Aksa Tufanı, nefesi kesilen
bir insanın tüm imkânlarını zorlayıp kurtulma çabasıdır.
Siyonist terör şebekesinin
medyada gönüllü ve ücretli tetikçiliğini yapanlar, hiçbir dine göre izah
edilemeyecek olan, insani ve ahlaki hiçbir açıklaması bulunmayan vahşi
bombardımanı haklı çıkarmak için “HAMAS, 7 Ekimde sivillere saldırdı” yalanına
sarılıyorlar.
7 Ekimde yaşananlar ve
yaşandığı öne sürülenler arasında çok büyük bir fark vardır.
İddiaların aksine Kassam
Mücahitleri, iyice planlanmış bir operasyonla, Siyonist çetenin Gazze sınırının
farklı yerlerine yerleştirdiği birlikleriyle, hızlı ve etkili bir operasyon
gerçekleştirmiştir. “Gazze Tümeni” adı verilen ve işgalcilerin özel
birliklerinden kabul edilen askeri birim büyük oranda imha edilmiş, bir kısmı
da esir alınmıştır. Bu arada takas ve caydırıcılık amacıyla bölgedeki kimi
“sivil unsurlar” da alıkonulmuş ve Kassam birlikleri geri dönmüştür.
“HAMAS sivilleri öldürdü,
kadınlara tecavüz etti” diye büyük bir yalan sokuldu dolaşıma.
Siyonist çetenin tüm
dezenformasyon çabaları kısa sürede elinde patladı ve iddialarına elle tutulur
bir tek delil getiremedi. Aksine gerek olay yerinde yaşayanların açıklamaları
gerekse de Kassam’ın serbest bıraktıklarının anlatımları Siyonist medyanın
yalanlarını kısa sürede ortaya çıkardı.
7 Ekimde çok temiz, çok
organize ve son derece başarılı bir operasyon gerçekleştirilmiş, Siyonistlerin
“Yenilmez ordu” efsanesi yerle bir edilmiş ve karargahlarda çok önemli bilgi ve
belgeler elde edilmiştir.
İşte Siyonist terör
şebekesini öfkeden kudurtan asıl mesele budur.
Bir de meselenin gözden
kaçırılmaya çalışılan bir öncesi vardır.
7 Ekim sebep değil sonuçtur.
Terör çetesinin devlet olarak
kabul edildiği 48’lere kadar gitmeye niyetimiz yok!
Sadece son 20 yıla bakalım.
Siyonist çete, hiçbir
uluslararası anlaşma ve sözleşmeye uymamış, Batı Yaka’da işgal alanlarını
sürekli genişletmiş ve Filistinlilerin sürgün sürecini devam ettirmiştir.
Bu arada statüsü yine
uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş olan Mescid-i Aksa’ya yönelik alçakça
saldırılar gerçekleştirmiş, defalarca mübarek bölge Siyonist teröristlerin
kirli ayaklarıyla kirletilmiştir. Aksa çevresinde bir avuç erkek ve kadın,
İslam ümmetinin bu en kutsal mekanını canları pahasına savunmuş, şiddete,
hakarete ve hatta infazlara rağmen geri çekilmeyerek direnmiştir.
İşgalci Siyonist çete, önce
Mescid-i Aksa’nın yarısını sonra da tümünü Yahudi mabedine dönüştürmek için
planlı saldırılarla, tutuklama ve şiddetle “murabıtları” sindirmeye çalışmış ve
halen de buna devam etmektedir. Bu arada Aksa çevresindeki Filistinli
Müslümanları evlerinden zorla çıkararak bölgeyi Yahudileştirmeye gayret
etmektedir.
Yahudi Ulus Devlet yasası ile
ırkçı apartheid rejimine geçtiğini tüm dünyaya ilan etti siyonist işgal rejimi.
Buna göre israil vatandaşı bile olsa Araplar, Yahudiler gibi haklara sahip
değildir. Hatta Yahudi olmasına rağmen Falaşalar ve diğer koyu tenli
vatandaşları arasında bile ayırımcılığa gitmesi yer yer tepkilere ve
protestolara neden oldu.
Gazze’nin durumu ise ayrıca
ele alınmalıdır.
Son 20 yıl içinde 4 kez füze
saldırılarına, hava bombardımanına, tanklarla işgal girişimine maruz kalmış,
işgalci çete tarafından karadan ve denizden abluka altına alınmış ve Gazze
yönetiminin yetkilileri, polis gücü, suikastlara hedef olmuştur.
Yardım götürmek için yola
çıkan Mavi Marmara gemisi, uluslararası sularda terörist bir saldırıya uğramış
ve yardım gönüllülerinden 10 kişi şehid edilmiştir.
Sadece özetlemek bile
Gazze’nin son 20 yılda yaşadığı dehşeti anlamak için yeterlidir sanırım.
Arkasına Amerika ve
Avrupa’nın büyük devletlerini alan ve bu yüzden de yaptığı her vahşi saldırı ve
insanlık dışı eylem yanına kar kalan bu terör çetesine karşı Filistin’in
Müslüman halkının yaptığı şey iki ölümden birini kabul etmekti. Ya boyun eğecek
ve yavaş yavaş öldürülecek, sürülecek, aşağılanacaktı ya da izzetli bir
direnişi seçecekti.
7 Ekim’de yapılan tam da budur.