35,9979
34,5383
3.005,99
Ülkenin geleceğini belirleme noktasında çok önemli
bir yere sahip olan gençlerin siyasete ilgisiz kalması üzücü bir durumdur.
Aslında yaşadığı dünyanın sorunları hakkında dertli olan herkes, siyasetle
iştigal etmek durumundadır; ama bir parti çatısı altında isim verince “Ben
siyasetten uzağım.” diyor. Bunun nedenleri içerisinde elbette haklılık payları
vardır. Çirkef bir siyaset alanında temiz bir siyaset yürütmek her babayiğidin
harcı değildir. Yalnız ne kadar haklı olsalar da toplumsal sorunlara karşı
elini taşın altına koymamanın mazereti de kabul edilemez. Ne kadar kaçsalar da
siyasetin dışına çıkamazlar. Sonuçta kötü siyasetçiler başa gelince onların
kötü yönetiminden şikâyet edip kendi çevresinde bunu dile getirince dolaylı
yoldan yine siyasetin içine girmiş olurlar. Rahmetli Erbakan Hoca’nın dediği
gibi “Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler
yönetir.” anlayışıyla meseleyi değerlendirmek gerekir.
Hz. Peygamber (sav) hem peygamber hem de devlet
başkanı değil miydi? Dört halife hem dini lider hem de devlet başkanı değil
miydiler? İslam’ı siyaset dışına itmek; Kemalist laikçilerin Fransa’dan aldığı
taklitten öte bir şey değildir. Orta çağda Avrupa’da kilise, siyaseti dizayn
ederdi. Fransız ihtilalinden sonra siyasetçiler; tahrif edilmiş
Hristiyanlığın(kilisenin-dinin) etkisini siyaset üzerinden kaldırılmasını
isteyince laik sistemi ortaya çıkardılar. “Din ile devlet işleri ayrıdır.”
ilkesini getirdiler. Biri çıkıp da “Ya kardeşim! Oradaki din, tahrif edilmiş
Hristiyanlık dinidir. Oradaki din kelimesini alıp da İslam coğrafyasında hak
din olan İslam için nasıl kullanırsınız? diyemedi. Bir müslüman “Din ile devlet
işleri ayrı yürütülmelidir.” diyorsa ya aklı melekesini yitirmiştir ya da ne
dediğinin farkında olmayan gaflet denizinde yüzen biridir.
Bugün “Siyasetle işim olmaz.” diyenlerin hemen hepsi
yönetimin yanlışları üzerinde birkaç kelam ettikleri olmuştur. Bu memlekette
şikayetlerle işlerin düzeldiği pek az görülmüştür. Yıllardır başörtüsünü
yasaklayan zihniyete karşı o kadar şikayetler yapıldı. Dinlediler mi? Hayır!
“Yallah Arabistan'a veya burası İran mı?” deyip dışladılar.
Müslümanların inancına saygılı birilerin iktidara
gelmesiyle kısmi de olsa bu yasakçı zihniyet mensuplarının baskısında kurtuldu
bu millet. (Demokrat, laik, seküler, sağ veya soldan olmayıp sadece İslam’ı
kendisine referans alan dindar insanlar yönetime gelse de o zaman hepimiz
adalet içinde, adil bir düzen içinde yaşasaydık…)
Devletin alacağı kararlar, ister istemez hepimizin
üzerinde olumlu veya olumsuz bir etkisi olacaktır. Dünyanın global hale geldiği
böyle bir zeminde kendi kabuğunda yaşamak mümkün değildir. Eskisi gibi mağara
yaşantısına benzer bir yaşantı ile her kabilenin yaşantısının birbirini etkilemediği
bir dünyada yaşarız, diyorsanız bu mümkün değildir. O dünya geride kaldı artık.
Büyük şeytan ABD'nin dolarında olacak bir iniş-çıkış bile tüm hayatınızı
etkilediği bir zamandayız. Anlayacağınız siz siyasete bulaşmazsanız bile
siyaset size bulaşır.
Geçmişten beri kötü misallerin siyasi arenada olması
hasebiyle, insanları siyasete karşı soğuk bir tavır takınmalarına sebep olmuş
olabilir; ama kötü misal örnek olmaz, düsturuyla hareket edip sorumluluktan
kaçmamak gerekir. Sorumluluktan kaçmak demek peşinen başımıza gelecek her türlü
olumsuzluğu kabul etmişiz, demektir. Duyarlı bir insan için bu kabul edilecek
bir durum değildir. Çünkü mekanların aslı kirli olmaz. Orayı kirleten
insanlardır. İnsanların kirliliğinden dolayı mekâna kızmak akıl kârı değildir.
En güzeli de siyasete, HÜDA PAR gibi bu meseleye yaklaşmaktır. Ne diyorlar
peki: “Kirlenmiş siyaseti temizlemeye geldik.” Bu söz bile siyasete yeni bir
rengin, yeni bir soluğun, yeni bir anlayışın geleceğin habercisidir
inşallah.