Kur’an, bir bilim kitabı değildir; amacı insanlara doğrudan bilim öğretmek değil, onları hakikate ulaştırmaktır. Ancak içinde geçen bazı ayetler, yüzyıllar sonra keşfedilen bilimsel gerçeklere dikkat çeker niteliktedir. Bu da Kur’an’ın mucizevi yönlerinden biri olarak görülmektedir.
1. EVRENİN GENİŞLEMESİ
Bugün modern kozmolojinin temel taşlarından biri, evrenin sürekli genişlemekte olduğudur. Bu gerçek ilk olarak 20. yüzyılın başlarında Edwin Hubble tarafından ortaya konmuştur. Oysa Kur’an bu gerçeğe 1400 yıl önce şöyle işaret eder:
"Biz göğü kudretimizle bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişletmekteyiz."
(Zariyat Suresi, 47. Ayet)
Bu ayet, evrenin durağan değil, dinamik olduğunu ve sürekli genişlediğini ifade eder ki, bu da modern astrofiziğin temel ilkelerindendir.
2. EMBRİYOLOJİ VE İNSANIN YARATILIŞ AŞAMALARI
Modern embriyoloji, insanın ana rahmindeki gelişimini aşama aşama açıklar. Kur’an ise bu süreci, 7. yüzyılda bilimsel cihazların olmadığı bir dönemde şu şekilde bildirir:
"Andolsun, Biz insanı çamurdan (süzülmüş bir özden) yarattık. Sonra onu sağlam bir karar yerine (rahme) bir nutfe olarak yerleştirdik. Sonra nutfeyi alaka (asılı duran embriyo) haline getirdik, alakayı da mudğa (çiġnemlik et parçası) yaptık..."
(Mü’minun Suresi, 12–14. Ayetler)
Burada geçen nutfe, alaka ve mudğa gibi ifadeler, embriyolojik gelişimin evrelerine denk gelmektedir. Bu aşamalar, mikroskop olmadan gözlemlenemeyecek detayları içerir.
3. DAĞLARIN YAPISI VE GÖREVİ
Jeoloji bilimi, dağların yer kabuğundaki dengeyi sağladığını, yer kabuğunun hareketlerini frenlediğini ifade eder. Kur’an ise bu gerçeğe şöyle işaret eder:
"Yeryüzüne sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdik..."
(Enbiya Suresi, 31. Ayet)
"Dağlar mı? Onlar da birer kazık gibi."
(Nebe’ Suresi, 7. Ayet)
Bilimsel olarak dağların, okyanus kabuğuna benzer şekilde yerin altına doğru uzanan "kök" yapılarla sabitlendiği bilinmektedir. Bu dağların yeryüzündeki dengesizlikleri engellediği, bilim insanları tarafından da kabul görmektedir.
4. DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI
Okyanus biliminde (oseanografi), farklı yoğunluklara sahip iki deniz suyunun birbiriyle tam olarak karışmadığı ve aralarında "termoklin" veya "haloklin" denilen bir geçiş tabakası olduğu bilinmektedir. Kur’an bu gerçeği şöyle dile getirir:
"İki denizi salıvermiştir ki, birbirine kavuşuyorlar. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar."
(Rahman Suresi, 19–20. Ayetler)
Bu ayet, farklı özelliklere sahip su kütlelerinin bir arada bulunup karışmamasına dair çarpıcı bir bilimsel gerçeği dile getirmektedir.
5. DEMİRİN GÖKTEN İNDİRİLMESİ
Bilimsel araştırmalar, dünyadaki demirin yeryüzünün doğal bir ürünü olmadığını, yıldız patlamaları (süpernova) sonucu ortaya çıktığını ve göktaşları yoluyla dünyaya ulaştığını ortaya koymuştur. Kur’an'da ise bu bilgi şöyle yer alır:
"...Demiri indirdik. Onda çetin bir sertlik ve insanlar için yararlar vardır..."
(Hadid Suresi, 25. Ayet)
Buradaki "indirdik" ifadesi, bilimsel bulgularla çarpıcı biçimde örtüşmektedir.
6. PARMAK İZLERİNE DİKKAT ÇEKİLMESİ
Modern kriminal bilimin temeli olan parmak izleri, her insanın eşsiz bir kimliğe sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Kur’an’da bu detay şöyle geçmektedir:
"Evet, onun parmak uçlarını dahi (yeniden) düzenlemeye güç yetiririz."
(Kıyamet Suresi, 4. Ayet)
O dönemde kimsenin önem vermediği bu detay, Allah’ın ilminin kapsamını ve insanın yaratılışındaki mucizevi ayrıntıları vurgulamaktadır.
Kur’an ayetlerinin bilimsel gerçeklerle örtüşmesi, onun ilahi bir kaynak olduğunu destekleyen delillerden biridir. Ancak bu tür ayetleri anlamak ve bilimle bağ kurmak için derin bir tefekkür gerekir. Kur’an’ın amacı bilimsel keşifleri önceden haber vermek değil, insana doğru yolu göstermek, düşünmeyi teşvik etmek ve hakikati kavratmaktır.
Bugün bilimle uğraşan her bireyin, Kur’an’daki bu ayetleri düşünerek bakması, hem inanç dünyasını hem bilimsel merakını daha derin bir boyuta taşıyabilir. Çünkü Kur’an, sadece kalpleri değil, akılları da aydınlatan bir nurdur.
İstersen bu yazıyı bir dergi makalesi, gazete köşe yazısı, ya da PDF formatında rapor haline getirebilirim. Başka başlıklar da eklenecekse veya farklı örnekler istenirse memnuniyetle hazırlarım.
7. ANNE SÜTÜNDEKİ MUCİZE
Tıp bilimi, özellikle ilk 2 yıl içinde anne sütünün bebek gelişimi açısından vazgeçilmez olduğunu ortaya koymuştur. Kur’an, bu konuda çok açık bir yönlendirmede bulunur:
"Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir..."
(Bakara Suresi, 233. Ayet)
Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF gibi kuruluşlar da bu süreyi ideal emzirme süresi olarak belirtmektedir. Kur’an, 14 asır önce bu süreye dikkat çekmiştir.
8. YERALTI SULARI VE SU DÖNGÜSÜ
Modern hidroloji, suyun döngüsel hareketini (buharlaşma, yoğunlaşma, yağmur, yer altı suları) açıklar. Kur’an’da ise bu süreç detaylıca geçmektedir:
"Görmedin mi ki Allah gökten su indiriyor, onu yere kaynaklar halinde geçiriyor..."
(Zümer Suresi, 21. Ayet)
"Biz gökten su indirdik, sonra onu yeryüzünde yerleştirdik; ama biz onu gidermeye de elbette kadiriz."
(Mü’minun Suresi, 18)
Bu ayetlerde, hem su döngüsü hem de yer altı sularının oluşumu bilimsel olarak doğru şekilde ifade edilmiştir.
9. RÜZGÂRLARIN AŞILAMA GÖREVİ
Bitki döllenmesinde rüzgârın etkisi, bugün botanik bilimiyle sabittir. Kur’an bunu şöyle bildirir:
"Rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik ve gökten su indirdik..."
(Hicr Suresi, 22. Ayet)
Bu ifade sadece bulutları değil, aynı zamanda bitkilerin polenleşmesini de kapsamaktadır. Rüzgârın, erkek polenleri dişi çiçeklere taşıyarak döllenmeyi sağlaması, ayetin ne kadar kapsamlı olduğunu göstermektedir.
10. KARANLIKLAR VE DENİZİN DERİNLİĞİ
Modern denizcilik bilimi, derin denizlerde ışığın tamamen kaybolduğunu, farklı katmanlar halinde karanlıkların oluştuğunu ortaya koymuştur. Kur’an şöyle bildirir:
"...Denizlerin derinliklerinde, dalga üstünde dalga, onun üstünde bulut... Karanlıklar üstüne karanlıklar; öyle ki, (insan) elini çıkarırsa onu dahi göremez..."
(Nur Suresi, 40. Ayet)
Bu, gözle görülmesi mümkün olmayan bir bilgi olup, modern denizaltı teknolojileriyle doğrulanmıştır. O çağda böyle bir gözlem imkânsızdır.
11. YEDİ GÖK VE KATMANLI ATMOSFER
Kur’an, göğü "yedi kat" olarak tanımlar. Bu, bugünkü atmosfer katmanlarıyla çarpıcı şekilde örtüşür:
"Sizin için yeryüzünü bir döşek, göğü de bir bina yapan O’dur..."
(Bakara Suresi, 22)
"Allah, yedi göğü tabaka tabaka yaratmıştır..."
(Nuh Suresi, 15)
Modern atmosfer bilimi, troposfer, stratosfer, mezosfer gibi katmanların varlığını kanıtlamıştır. Bu ayetler, göğün sadece görsel değil, fiziksel anlamda katmanlı bir yapıya sahip olduğunu bildiriyor.
12. YARATILIŞTAKİ ÇİFTLİK SİSTEMİ
Bilim, atom altı parçacıklar dâhil her şeyin çift özellikler taşıdığını ortaya koymuştur. Kur’an, canlı-cansız her şeyin çift yaratıldığını ifade eder:
"Yerin bitirdiği şeylerden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden çiftler yarattık."
(Yâsîn Suresi, 36. Ayet)
"...Her şeyi çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız."
(Zâriyât Suresi, 49. Ayet)
Atomda bile pozitif ve negatif yüklerin varlığı, parçacık-foto-parçacık çiftleri, bu gerçeği destekler niteliktedir.
13. KAİNATTAKİ DENGE VE ÖLÇÜ
Fizik bilimi, evrenin belirli sabitler ve ölçülere göre işlediğini ortaya koyar. Kur’an bu gerçeğe tekrar tekrar vurgu yapar:
"Biz her şeyi bir ölçüyle yarattık."
(Kamer Suresi, 49. Ayet)
"Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket etmektedir. Bitkiler ve ağaçlar secde eder. Göğü Allah yükseltti ve ölçüyü koydu."
(Rahman Suresi, 5–7. Ayetler)
Evrenin hassas dengesi, enerji sabitleri, çekim kuvvetleri gibi bilimsel sabitler bu “ölçü” sistemine birer örnektir.
KUR’AN VE BİLİM – ÇATIŞMA DEĞİL TAMAMLAYICILIK
Kur’an ve bilim arasında çatışma değil, derin bir tamamlayıcılık vardır. Kur’an’ın amacı bilimsel detaylarla uğraşmak değil, insana varoluşsal sorulara cevap ararken düşünsel ve akli bir pusula sunmaktır. Ancak Kur’an'ın evren, insan ve doğa ile ilgili verdiği bilgiler, ilahi bir kaynağın işaretini taşır.
Bugün hâlâ Kur’an’da geçen birçok ayet, bilimsel keşiflerin yönünü tayin edebilecek niteliktedir. Bu da Kur’an’ın her çağa hitap eden mucizevi yönünü ortaya koyar.
14. BEYNİN KARAR MERKEZİ OLDUĞUNA İŞARET
Bugün nörobilim, insanın yargılama, karar verme ve ahlaki düşüncelerinin alın (frontal) lob ile ilgili olduğunu açıklamaktadır. Kur’an, ceza tehdidi içeren bir ayette tam da bu bölgeye işaret eder:
"Hayır! Eğer vazgeçmezse, onu alnından yakalayıp sürükleyeceğiz. O yalancı, günahkâr alın!"
(Alak Suresi, 15–16. Ayetler)
Burada geçen "alın" (nâsiye) ifadesi, sorumluluk, yalan ve günah ile ilişkilendirilmiştir. Modern beyin araştırmaları, tam da bu bölgenin ahlaki muhakeme ve iradi hareketlerle ilişkili olduğunu doğrulamaktadır.
15. YARATILIŞTAKİ BASAMAKLILIK VE EVRESEL GELİŞİM
Kur’an’da yaratılışın aniden değil, kademeli (evreli) olarak gerçekleştiği bildirilir. Bu bilimsel olarak “aşamalı gelişim” fikrini destekler:
"Sizi kademeli olarak yarattık."
(Nuh Suresi, 14)
"O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır."
(Secde Suresi, 7)
Bu, hem insanın biyolojik evrimsel gelişimini hem de embriyolojik süreci ima eder nitelikte olabilir.
16. YILDIZLARIN SONU VE KOZMOLOJİ
Modern astrofizik, yıldızların doğup büyüdüğünü, sonra enerji tükenmesiyle ölü yıldızlara dönüştüğünü söyler. Kur’an da yıldızların bir gün yok olacağından bahseder:
"Yıldızlar silinip döküldüğünde..."
(Tekvir Suresi, 1)
"Güneş dürüldüğünde..."
(Tekvir Suresi, 1)
Yıldızların enerjilerini kaybettikçe çökmesi ve süpernova gibi olaylar, bu ayetlerle birebir örtüşür.
17. AY’IN IŞIK YANSITMASI, GÜNEŞ’İN IŞIK YAYMASI
Astronomi bilimi, Güneş’in ışık kaynağı, Ay’ın ise yansıtan bir gök cismi olduğunu söyler. Kur’an’daki ayrım da aynıdır:
"O, içinde bir nur (ışık) ve aydınlatıcı bir Ay barındıran Gök'ü yaratandır."
(Furkan Suresi, 61)
Kur’an’da Güneş için "sirac" (lamba, alevli ışık); Ay için ise "nûr" (yansıtılmış ışık) kelimesi kullanılır. Bu dikkat çekici ayrım, bilimsel gerçeklerle birebir örtüşür.
18. ZAMANIN GÖRELİĞİNE İŞARET
Einstein’ın izafiyet teorisiyle birlikte zamanın her yerde aynı şekilde akmadığı kanıtlanmıştır. Kur’an’da, farklı mekânlarda zamanın farklı işlediğine dair işaretler vardır:
"Gökten yere kadar her işi Allah düzenler. Sonra bu işler, sizin saymakta olduğunuz bin yıl kadar bir günde O’na çıkar."
(Secde Suresi, 5)
"Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir günde Allah’a yükselir."
(Mearic Suresi, 4)
Bu ayetlerde geçen “bir günün bin yıl veya elli bin yıl olması”, zamanın mutlak değil, göreli (izafi) olduğuna bir işarettir.
19. BESİNLERDEKİ ŞİFA VE BALIN FAYDALARI
Modern tıp ve gıda bilimi, balın antibakteriyel, antiviral ve bağışıklık artırıcı özelliklerini kanıtlamıştır. Kur’an bunu şöyle bildirir:
"Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları kovanlardan kendine evler edin. Sonra her türlü meyveden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollara koyul. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir içecek çıkar. Onda insanlar için şifa vardır..."
(Nahl Suresi, 68–69)
Bu, balın sağlık üzerindeki mucizevi etkilerini çok önceden haber verir.
20. DEMİR DIŞINDAKİ ELEMENTLERİN DENGEDE KULLANIMI
Kur’an sadece demirden değil, diğer nimetlerden de ölçülü şekilde yararlanmamız gerektiğini bildirir. Bu ifade, hem çevre bilimi hem de enerji tasarrufu gibi konularda bize mesaj verir:
"Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez." (A’raf Suresi, 31)
Bu da hem bireysel hem de küresel çevre dengesine dair Kur’an’ın işaret ettiği bilgeliklerden biridir.
BİLİM KUR'AN'IN PEŞİNDEN GELİYOR
Kur’an-ı Kerîm, çağlar ötesinden gelen bir mesajla insanları hem kalben hem aklen uyandırmaya çağırıyor. İçerisindeki ayetler bilimsel buluşların öncüsü değil belki, ama yön göstericisi niteliğinde. Kur’an’ın söylediği pek çok gerçek, yüzyıllar sonra bilimle doğrulanmaktadır.
Bu da gösteriyor ki: “Kur’an, ilahi bir kitaptır ve çağların ötesine hitap eder.”





