Türkiye’deki cari yasa ve kanunlar
toplumun farklı kesimlerince sık sık eleştirilir.
Bunun sebebi yasa ve kanunların
kaynağından kaynaklanan problemler de olabilir, toplumun farklı değer
yargılarına sahip kesimlerinin “bulundukları yerden” dolayı eleştirme ve
beğenmeme durumu da olabilir.
Bu normal bir şeydir.
Anormal olan eğitimden, yasama ve
yönetim şekline kadar her türlü dayatmayı kendinde hak olarak gören kimi
çevrelerin kendileri dışındaki herkesin dünyayı, sınırlarını kendilerinin
belirlediği “kendi pencerelerinden” görmesi gerektiği konusundaki kesin
inançlarıdır.
Kavramlara yükledikleri anlamlar da
farklıdır bu kesimlerin.
Sizin eleştirilerinizi hakaret olarak
kabul edip sizi cezalandırmak istedikleri gibi kendi yaptıkları ağır
hakaretlerin de sizin tarafınızdan eleştiri olarak kabul edilmesini istiyorlar.
Aksi takdirde sizi özgürlük düşmanı, bağnaz, sığ düşünceli olarak
tanımlıyorlar.
Mesela son günlerdeki “Cumhurbaşkanına
hakaret” konusu…
Mevcut yasa maddesi şöyle:
Madde 299- (1) Cumhurbaşkanına hakaret
eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde,
verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma
yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Beğenir veya beğenmezsiniz mevcut yasa
ve kanunlarda böyle bir şey vardır ve bunlar siyasi ve ideolojik istismara,
kötü kullanıma müsaittir ve bu, çok uzun zamandır böyledir.
Ama bu konudaki problemler, göreceli
hukuksuzluklar nedense şimdilerde gündeme getirilmeye başlandı.
İtiraz ediyorlar.
Mesela, şunları söylüyorlar:
“Tüm yurttaşlar kanun önünde eşittir.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu şöyle eşitsizlik yaratıyor; 80 milyon kişinin
şerefini, haysiyetini, onurunu koruyabilen, hakaret suçunu düzenleyen bir 125.
madde var. Ama cumhurbaşkanını koruyan özel bir madde var.
Mesela şimdilerde akıllarına siyasilerin
“sert eleştiriye” açık olması geliyor.
“Demokratik sistemlerde; siyasi eleştiri
özgürlüğünün sistemin temeli olduğu, yöneticilerin, siyasilerin sıradan insana
göre daha fazla eleştiriye açık olması gerektiğine dikkat çekiliyor. AİHM
kararlarında da çokça vurgulandığı gibi bu eleştirilerin kaba, kırıcı, sert
eleştiri olması da ifade özgürlüğünün korunması kapsamındadır.”
Nedense “hakaret” dediğimiz kavramın
kıyısından geçmiyor ya da “hınzırlıktan” olsa gerek “sert eleştiri” diyerek
hakareti de normalleştirmeye çalışıyorlar.
Bu arada Adalet bakanlığının konuya
müdahil olmasının “adil yargılanmaya aykırı” olduğu geliyor akıllarına. Bu
durum uzun yıllardır devam ediyor olmasına ve yasa maddesinin içinde bulunuyor
olmasına rağmen…
“Yürütmenin bir parçası olan Adalet
Bakanlığı’nın sürekli mahkemeye yazı yazıp hesap sorması bir basınçtır ve adil
yargılamayı etkilemektedir. Cumhurbaşkanına hakaret davalarının neredeyse
tamamında Bakanlık bu uygulamayı yapıyor.”
Oysa az önce belirttiğimiz gibi süreç ve
işleyişin tümü yasa metninde belirtilmiştir.
Bir de şöyle bir eleştiri var:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a
hakaret ettikleri gerekçesiyle bir yılda 26 bin 115 kişiye dava açıldı; bu sayı
1980’den bu yana Cumhurbaşkanlığı yapan 4 isme hakaret davalarının toplamının
30 katına denk geliyor. Evren döneminde 340, Özal döneminde 207, Sezer
döneminde 168, Gül döneminde 248 kişiye Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dava
açılmıştı.”
Burada sorun sadece Erdoğan’ın “yasal
hakkını” kullanması mı?
Bırakın makamı kişinin onur ve
haysiyetini lekeleyecek derecede hakaret edenlerin sayısının artmasında bir
problem yok mu?
Peki, Erdoğan döneminde daha çok dava
açılması sadece “Erdoğan’ın tahammülsüzlüğüne” mi yorumlanmalı?
Daha önceki dönemlerde bu kadar
kontrolsüz bir sosyal medyanın varlığının olmaması, daha önceki dönemlerde
medyanın kendi içinde bir kontrol uygulaması ve hakaret ifadelerine yer
vermemesi, önce dönemlerde hakaret edenlerin yargı dışında farklı baskı
unsurlarıyla karşı karşıya kalma ihtimalleri yok muydu?
Hepsi bir yana Erdoğan için söylenen
sözlerin ve yapılan “eleştirilerin” aynısının Atatürk için de yapılmasına razı
olacaklar mı?
Öyle ya bu memlekette yirmi yıl kadar
önce bir gazeteci sonradan geri adım atmasına rağmen Atatürk’ün cenaze
namazının kılınıp kılınmadığına dair yorum yaptığı için 15 ay hapiste tutulmadı
mı?
Bırakın eleştiri ve hakareti “Ben
Atatürkçü değilim” dediği için yargılanan, görevden alınan, hapse atılan
insanlar olmadı mı bu memlekette?
Açık açık söyleyelim
Bu memlekette bazıları “bizim her türlü
hakarette bulunma hakkımız var; ama kimsenin bırakın karşılık vermeyi, bize
dava açma hakkı bile yoktur” diyor ve bunu ifade özgürlüğü kılıfı altında
dayatmaya kalkışıyorlar.