36,4671
34,5204
2.960,64
Hasankeyf’ in ılısu baraj gölü
sularına gömülmesiyle birlikte şehir insanının tarihi, kültürü ve geçmişte
yaşadığı sosyal kalıntıları da sulara gömülmüştür. Bir milletin yaşadığı
coğrafya bir kültürdür. Medeniyettir.
Hasankeyf coğrafyası gibi binlerce yıllık kadim geçmişi olan değişik inanç
sahipleri, farklı kültürdeki milletlerin yaşadığı bir yer olduğu için çok daha
önem arz etmektedir. Hasankeyf ismine gelince; Hısınkeyfa “Kayahisarı “
korunmaya müsait yer olan şehrin adı iken, onu koruyan kaya hisarı olmadığı gibi
korumasız ve savunmasız olduğu için ismi de sulara gömülmüştür.
Şehir İran, Asya, Akdeniz,
Mezopotamya, Roma, ve Bizans kültürlerini barındırmış, eski şehrin
kalıntılarından tüm medeniyetlerin izlerini görebilirsiniz. Sırasıyla Emeviler,
Abbasiler Hamdaniler, Mervaniler ve en parlak dönemini Artuklular zamanında
yaşamıştır. Daha sonra Eyyübiler ve son olarak Osmanlıların eline geçmiştir.
Eyyübiler ve Osmanlılar döneminde çok yoğun bir şekilde nüfus artışı meydana
gelmiş, iktisadi ve ticari anlamda gelişme göstermiştir. Yaklaşık binlerce
insanın eliyle oyulmuş altı bine yakın mağara ve binlerin üstünde gün yüzüne
çıkmış tarihi ve kültürel değerler bulunmaktadır. .
Binlerce yıllık medeniyetin
izlerini taşıyan şehrin içinde tarihsel insanla, kültürel insanla iç içe
yaşarken, dönüp baktığınızda tarihi çarşılar, hamamlar, köprüler, hanlar,
oyulmuş binlerce mağara, onlarca alim ve bilginin yetiştiği bu günün
üniversitelerini aratmayan, insan eğitimini, terbiyesini üstlenmiş, İslami ve
insani değerlerin gelişmesinde büyük katkısı olan bilimsel ve fenni ilimlerde
asırlara hitap eden külliye ve medreselerin etrafa saçtığı maneviyat havasını
solarken, Babilin asma bahçeleri gibi ün salmış Salihiye bahçelerinde bölgeye
has İncir, Nar ve Üzümle sonbaharı keyif ile
sonlandırırken, her hanenin geçimini sağlamak için İnek, Keçi, Kaz ve
Tavuk gibi hayvanlarla vakit geçirirken,
sokağınızdaki evlerde hayatın acısıyla tatlısıyla hayat akıp giderken, evinizden
çıkarken herkesle karşılaştığınız ilk durak
ve hiçbir zaman unutulmayan seyrine doyumsuz köprübaşı manzarasını
temaşa ederken, geçmişte kaybettiğiniz
her birinin hayat hikayesi bir kitap olan, hüzünle ve rahmetle andığınız
insanlar…
Medeniyet ve tarih zirvesinde olan, sosyal
hayatın kültürel zengini bir milletin mirasını sahiplendiğiniz bir zamanda
şehir sakinlerine şöyle bir ültimatom verilmiş olsun. Şu tarih ve güne kadar herkes evlerini ve işyerlerini boşaltsın. Bu
ültimatomdan sonra kalem yazmak istemiyor ve sözün bittiği yerdeyiz. Bu duyuru
ile her Hasankeyfli vatandaşın bedeni duyguları devreden çıkıyor, kültürü ve
tarihi bir vadide, kendisi başka bir vadide kalıyor, insanlar ağır travmalar
geçiriyor, yeni evlerinde anası yok, babası yok, komşusu yoktur. Doğup büyüdüğü
ev yoktur. Geçmişteki hayat bir hatıra olarak kalıyor, insanlar sanki bir
ülkeden başka bir ülkeye mülteci gibi tarihinden kültüründen uzak, konuştuğu
dilin ağız ve şivesini yitirmesinden korkuyor. Asimile olma endişesi,
arkasından kaygılar ve korkulan her şey gerçekleşiyor,
Her şeyden mahrum olan
halk, yeri çorak olan yeni yerleşime giderken, aşağıya dönüp baktığınızda tarih
ve medeniyet zengini eski şehir coğrafyadan siliniyor, coğrafyanın başka yerinde
şehir Hasankeyf adıyla yer buluyor, burada tarih yok, sosyal hayat yoktur,
mahrumiyet ve mağduriyet vardır. Şehir hayalete dönüşüyor, şantiye
görünümündeki şehir sessiz, bir zamanlar civar köylerden, bölgeden, ülke
içinden ve yurt dışından, tüm milletlerden eski şehre akın akın gelerek tarihi
ve turistik çarşıda iğne atsan
insanlardan yere düşmezken, her milletten gördüğünüz o renkli kalabalıklar;
medeniyetimizin ve kültürümüzün insanları ne kadar cezbettiğini, dünyaya
medeniyet ihraç ettiğimizi ve örnek bir nesil olduğumuzu düşündüğümde;
yaşadığım coğrafyanın, kültür, tarih ve medeniyetin değerini yeni yeni anlıyor
ve kahrolmaktan başka bir şey yapılamıyorum.