Nasır Pekince 29 Eylül 1992'de kardeşi Şükrü Pekince ise 30 Eylül 1993'de yani bir yıl arayla PKK tarafından hunharca katledildiler. Aradan geçen acı dolu yıllardan sonra eşleri, duygu ve düşüncelerini paylaştı.
Şehit Nasır ile Şükrü'nün acılı eşleri Beyce ile Remziye, eşlerinin ömürleri boyunca İslami hizmetlerde bulunduklarını ve mükafatlarını da şahadet şerbeti içerek aldıklarını söylediler.
BEYCE PEKİNCE: NASIR HAKKIYLA İSLAMİ BİR HAYAT YAŞIYORDU
Eşi, Nasır'ın 4 Nisan 1961 yılında Batman'ın Beşiri (Qubînê) ilçesine bağlı Asmadere (Kinaske) köyünde dünyaya geldiğini ifade eden Beyce Pekince, köyde çiftçilik yaparak geçimlerini sağladığını söyledi.
Beyce Hanım, 'Şehit Nasır ile 19 yaşındayken evlendik. Şehid evlendikten sonra bölgede iş imkanları olmadığından çalışmak için hep batıya giderdi. Zamanla üç çocuğumuz oldu. Çocuklarının yanından ayrılmamak için şahadetinden iki yıl önce Batman'da iş bulup çalışmaya karar verdi. Şehid meyve sebze halinden meyve ve sebzeleri alarak dükkanlara satıyordu. Şehit olmadan öncede Dicle Nehrinden balık alarak köylerde satmaya başladı. İşiyle beraber İslami hizmetlerde de bulunurdu. Hakkıyla İslami bir hayat yaşıyordu.' dedi.
'İSLAMİ HİZMETLERİNDEN DOLAYI PKK TARAFINDAN HEP TEHDİT EDİLİYORDU'
Eşi Nasır'ın şehadetinden önce PKK tarafından sürekli tehdit aldığını belirten Beyce Hanım, sözlerine şöyle devam etti: 'Şehit, İslami hizmetlerde bulunduğundan dolayı PKK tarafından hep tehdit ediliyordu. Şehit edileceği gün mürtetlerden tehdit mektubu almıştı. Bana, annesine ve babasına aldığı tehdit mektubunu okudu. Babası 'bu tuzak olabilir gitme' dediyse de Şehid, 'benim kimseye zararım dokunmamış, İslam düşmanları beni Batman'ın bir sokağında veya gideceğim köylerden birinde şehit edebilir, bunu bilemem ama evimde otursam da olacağı varsa olur' dedi. Bu sözlerinden sonra balıklarını satmak için yola çıktı. O gün bir köyde şehid edildiğinin haberini aldık.'
Şehid Nasır'ın ailesini ve çocuklarını çok sevdiğini dile getiren Beyce Hanım, 'Bazen çocuklarıyla oynarken küçük çocuğumuza; 'en küçük çocuğumsun senden sonra çocuklarım olmaz' derdi. Ancak şahadetinden sonra bu sözlerine anlam verebildim. O, şehid edileceğini his ediyordu. Ailesine çok değer verirdi. Takvalı, hayalı ve imanlıydı. Bütün dost, akraba ve komşular onu bu vasıflarıyla tanırdı.' şeklinde konuştu.
REMZİYE HANIM'IN DİLİNDEN EŞİ ŞÜKRÜ
Şükrü Pekince'nin eşi Remziye Hanım ise duygularını şöyle paylaştı: 'Şehit Şükrü 6 Haziran 1967 yılında Batman'ın Beşiri (Qubînê) ilçesine bağlı Asmadere (Kinaske) köyünde dünyaya geldi. İmam Hatip Ortaokulunu okuduktan sonra Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde medrese eğitimi aldı. 19 yaşındayken Şehid Şükrü ile evlendik. Üç çocuğumuz dünyaya geldi. Biz evlenmeden önce batıda inşaatlarda çalışıyordu. Şehid Nasırla beraber çalışıyorlardı. Evlendikten sonra artık Batman'da inşaat işlerinde çalışmaya devam etti. Daha sonra seyyar satıcılık yapmaya başladı. Bir dönem ilahi kasetleri satmaya başladı. Şehit olmadan önce Fatih Lisesi önünde tantuni büfesi açtı.' dedi.
'TEHDİTLERE ALDIRMADAN CAMİDE ÇOCUKLARA DERS VERİRDİ'
Eşinin hem devletten hem de PKK'den tehditler aldığını vurgulayan Remziye Hanım, 'Bir seferinde polisler panzerlerle üzerine gitmiş 'burada çalışamazsın' demişler. Şehit de 'Ben burada çocuklarımın ekmeğini kazanıyorum. Çalışmaya mecburum.' demiş. Büfesinin etrafını tevhit bayraklarıyla süslemişti. Polislerde, 'çocukların aklını çeliyorsun onlara İslamı anlatıyorsun ve bu büfene astıkların nedir' demişler. 'bunlar tevhit bayraklarıdırlar' demiş. Polislerin tehditlerine aldırmadan çalışmalarına devam etti. İşten eve geldiğinde eşyalarını bırakır camiye ders vermeye giderdi. Hamidirler Camii'nde sürekli Kur'an dersi verirdi. Oradan geldikten sonra sohbetlerine giderdi. Hayatı sürekli Kur'an ve İslam idi.' ifadelerini kullandı.
'POLİSLER ONUN HASTANEYE GÖTÜRÜLMESİNE ENGEL OLMUŞLAR'
Ağabeyi Nasır'ın şehadetinden bir yıl sonra 30 Eylül 1993 yılında eşi Şükrü'nün PKK tarafından katledildiğini anlatan Remziye Hanım, 'Büfesinde oturuyorken kendisine ateş ettiler ve sırtından çok mermi aldı. Vurulduktan sonra ağır yaralı olduğunu gören birileri onu hastaneye götürmek istemişler, ama polisler onları yanaştırmamışlar. Daha yaşıyorken üzerine gazeteler konulduğunu görenler olmuştu. Bizler haber aldığımızda apar topar oraya gittik. Şehidin mübarek bedenini oradan götürmüşlerdi. Şehid haberini alan tüm arkadaşlar ve öğrencileri olan gençler ile çocuklar hastane önünü doldurmuştu.' dedi. İlkha




