İnsanoğlu dünyaya gelmeden evvel yüce yaradan tarafından rızkı tayin edilmiştir. Öyle ki ecelimiz nasıl kesin ise rızkımız da aynı oranda kesindir. Dolayısıyla rızkı verene sırtımızı dayayıp Şair Nesimi’nin : “Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına. Bugün buldum, bugün yerim, Hak kerimdir yarına. Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına, rızkımı veren Hüda'dır, kula minnet eylemem.” sözünü şiar edinmeliyiz. Bu durum sadece insanlar için değil, bütün canlılar için geçerlidir. Hatta hayvanlar ve diğer bütün canlıların rızkı Rabbimizin himayesi altındadır. Bunu da sebepler dairesinde hayata geçirir.
Rabbimiz hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Bilakis herkes ve her şey O’na muhtaçtır. Yeni doğan bebek de, onu büyüten anne baba da, onların ihtiyaçlarını karşılayan hayvanlar da… Mesela bulutun iradesi ve aklı olmadığı halde Allah'ın emri ile dünyada ekilen tüm ekinlerin, bitkilerin ve yaşayan tüm insanların su ihtiyacını karşılar. Yeryüzündeki hiçbir canlının rızkını unutmadan, karıştırmadan, geciktirmeden, yerinde ve zamanında teslim eder. Bunları unuttuğumuz anda çeşitli olaylar ile bize hatırlatır.
Geçenlerde tarlamızın bakımını ve sulamasını yapmak için köye gitmiştik. Gittiğimiz yerde herhangi bir su kaynağı olmadığı için suyumuzu beraberimizde götürmüştük. Suyu araçtan indirirken bir şey dikkatimi çekti. Yaklaşık 20-30 tane arı su bidonlarının kapak kısmından dökülen su damlacıklardan su ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. O an Yüce Allah’ın Kitab-ı Mübin’de zikrettiği arılar beni şöyle bir tefekküre sevk etti. Demek ki onca yoldan buraya bu arıların su ihtiyacını karşılamak için Allah(c.c) bizi sebep kıldı diye düşündüm. Hiçbir rızık endişesi taşımadan ve bize aldırış etmeden suyu içen arıların rızıkları kilometrelerce yoldan onlara ulaştırılmıştı. Çünkü rızkı gönderen ve bizi vesile kılan yüce Allah'tır.
Bir gün ben ve eşim Allah rızası için yaptığımız bir iş münasebetiyle akşam ezanında ancak eve dönebildik. Yorgunluktan ikimizin de bir şey yapacak takati kalmamıştı. Yemeği nasıl yapacağımızı kara kara düşünürken birden kapı çaldı. Hemen ön tarafımızda oturan annem bize yemek getirdi. Tam da yemeği kurup yiyecekken tekrar kapı çaldı. Bu defa da yan tarafımızda oturan amcamın kızı da bize yemek getirmişti. Yemekler de sıradan yemekler değildi tabii. Belki de hazırlamaya çalışsak en az 2-3 saatimizi alacaktı. Sonra eşim ile birbirimize bakakaldık. Sonra dedim ki insan Allah için çalışırsa Allah-u Teala da onu darda bırakmaz. Çünkü rızkı gönderen ve bizi vesile kılan yüce Allah'tır.
Bu ve buna benzer olaylar rızkın Rabbimizin güvencesi altında olduğunu gösteren sadece birkaç örnek. Bunlar gibi daha niceleri var. Ne güzel demiş Hasan Basri: "Kuran’ın iki kapağı arasındakileri okudum. 90 yerde Allah’ın rızka kefil olduğunu gördüm. Sadece bir yerde ise şeytanın insanı fakirlikle korkutacağını gördüm. Ve insanın, Rabbinin 90 yerdeki vâdini unutup şeytanın sadece bir yerdeki yalanına kandığını da gördüm."
Ne karınca zayıf olduğu için aç kalır ne de aslanpençesinin zoruyla karnını doyurur. Rızık sadece Allah'a aittir. Kimi insana az verir, kimine de çok. Ama ikisini de imtihan eder. Az verdiğinden sabır, çok verdiğinden de şükür ister. Az verdiğinde sabır, çok verdiğinde şükredenlerden olmak ümit ve duasıyla...