Tam bir
hafta oldu menfur katliamın üzerinden geçen zaman. Yüreğimize kor ateş düşeli
bir hafta oldu. Yine katledilenler masum ve mazlum insanlar oldu. Saldırıya
uğrayanlar, Allah’ın huzurunda iken camide katledilenler, mescitlerde Rablerine
ellerini açmış dua ederken kurşuna dizilenler yine Müslüman kardeşlerimiz oldu.
Bu seferki
haber uzak diyarlardan geldi. Sözde dünyanın en güvenilir ülkelerinden biri
olan Yeni Zelanda’da, Müslüman kardeşlerimiz güven ve selamet yeri olan
ibadethanelerde barbar ve caniler tarafından hunharca ve kalleşçe katledildi. Rabbimiz,
şehadetlerini kabul etsin, kanlarını ümmetin vahdetine vesile kılsın.
Bu menfur
saldırı, bizleri derinden yaraladı ve üzdü. Üzüldük, zira bir barbar, bir
sapık, bir cani herkesin göreceği şekilde ve oyun oynar gibi masum kardeşlerimizi
öldürdü. “Haksız bir cana kıyan bütün insanlığa kıymış gibidir” emri ilahiyi
hayat nizamı yapan bir anlayışın müntesipleri olarak üzülmez mi insan!
Yeni
Zelanda’da yaşanan cami katliamı, İslam ve Müslüman düşmanlığının
göstergesidir, barbar bir zihniyetin dışa vurmuş halidir. Kesinlikle münferit
bir olay olarak değerlendirilemez. Bu olay, barbar Batının murdar zihin
kodlarını gözler önüne sermiştir. Her fırsatta insan haklarından, hak ve
adaletten söz eden Batı’nın ikiyüzlülüğünü bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır.
Batı
dünyası, yaşanan bu katliamın baş sorumlusudur. Batı ülkelerinin idarecileri,
bu katliamın meydana gelmesinden mesuldürler. Çünkü yıllardır Batıda İslam
karşıtlığı yapılıyor olmasına rağmen hiçbir ülke ve hiçbir idareci İslam düşmanlığına
karşı bir önlem almamış ve herhangi bir tedbir geliştirmemiştir.
Avrupa’da
yıllardır camilere ve mescitlere saldırılar yapıldı, Müslümanlar hakaretlere
uğradı, ev ve işyerleri bombalandı, İslam ve Müslümanlar hakkında ağır
ithamlarda bulunuldu, sevgili Peygamberimiz ve iffet sahibi muhterem eşleriyle
ilgili film ve karikatürler yayınlandı, kimi yerlerde aziz Kur’an’ı yakma girişimlerinde
bile bulunuldu. Kabul edilemez bahse konu girişimlere ne yazık ki her gün bir
yenisi ekleniyor.
Batı dünyası
yıllardır ülkelerinde yaşanan İslam düşmanlığına ses çıkarmadı, bu cürümleri
işleyip yeryüzünde fesat çıkarmayı hedefleyen bedbahtlara karşı ciddi bir yaptırımda
bulunmadı. Avrupa’da antisemitizim yani Yahudi karşıtlığı bir insanlık suçu
olarak kabul edilirken ve bunu yapanlara ağır cezalar verilirken, İslam
karşıtlığı ise düşünce özgürlüğü kapsamında ele alındı.
Tek başına
bu husus bile Batının İslam düşmanlığını ve kirli politikasının nasıl olduğunu
ortaya koymaya yetiyor. Batının derdi İslam’ladır, İslam’ın insanlık ailesi
için sunduğu mukaddes değerleriyledir. Batı yıllardan bu yana İslam’a savaş
açmıştır. İslam’ın aydınlık ve sahili selamete ulaştıran kutlu mesajının
kitlelere ulaşmasına engel olmak için her türlü yol ve yöntemi denemekten geri
durmamaktadır.
Batı hiçbir
zaman İslam dünyasının dostu olmamıştır ve olmayacaktır da. Batı için
ehemmiyetli olan, çıkar ve menfaatidir. Hak ve adalet hiçbir zaman Batının
öncelikleri arasında yer almamıştır. O yüzden Batı insanında ırkçılık hastalığı
çok yaygındır. Bu hastalık tedavi edilmezse, tüm yeryüzüne yayılma tehlikesi
söz konusudur.
Bundan ötürü
Batı insanında var olan ırkçılık hastalığının ivedilikle tedavi edilmesi
gerekmektedir. Zira Batıdaki ırkçılık, İslam düşmanlığının ortaya çıkmasına,
Müslümanların katledilmelerine ve muhtelif zorluklarla karşı karşıya
kalmalarına olanak sağlamaktadır.
Batıda İslam
düşmanlığının artması, ırkçılığın büyütülmesi, kin ve nefretin körüklenmesi
sadece Müslümanlar için değil, bir bütün olarak tüm insanlar için büyük felaketlere
yol açacağı ve vahim sonuçlara sebebiyet vereceği bilinmelidir. Bu hakikat göz
ardı edilmeden atımların atılması ve stratejilerin belirlenmesi gerekmektedir.
Bu anlayış doğrultusunda yapılacak girişimler, tüm insanlık ailesinin faydasına
olacaktır.