani önce memleketin maslahatı önce memleketin faydasına olan işlerde çalışmalar. Yani gerçekten eğer sadece şahsi çıkarlar öne çıkarılmış olsaydı belki bu süreç içerisinde belki partinin durumu şimdikinden çok daha farklı bir yerlere gelebilirdi. Ama biz ilkelerimizden, inancımızdan asla taviz vermedik vermeyeceğiz. İlk günde bunu söylüyoruz. Yani bizim bir davamız var. Bir inancımız var, bir düşüncemiz var. Biz bunun memleket yönetimine gelmesini bu anlayışla bu memleketin idare etmesini istiyoruz. Biz bu ilkelerimizden bize taviz verirsek bir anlamı kalmaz ki. O zaman yanlışına düşmüş olur. Diyor ki en büyük başarı en büyük başarı istikamet üzere olmaktır. Biz inşallah bu istikametten vazgeçmeyeceğiz. HABER MERKEZİ

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *