Haman, hem Tevrat’ta hem İncil’de hem de Kur’an-ı Kerim’de adı geçen, zulmün, kibrin ve Tanrı’ya karşı gelmenin sembolü hâline gelmiş bir isimdir. Ancak bu üç kutsal kitapta bahsedilen Haman, aynı kişi değildir. Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında geçen Haman ile İslâmî kaynaklardaki Haman, farklı dönemlerde yaşamış, farklı toplumlardaki iki ayrı şahsiyet olarak anlatılır. Buna rağmen her iki anlatımda da Haman, kötülüğün ve zulmün temsilcisi olarak kabul edilir.
Tevrat’ta, yani Yahudi kutsal kitabında Haman, Pers İmparatorluğu döneminde yaşamış bir vezirdir. Ester Kitabı’nda anlatıldığına göre Haman, Kral Ahaşveroş’un (bazı kaynaklarda Kserkses I olarak geçer) en yüksek danışmanıdır. Haman, Amalek soyundan geldiği için İsrailoğulları’na karşı derin bir kin beslemektedir. Sarayda herkes onun önünde eğilirken, yalnızca Yahudi asıllı Mordekay eğilmeyi reddeder. Bu durumu büyük bir hakaret sayan Haman, sadece Mordekay’ı değil, bütün Yahudi halkını yok etmeye karar verir. Kraldan izin alarak bir katliam planı yapar ve tarihini belirlemek için kura çeker. Bu olay, daha sonra “Purim” adını alacak bayramın kaynağı olur. Ancak Kraliçe Ester’in kimliğini açıklamasıyla plan bozulur ve Haman, kendi hazırlattığı idam direğinde asılarak ölür. Yahudi geleneğinde Haman, Tanrı’nın halkına zulmetmeye çalışan düşmanların sembolü olarak görülür.
Kur’an-ı Kerim’de ise Haman farklı bir kişidir. Burada Haman, Firavun’un yakın danışmanı ve yardımcısı olarak anlatılır. Musa peygamberin kavmine karşı yapılan zulüm düzeninde önemli bir rol oynar. Kur’an’da altı farklı ayette adı geçer; özellikle Kasas Suresi’nin 38. ayetinde Firavun’un, Haman’a “benim için bir kule yap” dediği ifade edilir. Bu emir, Firavun’un Tanrı’ya meydan okumasını ve Haman’ın bu kibirli yapıya destek verdiğini gösterir. Haman, Firavun’un inatçılığını ve Tanrı’ya karşı gelen zihniyeti temsil eder. Sonunda Firavun’la birlikte denizde helak olur.
İslâmî tefsirlerde, özellikle İbn Kesîr, Taberî ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi âlimler, Haman’ı Firavun’un veziri veya başmimarı olarak açıklarlar. Haman, Kur’an’daki anlatıda sadece bir kişi değil, inançsızlığın ve kibirin sembolüdür. Onun adı, Firavun’un düzeninin bir parçası olarak geçer ve bu nedenle ilahî adaletin kaçınılmaz sonunu hatırlatır.
Bu iki farklı anlatım arasında benzerlikler vardır. Her iki Haman da güçlü bir hükümdarın yanında yer alır, halklara zulmeder ve sonunda kendi kötülüğü içinde yok olur. Tevrat’taki Haman, Pers İmparatorluğu’nda bir vezirken, Kur’an’daki Haman, Mısır’daki Firavun’un yardımcısıdır. İlki Yahudilere karşı, ikincisi ise Musa ve İsrailoğulları’na karşı bir düşmanlık içindedir. Her iki anlatımda da Haman, kibir, zulüm ve inkârın sembolüdür.
Haman figürü, tarih boyunca sadece bir kişi olarak değil, aynı zamanda bir karakter tipi olarak görülmüştür. O, gücü kötüye kullanan, adaleti çiğneyen ve Tanrı’nın otoritesine karşı gelen insanın simgesidir. Yahudilikte Tanrı’nın halkını yok etmeye çalışan düşmanı, Hristiyanlıkta Tanrı’nın planına karşı duran figürü, İslâm’da ise Allah’ın ayetlerini inkâr eden bir zalimi temsil eder. Bu yönüyle Haman, dinler arası ortak bir sembol hâline gelmiştir.
Sonuç olarak Haman, hangi kutsal kitapta anılırsa anılsın, insanın kibirle Tanrı’ya meydan okumasının, adaletin karşısında zulmün, ve sonunda kaçınılmaz ilahî adaletin simgesidir. Tevrat’taki Haman, Pers sarayında kendi kurduğu tuzağa düşüp asılarak ölürken; Kur’an’daki Haman, Firavun’la birlikte helak olur. Her iki anlatımda da Haman’ın akıbeti, gücün ve kibrin karşısında ilahî adaletin mutlaka tecelli edeceğini hatırlatır.




