35,9979
34,5383
3.005,99
-Sıkılıyorum, dedi.
Neden sıkılıyorsunuz?
-Hayat, eğlenceli geçmiyor da ondan.
Hayatı sürekli eğlenceyle geçirmek bu dünyada mümkün mü?
- Daha önce hayatımda huzur vardı, ama. Yani, eğleniyordum. Şimdi ise
eskisi gibi tat alamıyorum.
Eskiden çocuk olduğunuz için olabilir mi?
-Olabilir, yani.
...
...
...
Yaşın ilerlemesiyle birlikte insanların hayata karşı beklentileri de
değişiyor. Çocukluktaki o masumiyeti koruyamayabiliyor insan. Çocukken fıtrat
temiz olduğu için küçücük şeylerle dahi insan mutlu olabiliyor. Ama şimdi ise
azgınlaşmış bir nefsin peşinden sürükleniyoruz. Ne yapsak ne etsek de
yaranamıyoruz nefse.
Nefis, bir kuş gibi daldan dala atlıyor. Eğer, nefsimizi zapt etmezsek
bizleri diyar diyar gezdirir. Kafese konulan bir kuş gibi nefsimizi kafese
koyup bizleri peşinden sürüklemesine izin vermemeliyiz. Eğer bizler, nefsi
tatmin etme peşinde koşarsak ona yetişemeyiz. Ayrıca nefis, hiçbir zaman da
tatmin olmaz. Hayatlarının merkezine nefsi koyanlar, daima karanlık bir ruha
sahip olmuşlar. Çünkü nefsin yoldaşlığı şeytana gider. Şeytan ise insanın
mutluluğunu değil, bilakis mutsuzluğunu ister.
Değerli genç kardeşlerim!
Hayatta mutlu olmak aslında çok da zor bir şey değil. Hayatı kendimize
zindan etmenin manası yok. Huzurun İslamî bir yaşantıda olduğunu aklımızdan
çıkarmayalım. Kendi dünyamızda oluşturduğumuz sis bulutlarını dağıtalım. İman
nuruyla içimizi ve dışımızı aydınlatalım. Dünyanın bir oyun, eğlence ve
oyalanmadan ibaret olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Bize bahşedilen maddi ve
manevi cihazatları sürekli mutlu olma ihtiyaçlarını bu dünyada sağlayamayız.
Asıl mutluluk yurdu daru’s-selam/ esenlik yurdu olan ahirettir. Bu dünya bizler
için imtihan yeridir. İmtihanda olduğunu unutmayan insanlar, asıl mekanları
için çalıştıkları için daha huzurludurlar. Ama imtihanı unutup geçici
mutlulukların peşinde koşanlar heva ve heves ağına takılırlar. İstedikleri
huzuru yakalayamazlar. Sorumluluklarını yerine getirmedikleri için
huzursuzlukları daha da artar.
İki sınav öğrencisini düşünün:
Biri dersine çalışıyor, diğeri ise keyfine bakıp hiç çalışmıyor. Dersine
çalışan öğrenci, hayatını programladığı ve bir hedef dahilinde yaşantısını
sürdürdüğü için bir gayesi/amacı var. Bu amaç uğruna mücadele etmek onu mutlu
ediyor. Günlerin, ayların ve yılların nasıl geçtiğini pek de anlamaz. Hatta
zamanın yetmediğinden de şikâyet edebilir. Onun için günler ve aylar öyle
geçiyor ki farkına bile varmıyor.
Ama sınava çalışmayan için; saatler, günler birer işkence seansı gibidir.
Sınava çalışması gerekirken çalışamaması onu içten içe huzursuz ediyor.
Kafasında hep sınav yaklaşıyor, ama çalışamıyor. Hazırlığı yok. Bu düşünce onu
yiyip bitiriyor. Bundan dolayı sürekli içsel huzursuzluk yaşar.
Nefis; rahatlık ve eğlence peşinde gezmek ister. Bu isteği bu dünyada
olacak değil. İmtihan dünyasında rahatlık ve keyif dediğimiz bir başıboşluk
olmaz. Bu noktada Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur'da bu konuya şöyle değinir:
... işsiz, tembel, istirahatle yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar; ekseriyetle,
sa’y eden, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü daima
işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’y eden ve
çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrünün geçmesini istemez. “Rahat içinde ve
boş olan kimse ömründen şikâyet eder, çalışıp iş gören kimse ise hâline
şükreder. Küllî düsturdur. Hem o sırladır ki “Rahat zahmette, zahmet
rahattadır” cümlesi darb-ı mesel olmuştur. (Lem’alar, On Yedinci Lem’a)