36,5397
34,7327
2.954,93
Depremin
ilk gününden beri hem sahayı hem de medyayı gözlemliyorum. Depremin ikinci günü
Adıyaman'a da gitme fırsatım oldu. Umut Kervanı Vakfı'nın mobil ekipleri ile
mahalle aralarına ve çevre 4 köye gidebilme fırsatım da oldu. Yardım dağıtma
sırasında vakıfların halka olan sıcak ve samimi diyaloğu ve halkın durumunu
gözlemleme imkânım oldu. Ayrıca çadır içinde yer darlığından boş bulduğum bir
köşeye battaniyesiz uzanmam sonucu bir haftadan fazla aldığım soğuğun cezası
öksürük oldu. Sonra memlekete geldim.
Yine
Umut Kervanı Vakfı'nın saha çalışmasında gönüllü olarak çalışıyorum. 10
mahalleye gelen depremzede kardeşlerimizin ihtiyacını karşılamada teknik takip
veya fiili bir şekilde bulunuyorum. Gece 22.00'ye kadar Umut Kervanı Vakfı'nın
aracılığıyla evlere gıda, kömür, odun ve soba, mutfak eşyası, battaniye...
dağıtımında bulundum. Velhasıl kelam medyada sesi çıkanların sahada
sesinin çok cılız çıktığını veya hiç çıkmadığını gördüm. Devleti/hükümeti
eleştirenlerin var olan enkazın altına bırak ellerini, parmaklarını dahi
koymadıkları gördüm. Medyada algı oyunları ve yalanlar ile şov yapmaktan başka
hiçbir icraatları olmayan sol seküler, laik kesimin sahada artçı bir sarsıntı
gibi dahi etkisinin olmadığını gördüm. Ayak oyunları ile gündemi yalan ve
iftira ile meşgul ederek İslamî vakıflara, STK’lara ve Cemaatlere veya
mensuplarına hakaret ve iftira etmekten başka bir şey yapmayan bu zillet
taifesi, bu ülkenin vatandaşına kardeş olamayacağını gördüm.
Maalesef
halkın ihtiyacını karşılamak için seferber olan vakıf, İslamî STK’lar ve
cemaatler, medyada yaptıkları hizmetleri iyi aktaramadılar. Gerçi deprem
bölgesinde imkanların olmaması ve hizmet etmekten medyayı takip edememeleri,
kötü algılara maruz kalmalarına sebebiyet verdi. Sahada çalışan İslami vakıf,
STK’lar ve Cemaatler olmasına rağmen ülke gündemini ise sol, seküler, laik
kesim meşgul ediyordu. Neyse ki birkaç gün sonra ülkeye dost olamayan bu zillet
taifesinin iftiralarına bir nebze de olsa cevap verebildiler. Yapılan hizmetler
medyaya yansıtmak zorunda kaldılar. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını
depremin yaşanmadığı yerlerdeki insanlara aktardılar. İnşallah atı alan
Üsküdar'ı geçmemiştir.
Deprem,
dünya var olduğu günden beri var olan doğal bir afettir. Depreme engel
olamayız, ama ona karşı tedbirimizi alabiliriz. Bu şekilde zararı minimize
ederiz.
Peki, nasıl korunuruz, bu afetten? Cevabı çok basit: Sağlam yapılar yaparak. Dikine bina yapmaktan ziyade yatay mimariye yönelerek bunu çözüme kavuşturabiliriz. Ya da zemin tahlili yaparak fay hattı üzerine bina yapmayarak. Bir de bize iş ahlakı gereklidir. Bunun için de insanda Allah korkusu olmalı. Binadan çalmayan müteahhitlere ve rüşvet yemeyen yetkililere ihtiyaç var. Tabii ilkeli ve dürüst davranan insan bulmak zorlaşıyor bu ülkede. İnsanlığını menfaatinin önüne alan kişi sayısı çok az. Çünkü ülke 100 yıldır laik, Kemalist eğitim ve kanunlarla değerlerinden uzaklaştırıldı. İnsanlığı, laik eğitim çerçevesinde olan birinden bekleyemeyiz bunu. Çünkü laik düşünce insanı ahiretten uzaklaştırır. Ahiret hesabını vermeyi düşünmeyen biri için her şey mübah olur neticede. Depremde can kaybının çok olmasının bir sebebi de laik, Kemalist sistemdir. Bu sistem halkı inancından kopararak sahtekar, ikiyüzlü yaratık haline getirdi. İnancından kopmuş her şeyi maddiyatta arayan biri için para, makam insan canından daha kıymetli olur. Laik ve Kemalist sistem olduğu müddetçe ülkede üçkağıtçı, rüşvetçi, sahtekar... bitmez. Ülkenin insanından insanca davranılmasını bekliyorsanız bunun yolu İslamiyettir. Bunun aksi her şey insanlığa zarar verir. Sahada çalışan tüm kesimlerden Allah razı olsun.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.