36,7272
35,1895
2.968,28
Yıllar önce evimizin yakınlarında bir hayırseverin
bağışladığı arsada medrese yapımına
başlandı. Bu medrese Müslümanların yardımlarıyla tamamlanmaya çalışılıyordu.
Kimisi maddi destek verirken buna gücü yetmeyenler de inşaatında bizzat çalışarak katkı sunuyordu.
Gündüz işyerlerinde rızık peşinde koşan insanlar akşam olunca zengin fakir
demeden birer amele olup Allah’ın rızasını kazanmak için bu güzel amele ortak
oluyorlardı. Neticede orada âlimler veya
âlimeler yetişecek ve destek olan herkes
medrese ayakta kaldığı sürece buradaki
hayırlardan nasiplenecekti.
Bu güzel hizmetten benim payıma da köprü görevi olmak düştü.
Çevremdekilerin maddi durumuna bakmaksızın
bir şekilde destek olamaya davet ettim. Bunu duyan çoğu arkadaşım ve
akrabam-Allah onlardan razı olsun- hem sevindiler hem de ellerinden geleni
yaptılar. Destek olanların çoğu kıt kanaat geçinenlerdi. Çünkü Allah’ın
rızasını kazanmak onlar için en önemli gayeydi. Maddi durumu iyi olanların
çoğunun ise her zaman olduğu gibi ya borçları vardı ya da başkasına hayır!
yaptıkları için ver(eme)diler.
Hayra ortak etmek istediğim ve o yıllarda bankada çalışan
okul arkadaşımı aradım. Konuşmanın başında ilim yuvası için aradığımı
söylemedim. Paraya ihtiyacım olduğunu ve bana borç verip veremeyeceğini sordum.”Ayıp
ediyorsun! Tabi ki veririm dedi. Ben de
ona bu parayı bir daha sana gönderemem dedim.
“Gönderme, sana kurban olsun .” deyişini asla unutmam. Neyse, durumu izah ettim. Ama etmez olaydım. Adam bir
başladı pir başladı, nerdeyse yaptığı tüm iyilikleri anlatmaya başladı. Baktım para
vermeye niyeti yok, hemen araya girdim
ve dedim ki: “Benim için verebiliyorsun ama Allah için veremiyorsun öyle mi?” O
da biliyordu ki bana gönderse parası ona
geri dönecek, yapacağı minnette yanına kar kalacak. Halbuki Kuran-ı Mübînde
Yüce Allah şöyle buyuruyor: Mallarını Allah yolunda infak
edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek
tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol
olandır, bilendir.” (Bakara
261)
Yapılan ibadet ve
hayırların binlerle karşılık bulduğu bu mübarek Ramazan ayında ihtiyaç
sahipleri için aracı olmayı Rabbim bir kez daha nasip etti. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen
ver(ebil)enler Rıza-ı İlah için verdi, ver(e)meyenler ise genelde benzer bahanelerin
arkasına sığındılar. Düzenli bir gelire sahip kimselerin senede bir defa hayır
yapmayı yeterli görmesi ve hatta bir
süre sonra bunun da nefislerine ağır gelmesi uzak bir ihtimal değil. En çok
üzüldüğüm nokta, daha önce yokluk içinde yaşayan ve bir sadakaya muhtaç kimselerin
çektikleri zorlukları, maddi refaha kavuşunca unutmaları oldu. Şunu asla unutmamak
lazım; elbette veren Allah almayı da bilir.
Aldığımız değil
verdiğimizdir bize kalan, gerisi yalan. Zira Allah herkese nasip etmez
gözünü kırpmadan verebilmeyi, verdikçe huzura erebilmeyi. Bazen ışıkta bekleyen
dilenciye para vermek veya Cuma namazından sonra camiye yardım yapmak hayaliyle
çıkarsın evden. Ama o gün ne o dilenci ışıklarda bekliyordur ne de o hafta
camide yardım toplanıyordur.
Hâsıl-ı kelâm “Yarım hurma ile de olsa, Cehennem’den
korunmaya bakın!” hadisi ve ”Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da
darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler.
Allah işini güzel yapanları sever.”( Âl-i İmrân Suresi-134) ayeti maddi
durumumuz ne olursa olsun gücümüz nispetinde Allah için vermeyi emrediyor.
Mülkü veren, mülkün asıl sahibi Yüce Rabbimiz bizleri daima
kendi yolunda ver(ebil)enlerden eylesin.
Selam ve dua ile…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.