36,7272
35,1895
2.968,28
Yüce dinimiz İslam’ın en temel özelliklerinden biri
toplum ve devlet yönetiminin temeli olan adalettir. Adalet kavramı Kur’an,
sünnet ve tüm İslami kaynaklarda üzerinde önemle durulan ve toplum ile devletin
esasını, mülkün temelini teşkil eder.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutanlar ve
adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe
sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır…” (Maide Suresi: 8)
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara
yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar…” (Nahl
Suresi: 90)
Maide 8 ve her Cuma hutbesinde okunan Nahl Suresi 90.
Ayette adalete yapılan vurgu İslam’ın adaleti esas alması ve adalete verdiği
önemi gösteriyor. Hz. Ömer (R.A.) efendimiz bu gerçeği 14 asır önce “Adalet
Mülkün Temelidir” diyerek veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Tarihi zulüm, katliamlar, sömürgenin her çeşidi ile
dolu olan batılı emperyalist ülkeler ise 19’uncu yüzyılda ancak “hukuk” kavramı
ve 20’nci yüzyılda ise “hukukun üstünlüğü” kavramını anayasal düzenlerine
koymuşlar ancak hiçbir zaman adalet yerine gelmemiştir.
Batılı emperyalistlerin tıpkı “demokrasi, “insan
hakları”, “kadın hakları”, “işçi hakları”, “ifade özgürlüğü” gibi insanlığa
model olarak sundukları “hukuk” kavramı ve siyasal idealler hiçbir zaman
gerçekleşmemiş, tamamen egemen güçlerin sulta, zulüm ve emperyal projelerine
hizmet etmesi için bir araç olarak kullanılmıştır. Çıkarlarına dokunduğu zaman
bu hakların hiçbir önemi olmamıştır. Konu Müslümanlar ve mazlum dünya halkları
olunca bu haklar ve süslü idealler rafa kalkmıştır. Tarih emperyalistlerin bu
kavramları kullanarak yaptıkları zulümler ile doludur.
7 Ekim Aksa Tufanı Harekâtından sonra israil terör
örgütü (İTÖ)’nün Gazze’de sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar ve
soykırım ile açlığı bir silah olarak kullanması karşısında bu hakların ve
kavramların hiçbiri gündeme gelmedi. Aksine ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa
başta olmak üzere batılı emperyalistler İTÖ’ye her türlü silah, teçhizat, para,
teknoloji ve her türlü desteği verdiler ve BMGK’da İTÖ’ye kalkan oldular. Bütün
bu zulümler ve vahşet sonrası emperyalistlerin bu algıları yıkıldı ve maskeleri
düştü. Dünya halkları uyandı ve bu kavramların aslında egemen güçlerin
zulümlerini perdelemek ve halkları uyutmak için bir araç olduğunu fark ettiler.
Egemenlerin söylediğinin aksine “Hukukun üstünlüğü” değil “Üstünlerin
Hukuku”nun olduğunu gördüler. Eğer hukuk üstün olsa ve hukukun (hakların) bir
önemi olsaydı dünya İTÖ’yü durdurup hesap sormalıydı.
Peki, ülkemizde durum farklı mı? Tabi ki değil. Batıyı
taklit edenler tabi ki de batı gibi davranacaklar. Batının kanun ve mevzuatının
geldiği günden beri zulümler bitmiyor. Hiçbir zaman adalet olmadı olmayacaktır.
Gücü eline geçiren zulme başlıyor. İslam’ın hâkim olmadığı yerde adalet
aranamaz. Sürekli olarak siyasi güç ve servet sahipleri kollanıyor ve kanunlar
sadece gariban halka uygulanıyor. Bunun sayısız örnekleri göz önünde yaşanıyor.
En son geçen hafta açıklanan “Kobani davası” olarak bilinen 6-8 Ekim vahşeti
davasında ödüllendirme yapılır gibi verilen sözde cezalar ile aynı şekilde 28
Şubat davasında cezaevinde olan darbeci generallerin cumhurbaşkanı kararıyla
affedilmeleri olayı adaletin beşerî düzenlerde ütopyadan öteye geçmediğini bir
kez daha gösterdi. Ne FETÖ operasyonları, ne 6-8 Ekim ne Gezi olayları ne de 28
Şubat davasında soruşturma genişletilmedi, perde arkasındaki güç ve servet
sahiplerine dokunulmadı. Sadece uygulanmayan göstermelik kararlarla halk
uyutuluyor ve üstünlere hukuk uygulanmıyor. Maalesef kim ne yapıyorsa yanına
kâr kalıyor. Selam ve dua ile…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.