Direnemediğimiz için sürekli kaybediyoruz. Kaybetmeye
mahkûm hale gelince de her alanda bedel ödemeye devam ediyoruz. Son ekonomik
kayıplarımız ise son dirençlerimizi de yok etmeye yönelik nihai hamleler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu sürece karşı çok daha dinamik bir şekilde karşı koyma
becerisini ortaya koymalıyız.
Yüz yıldan fazladır, iddiamızı kaybettiğimiz günden
beri sürekli operasyon yiyoruz. Bu operasyonlar içimizden bir avuç azgın
azınlığı ihya edip dururken, büyük çoğunluğu ise adeta perişan etmektedir.
Seksen milyon insan, üş-beş holding/aileye kurban edilmektedir. Bu aileler
üzerinden, bütün bir ülke kaynakları, global emperyal güçlere peşkeş
çekilmektedir.
Önce inancımıza müdahale ettiler; laiklik, çağdaşlık ve
modernlik adı altında insanımıza dinsizliği/İslamsızlığı dayattılar. Akabinde
bin yıldır kullandığımız alfabeyi değiştirdiler. Batılılaşma uğruna bütün bir
neslimizi ifsat ettiler. Hayallerini ve ideallerini çalarak; düşünme ve direnme
kabiliyetlerini sıfırladılar. İçimizden devşirdikleri ajan yöneticilerle iddia
sahibi olma potansiyelimizi tamamen yok ettiler.
İşte idealimizi kaybettiğimiz gün, direnme azmimizi de
kaybettik. Direnmeyi bırakan insanlar, başkalarının emir ve direktiflerini
yerine getirmeye mahkûm hale gelirler. Bu mahkûmiyet alışkanlık haline gelince,
ülke köle ruhlu insanların mezarlığı haline gelir. Bugün yaşadığımız bunca
operasyonu ‘mankurtça’ yaklaşımlar ile anlamlandırmaya çalışmak, işimizin
aslında ne kadar da zor olduğunu göstermektedir.
Çuvaldızı başkasına batırdıktan sonra, esas itibariyle
iğneyi kendimize batırma erdemini de göstermemiz gerekmektedir. Son zamanlarda
liyakatsiz ve ehliyetsiz insanların arzı endam etmeleri, ‘her devrin tipleri’
hırsızların bütün köşe başlarını tutmaları ve artık güçlü olanın haklı olduğu
anlayışının yaygınlaşması beraberinde dehşet bir çürümeyi de getirmiş
bulunmaktadır.
İçeriden aç gözlü hırsızların/stokçuların/kartellerin
acımasızca fiyat artırmaları, pandemi şartlarının ortaya çıkardığı krizler ve
dışarıdan çekilen operasyonlar, bir araya geldiğinde; geriye enkaz, kaos ve
toplumsal çalkantıdan başka bir şey kalmıyor. Alım gücü ortadan kalkan,
geçinemeyen ve hayatı sorunlar yumağı haline gelen bir milletin ümidi de
kırılmaktadır. Geleceğe ümit ile bakabilmek ancak ideallerimizi tekrar elde
etmemize bağlıdır. İdealimiz varsa direnme kabiliyetimiz de geri gelecektir.
Birileri toplumsal çöküşümüzü hızlandırmak istiyor.
Bizi toptan yok etmek istiyorlar. Ancak biz kendimizi yem etmemeliyiz.
İnancımız bizim ‘elif gibi’ dik durmamızı emrediyor. Başkalarının inançları,
kültürleri ve hayalleri bize örnek olmamalıdır. Geçmiş medeniyet değerlerimiz
bizi ihya etmeye yeterlidir. Yeter ki değerlerimize sahip çıkmayı bilelim.
Direnmek; inancına, ideallerine, medeniyet
değerlerine sırtını dayamakla başlar. Mahkûm olmamak, üretmek, telif etmek ve
başkalarına yardım etmek ve tecrübelerini aktarabilmektir. Kendi kültürel
değerlerine sahip çıkıp ve onları yeniden ihya etmektir. İnancını tam yaşayıp
örnek bir mümin olarak hayata yön verebilmektir. O zaman operasyonlar etkisiz
kalır, ekonomik olmak üzere diğer bütün saldırılar en az hasarla atlatılabilir.
Ama önce içimizdeki taşeronları, hırsızları, batı
hizmetkârlarını ve bilumum azgınların çirkin yüzlerini ortaya çıkarmalı, kara
kalplerini bu millete göstermeli ve hangi karanlık odakların elemanı
olduklarını net olarak görmeliyiz. Ve son olarak içimizdeki
hırsızları/stokçuları ve arsızları/rantçıları da bu millete teşhir etmeliyiz.