Cumhuriyetin tek partili dönemlerinden Temmuz 1938'de kurulan pusu sonucu bir grup arkadaşıyla birlikte katledilen Şeyh Said'in kardeşi Şeyh Abdurrahim, zulme karşı başkaldırışıyla mührünü tarihe kazdı.
Ağabeyi Şeyh Said gibi
zulme başkaldırmanın simgelerinden olan Şeyh Abdurrahim, Temmuz 1938'de bir
ihbar sonucu etrafları kuşatılarak yaklaşık bir grup dava arkadaşıyla birlikte
şehadet şerbetini içer.
Şeyh Abdurrahim'in
şehadetin yıldönümünde Gazetemiz Rehber’e konuşan Seyyid Abdurrahim Yıldız,
babası Seyyid Şeyhmus Yıldız'ın Şeyh Abdurrahim'i defnedenler arasında olduğunu
belirterek yıllardır kendisine anlatılan hadiseleri aktardı.
O YIL DOĞDUĞUM İÇİN
BABAM BANA ABDURRAHİM İSMİNİ TAKTI
Şeyh Abdurrahim'in
şehadet yılında doğduğu için kendisine Abdurrahim isminin babası tarafından
verildiğini belirten 81 yaşındaki Seyyid Abdurrahim Yıldız, Şeyh Abdurrahim ve
yirmi civarındaki arkadaşının hicrette bulundukları Suriye'den Dersim katliamı
sonrası, 1938 yılında tekrar mücadeleyi başlatmak için döndüklerini vurguladı.
Şeyh Abdurrahim'in
katledilişinin ardından babasının 14 gün sonra bir arkadaşıyla gizlice tarlaya
gidip şeyhi gömdüğünü belirten Yıldız, kavurucu sıcağa rağmen şeyhin cesedinin
hiç kokmadığını ve bozulmadığını ifade etti.
OLAYIN OLDUĞU YERE
YAKIN BİR KÖYDE YAŞIYORDUK O ZAMANLAR
Şeyh Abdurrahim'in
şehadet olayının, babasının yaşadığı köyün yakınlarında gerçekleştiğini aktaran
Yıldız "Biz aslen Becirman seyitlerindeniz. Şeyh Said'in kardeşi Şeyh
Abdurrahim'in şehadet olayı yaşandığı sırada evimiz Batman'dan Bismil'e
giderken Batman yakınlarında bulunan Mirkulya adlı köydeydi. Şeyh Abdurrahim ve
arkadaşları da o köyün çok yakınlarında askerlerle çatışmaya girip şehid
oldular. Bahsettiğim köy şu an yıkıktır. O köyde kimse yaşamıyor. Ben o köyde
olayın yaşandığı yılda doğdum. Bundan ötürü babam bana Şeyh Abdurrahim'in
anısına Abdurrahim ismini taktı. Bahsettiğim olay 1938 yılında yaşandı. Yani
benim doğduğum yıl." dedi.
DERSİM KATLİAMININ
İNTİKAMI İÇİN SURİYE’DEN DÖNMÜŞLERDİ
Şeyh Abdurrahim ve
arkadaşlarının Dersim katliamının intikamı için hicrette bulundukları
Suriye'den döndüklerini belirten Seyyid Abdurrahim, "Babamın ve daha sonra
büyüklerimizin anlattığına göre, Şeyh Said kıyamı bastırıldıktan sonra kardeşi
Şeyh Abdurrahim ve bir grup arkadaşı kurtulmayı başarıp Suriye'ye hicret
etmişler. 1938 yılında Dersim katliamı yaşanınca Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları
rejime karşı tekrar halkı örgütlemek ve zulme karşı çıkmak için Türkiye'ye geri
dönmüştü. Şeyh Abdurrahim ve arkadaşları o esnada yaşadığımız köyün
yakınlarında bulunan Salat Köprüsü civarına geliyorlar. O esnada Şeyh
Abdurrahim ve arkadaşları acıkıyorlar, birkaç kişiyi çevre köylere yemek
bulmaları için gönderiyorlar." diye konuştu.
ASKERLER BULABİLDİKLERİ
ŞEHİD CESETLERİNE İŞKENCE YAPIYORLAR
Yıldız, konuşmasının
devamında şunları söyledi: "Babamın anlattığına göre, köylülerden bazıları
Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarını askerlere ihbar ediyorlar. Devlet durumdan
haberdar olunca Bismil'den, Kurtalan'dan, Siirt'ten, hatta Diyarbakır'dan
binlerce askeri o bölgeye gönderiyor. Askerler Şeyh Abdurrahim ve arkadaşlarına
baskın yapıyor. Aralarında şiddetli çatışmalar çıkıyor. Çatışmanın yaşandığı
zaman tarlaların ekili olduğu, buğday başaklarının yükseldiği aydır. Şeyh
Abdurrahim ve arkadaşları tarlaların arasına saklanıyorlar. Kurtulma ümitleri
var ancak askerler tarlaları ateşe veriyor. Tarlalar ateşe verilince Şeyh
Abdurrahim ve arkadaşlarının kaçacak bir yerleri kalmıyor. Babamın anlattığına
göre, Şeyh Abdurrahim ile beraber 20 kişi civarındadırlar. Hepsi ya tarlada
dumandan boğuluyorlar ya da çatışmada şehid oluyorlar. Askerler bulabildikleri
şehid cesetlerine işkence yapıyorlar. Bazılarının kafasını kesiyorlar.
Bazılarının değişik organlarını kesiyorlar. Askerler tarlada saklandığı yerde
dumandan boğulup şehid olan Şeyh Abdurrahim'in cesedini bulamıyorlar."
BABAM ŞEYHİN MÜBAREK
CESEDİNİ GÖMMEK İÇİN ÖLÜMÜ GÖZE ALIP GİZLİCE GİTTİ
Babasının, güneşin
altında tarlada 14 gün boyunca bekleyen Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedini
gizlice gömmeye gittiğini vurgulayan Yıldız, "Olayın üzerinden 14 gün
geçmesine rağmen hiç kimse olayın yaşandığı bölgeye gidememiş. İnsanlar
askerlerden korktukları için o bölgeye yanaşamamışlar. Köyün ileri
gelenlerinden olan Hacı Muhammed Ali Şeveş gizlice babama gelip şunları
söylüyor; 'Siz Seyyidsiniz. Şeyh Abdurrahim de Seyyid. Yani amcazadesiniz. 14
gündür şeyhin mübarek cesedi dışarda, tarlada. Onun o şekilde bırakılması uygun
değil. Yanına birilerini alıp git, gizlice onu defnet.' Bunun üzerine babam her
türlü tehlikeyi göze alıp yanına aldığı bir köylüyle olay yerine gidiyor.
Kendisiyle birlikte şeyhi defnedecek malzeme de götürüyor. Tabi bütün bunları
kimseye görünmemeye çalışarak gizlice yapıyorlar." ifadelerini kullandı.
14 GÜN KAVURUCU SICAKTA
KALMASINA RAĞMEN MÜBAREK CESEDİ BOZULMAMIŞTI
Şeyh Abdurrahim'in
mübarek cesedinin kavurucu sıcağa, yakıcı güneşe rağmen hiç bozulmadığını,
kokmadığını söyleyen Seyyid Abdurrahim konuşmasına şöyle devam etti: "Babam
Şeyh Abdurrahim'in mübarek cesedini bulduğu zaman büyük bir şok yaşıyor ve
büyük bir heyecana kapılıyor. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen babamın
anlattıkları hâlâ kulaklarımda yankılanıyor. Babam bu olayı bize ve birçok
kimseye defalarca büyük bir heyecanla aktarıyordu. Babam Şeyh Abdurrahim'in
mübarek cesedini bulduğu anki duygularını ve gördüklerini bize şöyle
anlatıyordu; 'Olaydan 14 gün sonra şeyhin mübarek cesedini gömmeğe gittiğimiz
zaman bizi hayrete düşüren bir şeyle karşılaştık. O kavurucu sıcakta, yaz
güneşinin altında, aradan 14 gün geçmesine rağmen şeyhin cesedinde en ufak bir
bozulma, kokma yoktu. Elbiselerini açtığımız zaman sanki o an ölmüş gibi teni
sıcak, vücudu canlıydı. Şeyh Abdurrahim'in vücudunda bir kartalın açtığı ufak
bir delik vardı sadece. Şeyh Abdurrahim'in vücudunda başka herhangi bir darbe,
yara, kurşun izi yoktu, dumandan boğulmuştu. Yarayı açan kartal da birkaç metre
ötede ölü yatıyordu.' Bir düşünün, normalde kavurucu yazın sıcağında ölü bir
insanın cesedi iki saat içinde kokmaya başlar. Ama Şeyh Abdurrahim'in mübarek
cesedi o yakıcı güneşin altında 14 gün kalmasına rağmen ne kokmuş ne de
bozulmuş. Babamın yanında eski bir çuvalın dışında kefen olarak kullanacağı
hiçbir şeyi yokmuş. Babam mezarı kazdıktan sonra Şeyh Abdurrahim'i üzerindeki
elbiseyle beraber gömmüş. Tabi babam tüm bunları büyük bir korkuyla yapmış.
Yaptıkları, askerler tarafından duyulduğu takdirde öldürülebileceği endişesine
rağmen Şeyh Abdurrahim'i defnetmiş."
Babasının, Şeyh
Abdurrahim'e ait bir bastonun olduğunu ve bu bastonla bir çok kerameti
gösterdiğini aktardığını belirten Yıldız, "Bundan da anlıyoruz ki o zatlar
Allah'ın büyük velileriymiş. Babam Şeyh Abdurrahim'i kıt imkânlarla sade bir
mezara gömüyor. O dönemde şimdiki gibi herhangi bir türbe yoktu. Çok daha sonra
birileri Şeyh Abdurrahim'in mezarı üzerinde türbe ve mescit inşa etti.
Batman-Bismil Karayolu üstünde bulunan Şeyh Abdurrahim'in türbesini ben de çok defa
gidip ziyaret ettim." dedi
ŞEYH SAİD VE
ARKADAŞLARININ DAVASI HALKIN İSLAMİ KURTULUŞUYDU
Şeyh Said, Şeyh
Abdurrahim ve arkadaşlarının İslam dinini ihya için kıyam ettiklerini
vurgulayan Yıldız, son olarak şunları söyledi: "Şeyh Said'in, Şeyh Abdurrahim'in
ve arkadaşlarının davası sadece şeriattı, İslam'dı. Büyüklerimizin bize
anlattığına göre Şeyh Said, Kürd halkını İslam'la, İslam davasıyla kurtuluşa
götürmek istiyordu. Bunun dışında herhangi bir amacı, bir derdi yoktu. Şeyh
Said ve dava arkadaşları zafere çok yakındılar. Ancak ne yazık ki halktan bazı
kişiler, bazı ağa ve aşiretler ona ihanet etmişler. Parayla satın alınanlar,
korkudan geri çekilenler olmuş. Şeyh Said'in davası İslam olduğu için onun
etrafında çok sayıda âlim, şeyh, dindar insan toplanmış. Çünkü Şeyh Said çok
büyük bir zattı. Kendi döneminde onun kadar İslam davasına ve mazlum Kürd
halkının haklarına sahip çıkan olmamış. Cumhuriyetin ilk döneminde, özellikle
İsmet İnönü önderliğindeki CHP iktidarında Müslümanlara yönelik çok büyük baskılar,
hak ihlalleri yaşandı. Büyüklerimizin anlattığına göre, Kur'an okunması
yasaklandı. camiler, medreseler ahırlara çevrildi. Dindarlar çok büyük
zulümlere maruz kaldılar. Ezan yasaklanıp Türkçeleştirildi. Diyarbakır'daki Ulu
Camii askeri kışla haline getirildi."
AHMET KÖLGE
0 yorum