Araştırmacı Sidar Ergül tarafından kaleme alınan “Medine Sözleşmesi: Kapsamı ve Niteliksel Boyutu” başlıklı çalışma, geçmişten bugüne uzanan devlet anlayışı, toplumsal sözleşme ve hukuk kavramlarını yeniden tartışmaya açıyor.
Yeni Anayasa Tartışmalarına Tarihsel Bir Ayna
Ergül, Türkiye’nin uzun yıllardır sürdürdüğü “yeni anayasa” arayışına tarihsel bir örnekle yaklaşarak Medine Sözleşmesi’ni, çok kültürlü bir toplumda barış, adalet ve birlikte yaşama ilkesinin temeli olarak yorumluyor. Çalışmada, Medine Vesikası’nın yalnızca dini değil, siyasal ve hukuki bir metin olarak da ele alınması gerektiği vurgulanıyor.
“İlk Anayasa” Niteliğinde Evrensel Bir Vesika
Medine Sözleşmesi’nin, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’ın tanımladığı gibi, insanlık tarihindeki ilk yazılı anayasal belge olduğu hatırlatılıyor. Ergül’e göre bu belge, farklı inanç ve kabileleri ortak bir hukuk sistemi altında birleştirmesi bakımından modern vatandaşlık anlayışının temellerini atmıştır.
Toplum Sözleşmesinden Devletleşmeye Geçiş
Araştırmada, sözleşmenin yalnızca bir “barış anlaşması” değil, aynı zamanda ilk İslami devletin hukuki temeli olduğu belirtiliyor. Hz. Muhammed’in karizmatik ve adalet merkezli liderliği sayesinde, kabileler arası çatışma kültürünün yerini hukuk düzeninin aldığı bir toplum inşa edilmiştir. Bu yönüyle Medine Sözleşmesi, “devletsiz bir toplumdan hukuka dayalı düzene geçişin” sembolü olarak yorumlanıyor.
Eşitlik, Adalet ve İnanç Özgürlüğü Vurgusu
Ergül’ün değerlendirmesinde, sözleşmenin “çoğulcu bir toplum modeli” sunduğu vurgulanıyor. Müslümanlarla Yahudiler arasında imzalanan bu metin, herkesin inanç, mülkiyet ve can güvenliği haklarını garanti altına almış; “suçun şahsiliği” ilkesini de tarihte ilk kez yazılı hale getirmiştir. Bu yönüyle belge, yalnızca dini değil, insani hukuk açısından da devrim niteliğindedir.
Medine Modelinde Hukukun Üstünlüğü
Sözleşmede geçen “her ihtilaf Allah’a ve Resulü’ne götürülür” ifadesinin, yargı bağımsızlığı ve yüksek hukuk otoritesi anlayışını temsil ettiği belirtiliyor. Hz. Peygamber’in, toplumun tüm kesimleri için hakemlik ve yüksek yargı mercii rolü üstlendiği vurgulanıyor. Bu yapı, günümüz “anayasa mahkemesi” veya “danıştay” işlevine benzetiliyor.
Kabilecilikten Ümmet Bilincine: Sosyolojik Dönüşüm
Sidar Ergül’ün analizine göre, Medine Vesikası yalnızca bir hukuk metni değil, aynı zamanda bir sosyolojik devrimdir. Sözleşmeyle, Arap toplumundaki kabile temelli yapıdan uzaklaşılarak, inanç merkezli bir ümmet bilinci oluşturulmuştur. “Asabiyet” yerine “adalet” anlayışının konulması, insanları etnik kimlikten ziyade ortak değerler etrafında birleştirmiştir.
Barış, Himaye ve Ortak Savunma İlkeleri
Çalışmada, sözleşmede yer alan “eman” (koruma) ve “zimmet” ilkelerinin, günümüz diplomasi ve uluslararası hukuk ilkelerinin öncülü olduğu vurgulanıyor. Medine toplumundaki tüm bireyler, dini farklılık gözetmeksizin ortak savunma ve kamu sorumluluğu taşımıştır. Bu, çağdaş anlamda toplumsal dayanışma ve kamu bilinci anlayışının ilk örneği olarak değerlendiriliyor.
“Geçmiş Değil, Geleceğe Rehber”
Sidar Ergül, çalışmasının sonunda Medine Sözleşmesi’nin “arşivlik bir belge değil, çağlar üstü bir referans” olduğunu vurguluyor. SDAM tarafından yayımlanan bu analiz, sadece tarihsel bir inceleme değil; adalet, eşitlik ve birlikte yaşama kültürü üzerine çağdaş bir düşünce çağrısı niteliği taşıyor. Ergül, “Bu belgeyi yeniden okumak, geleceği daha adil inşa etmenin anahtarıdır” diyor.




