36,7272
35,1895
2.968,28
Bugünkü yazımda değineceğim konuyla ilgili çoğumuzun tecrübe
ettiği örnekler vardır. Özellikle devlet dairelerinde belli bir makam sahibi
olan insanlara başkalarının işi düşünce, muhatabının gururunu hiçe sayarak takındıkları
tavırdan bahsediyorum. Nitekim daha önce profesör, hakim, doktor, öğretmen vs
meslek sahibi olanların, herhangi bir sebepten dolayı şimdilerde inşaat işçisi,
amele ve seyyar satıcı olduklarına şahit olduk. Sakın yanlış anlaşılmasın!
Amacım bu meslekte çalışanları ve mesleklerini hor görmek değil. Çünkü
zamanında bu mesleklerden bazılarında çalışmış biriyim. Her şeye Kadir olan
Yüce Allah layık olmazsan, verdiği nimetleri almayı da bilir.
Genel olarak devlet kurumlarında, özellikle de hastanelerde
sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur bu. Zira hastaneye işi düşenlerin hiç
biri durduk yere gitmez. Ya kendi ya da yakınlarından biri rahatsız olduğu için
gider. Bu tür zamanlarda gözü kendisinin işini kolaylaştıracak ona moral
verecek hastane çalışanı, tanıdık birini, arar. Aradığı anda genelde o kişi
karşısına çıkar. Ama sanki tanıdığı bildiği kişi değil de bambaşka biri
oluvermiştir. Hatta bulunduğu konumdan dolayı karşısındakine tepeden bakan,
araya resmiyet duvarını ören bir kişiliğe bürünmüştür. Halbuki sadece işinin
gereğini yaparak bile bu insanların hayır duasını alabilecekken onların kalbini
kırmayı tercih etmiştir.
Bu durum Mevlana hazretlerinin şu sözünü akıllara getiriyor: “Kâbe,
Azer’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah’ın nazargâhıdır.
Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin Kâbe yıkmaktan daha kötüdür.”
Kardeşim, yardımcı olmuyorsan olma! Kalp kırmaya veya
insanları rencide etmeye ne hakkın var? Bir de işin daha da hassas bir kısmı
var. Ya kırdığın kalbin sahibi Allah katında duası makbul olan mazlum biri ise…
Her ne ise bu hamur çok su götürür…
Değinmek istediğim başka bir nokta ise; karşılıksız iyilik
ve kötülük yapana dahi iyilik ile karşılık vermek… Bununla alakalı eskiler ne
de güzel söylemiş:
İyiliğe iyilik her kişinin karı,
Kötülüğe iyilik er kişinin karı.
Bu güzel sözü adeta tescil edercesine yaşanmış bir örneği
sizinle paylaşmak istiyorum. Rahmetli dedem köyde kimin işi düşse hiç bir maddi
beklentisi olmadan sırf Rıza-i İlahi için insanlara yardımcı olmaya çalışıyormuş.
Kapısına gelenleri asla boş çevirmezmiş. Günlerden bir gün dayımların işi bir
köylüye düşmüş. Bu köylü dayımların işini görmeyince onlar da hemen dedeme
koşmuşlar. Dedeme: "Bundan sonra bu şahsın işi sana düşerse kesinlikle
yapmayacaksın." demişler. Dedem bu adamın kim olduğunu sormuş. Öğrendikten
sonra da oğullarına tamam demiş. Gel zaman git zaman aynı şahsın işi dedeme
düşmüş. Dedem de başım gözüm üstüne deyip yardımcı olmuş. Tabi dayımlar bu
durumu hazmedemeyip dedeme:" Hani bu adamın işini görmeyecektin?"
demişler. Dedemin verdiği cevap adeta ders niteliğinde:" Allah(c.c),
rızasını kazanayım diye kapıma nimet gönderiyor. Benden onu geri çevirmemi
istiyorsunuz öyle mi?
Yüce Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyuruyor: ”İyilik ile
kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle
arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”(Fussılet 34)
Şimdi bir karşılaştırma yapalım. Kaçımız balık değil de Halik(Yaradan)
görüyor diye bir şeyler yapmaya çalışıyoruz? Ya da kaçımız, uzun zamandır
görmediğimiz insanlar bize muhtaç olunca hiçbir karşılık beklemeden sırf Allah
rızası için yardımcı olmaya çalışıyoruz. Şunu unutmamak lazım: Bize makam
mevkiyi veren de insanları bize muhtaç eden de Rabbimizdir. Onun bir ‘’Kun Fe
Yekun’’ emri ile her şey tersyüz olur. Biranda
ihtiyaç duyulan değil, muhtaç olan oluverir insan.
Fi Emanillah…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.