“Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım kurbânın olam var mı benim bunda günâhım” mısraları ile meşhur olan şair, Süleyman Nahifi’dir.
Süleyman Nahifi Kimdir?
Şairin İstanbul’da
XVII. yüzyılın ortalarında doğduğu ve öldüğünde doksan yaşının üzerinde
bulunduğu kaydedilmiş. Fakat 1099’da (miladi 1688) yazdığı “Hilyetü’l-envâr”
isimli eserinde yirmi dört yaşında olduğunu belirttiğine göre 1076’da (1665-66)
dünyaya geldiği söylenebilir.
Mesnevi tercümesi
mukaddimesinde verdiği Mehmed Süleyman b. Abdurrahman b. Sâlih şeklindeki
künyesine göre dedesi yeniçeri kâtibi Sâlih, babası vâiz Şeyh Abdurrahman Muhyî
Efendi’dir. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin Efendi ile de yakın akraba oldukları
bilinmektedir.
Şiirlerinde
kullandığı Nahîfî mahlasıyla tanındı; ancak özellikle kütüphane kataloglarında
aynı mahlas yanında Mehmed adını taşıyan başka kimselerle karıştırıldığı
görülmektedir. İyi bir öğrenim gördü, ayrıca Hâfız Osman’dan sülüs ve nesih
icâzeti aldığı gibi ta‘likte de kendini yetiştirdi.
Nahîfî önce
Yeniçeri Ocağı Kalemi’ne girerek Has Oda’da hizmete başladı. 1094 Şâbanında
(Eylül 1683) Mısır’a giderken (Müstakimzâde’ye göre Mısır yoluyla hacdan
dönerken) Konya’ya uğrayıp Mevlevîliğe intisap etti.
İran’a elçi
gönderilen Ebûfâruk Mehmed Paşa’nın maiyetinde kâtip sıfatıyla bulundu
(1100/1688-89). Revan, Tebriz, Nahcıvan, Kazvin, Kâşân ve İsfahan’daki ilmî ve
edebî muhitlere girerek tanındı ve takdir topladı. Bir süre Şehid Ali Paşa’nın
sadâret kâtipliğini yaptıktan sonra Pasarofça Muahedesi dolayısıyla elçi tayin
edilen İbrâhim Ağa ile (Paşa) Nemçe’ye gitti (1131/1719); dönüşünde
hizmetlerine karşılık Dîvân-ı Sultânî hocalıklarından başmukātaacılığa
getirildi.
1137’de
(1725) Damad İbrâhim Paşa tarafından Ḥabîbü’s-siyer’i tercüme eden heyete dahil
edildi. Ertesi yıl tayin edildiği defterdâr-ı şıkk-ı sânî görevinden kendi
isteğiyle emekliye ayrıldı. 19 Cemâziyelevvel 1151’de (4 Eylül 1738) vefat etti
ve Topkapı dışında defnedildi. Mezarı, günümüzde Maltepe Caddesi üzerinde
bulunan “Fransız Müslüman Mezarlığı” köşesindeki, Mes̱nevî şârihi Sarı Abdullah
Efendi’nin kabri yanındayken 1944 yılından sonra cadde genişletmeleri sırasında
ortadan kalkmıştır.
Hamzavî-Melâmî taşları tipindeki mezar taşında, “Bu Süleymân-ı Nahîfî rûhuna el-Fâtihâ [1151]” mısraını taşıyan iki beyit yazılıydı. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlevî kaynaklarında hakkında bilgi bulunmamasını da sebep göstererek mezar taşı sebebiyle onun Hamzavî-Melâmî olduğunu ileri sürmüştür.
Süleyman Nahifi Eserleri ve Şiir Tarzı
Mesnevi
Tercümesi ile tanından Nahifi, çoğu dinsel ve tasavvuf etkisindeki yapıtlarının
yanı sıra, aşıkane gazelleri ile de tanınır. Bu tür şiirlerinde yaşanan hayata
bağlılık, yeni, yalın ve rahat bir söyleyiş göze çarpar. İmgelerinin inceliği
ve lirizm, onun bir duygu şairi olduğunu gösterir
“Dinle
neyden kim hikayet etmede
Ayrılıklardan
şikayet etmede”
Dizeleri ile
başlayan Mesnevi Tercümesi ile günümüzde de değerini korumaktadır. Nahifi,
1712’de başladığı bu tercümeyi 1730’da tamamlamıştır.
Göz gördü
gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbânın
olam var mı benim bunda günâhım
***
Âşıklığıma
şâhid-i âdil mi değildir
Evzâ-i
hazînimle garîbâne nigâhım
***
Memnûn-ı
visâl eyle beni gel kereminle
Yansın hased
âteşlerine baht-ı siyâhım
***
Ey seng dil
etmez mi senin kalbine te’sîr
Hârâları
hâkister eden âteş-i âhım
***
Bir bağrı
yanık âşık-ı mihnet-zededir dil
Ağlatma
Nahîfî kulunu cevr ile şâhım
Nahifî Süleyman Efendi
ŞİİRİN AÇIKLAMASI
Ey ay yüzlü
sevgili, seni göz gördü, gönül sevdi.
Kurbanın olayım benim bunda bir günahım var mı?
Benim içler
acısı halimle garip bakışım
Âşıklığıma en sağlam delil değil midir?
Gel
kereminle vefa göster, beni mutlu kıl.
Böylece kara bahtım kıskançlık ateşlerine yansın.
Ey taş
kalpli! Mermerleri yakıp kül eden
Âh ateşim senin kalbine etki etmez mi?
Sultanım,
bağrı yanık üzüntülü bir aşığın
Olan Nahifi
kulunu cevr ile gel ağlatma.