Geçenlerde gazetemiz
yazarlarından Abdulhalim Velioğlu ile birlikteydik…
İlk kez karşılaşmış, tanışmıştık.
Ama sanki yıllar öncesinden tanışmış gibiydik… Birikimine ve okuma azmine karşı
hayranlığımı buradan belirtmeliyim. Ona söylemedim ama içimden “Allah Allah
hâlâ okumayı hayatının bir parçası kılan insanlar varmış” dediydim. Tatile
gelmişti, yanında okuyacak kitap getirmediğine yanıyordu. Konu döndü dolaştı
sinema sektörüne geldi. Abdulhalim Bey, sinema sektörüne çok aşinaydı. Ben ise
daha Hababam Sınıfı’nı baştan sona izlememiş birisiydim.
Sinema ile ilgili sohbetimiz
derinleşince doğrusu sinemaya biraz merak sardım. Benim de bir film izlemeye
hakkım var, diyerek bir film izlemeye karar verdim. Ama hangi filmi
izleyecektim?
Pazar günü Aksa FM’deydim.
Zamanımı nasıl değerlendireceğimi düşünürken, bir film izleme düşüncesi bende
hâsıl oldu. Ben de eskilerin diliyle bir sörf yapayım, diyerek daldım işin
içine. Karşıma bir film çıktı, Fransız yapımı. Filmin adı “Protesto”…
Siyah-beyaz bir suç filmiydi. 12
Eylül’ü andıran ayaklanma görüntüleriyle başlıyordu. Ayaklanmanın sebebi de bir
polis müfettişinin hatası…
Filmde düzene isyan var.
İsyancılar, gençler ve ilk akla gelen Z kuşağı tipi bir gençlik.
Dışlanmış gençlerin besledikleri
kin, nefret veya protestonun anlatıldığı bir film. Yahudi, zenci ve Arap
psikopat ruhlu üç serseri göçmen gencin hikâyesinin anlatıldığı bir film diye
de tanımlayabiliriz.
Filmin ana konusu ırkçılık,
azınlık sorunları ve kenar mahallelerde insanların yaşadığı ekonomik sorunlar…
Filmin konuları arasına sistem
sorgulamasını da ekleyebiliriz.
Yeri gelmişken bizden büyük nesil
her zaman; “Şu beşeri sistem…” “Bütün sorun beşeri sistemden kaynaklanıyor”
“Beşeri sistem şöyle, beşeri sistem böyle…” türü cümleler çok kullanır, sistemi
sorgulardı. Bu şekilde sistem sorgulaması yapan kaç kişi kaldı acaba?
Filmin yarım saati geçtiğinde
bırakmayı istedim. İzlemeye devam etmek için kendimi zorladım. Film beni hiç
sarmamıştı.
Filmi belki de en çok öne çıkaran
mesele, filmin sonunda gençlerden birisinin arkadaşına anlattığı, polise
yakalanmamak için 50 katlık bir gökdelenden atlayan adamın hikâyesi… Adam
düşerken kendisini rahatlatmak için vardığı her katta “Buraya kadar her
şey yolunda” diyormuş. Ta ki yere çakılana kadar. Adam haksız da sayılmaz hani.
Çünkü birinci kata kadar da her şey normaldi onun için. Zemine çakılmasaydı her
şey yolundaydı.
Tam da burada benim aklıma bir
şeyler geldi...
Bilmem sizde de bir çağrışım
yaptı mı?
Aslında bizde de konuyla alakalı
şöyle bir fıkra var;
İyimser adam 20 katlı bir binadan
düşer, 10. kattan geçerken camdan birisi “Durum nasıl?” diye sorar. İyimser 6.
kat civarındayken cevap verir: Elhamdülillah, şimdilik bir sıkıntı yok. Her şey
yolunda...
Ha bir de şöyle bir deyimimiz
var; “Heta ku serê te li kevir nekeve hişê te naye serê te” (Başın kayaya
çarpana kadar aklın başına gelmez)…
Madem sinema üzerinden gittik.
Şöyle bitirelim; hayatımda çok nadir film izlemişim. Hayatın her yönüyle film
olduğunu saymazsak tabi. Ben de sizlere bana tavsiye edilen Filistin’e Veda
isimli filmi tavsiye ediyorum. Ama izlediğim Protesto filmini izlerseniz harcadığınız
zamana acırsınız diye de bir ilavede bulunayım. Ben ettim siz etmeyin. Çünkü bu
filmin dünya ve ahiretinize pek bir faydası olmaz. Hayat kısa ve daha önemli
şeyler var. Sıralama yaparken ömrünüzün törpüsü olacak nesneleri öncelemeyelim.
Dünya ve ahiretimize yaramayacak ahvali şöyle veya böyle protesto etmesini
bilelim, uzak duralım.