36,7272
35,1895
2.968,28
Tarihin; tevhid-şirk, hak-batıl mücadelesinden ibaret
olduğu genel kabul gören bir görüştür. Benzer şekilde tarihin, Doğu-Batı
mücadelesi şeklinde geçtiği de söylenebilir. Bu süreçte genelde Batı; savaşın,
kanın, barbarlığın temsilcisi olmuştur. Güce dayalı bir hayat tarzını
benimseyen sarı saçlı mavi gözlü bu ırk, günümüzde de değişik kisveler ile
misyonunu sürdürmektedir. Bu ırkın Müslümanlara yönelik en önemli saldırıları
Haçlı seferleri diye bilinir.
Hıristiyanlık tarihi açısından Antakya önemli bir
kentti. Doğu Başpiskoposluğunun merkezi olan bu şehir Haçlıların hedefindeydi.
Birinci Haçlı seferinde Antakya’yı ele geçiren Haçlılar (1098), Barbar
yüzlerini burada gösterdiler ve şehirde bir Müslüman kıyımı gerçekleştirdiler.
Bu arada Haçlı liderlerinden Baudouin, Urfa’da mukim
Ermeniler tarafından şehri teslim almak üzere davet edildi. Böylece savaşmadan,
Urfa, Haçlıların eline geçti ve burada bir Haçlı Devleti kurulmuş oldu (1098).
Antakya’nın ele geçirilmesi Haçlılar açısından Kudüs’ün
yolunun açılması anlamına geliyordu. Mısır Fatımilerinin elinde bulunan Kudüs,
5 Haziran 1099’dan itibaren kuşatıldı. Şehir Mısır’dan gelecek yardıma
güveniyordu. Ancak yapılan toplu saldırı sonucu Kudüs düştü.
Tarihin tanıklık ettiği en büyük katliamlardan biri
burada yaşandı. Müslümanlar Süleyman Mabedine, Yahudiler de sinagoglara
sığınmışlardı. Ancak Haçlı zihniyetinde mabedlere sığınanları o mabedin
hürmetine bağışlama gibi bir âlicenaplık yoktu. O gün 70 bin Müslüman kılıçtan
geçirildi. Tabi o günkü katliamdan Yahudiler de kurtulamadı.
Katliamın ufak bir özetini, Selman Özkan, Tarihte Bu
Ay’ın 29. Sayısında Raşid Eren'in "Türkler'e Karşı Haçlı Seferleri"
adlı kitabından alıntılayarak yapmış: “Kıtlık ve açlık günden güne pek acıklı
bir hâl almaktadır. Bu sefere katılmış olan Foucher de Chartres adındaki
papazın anlattığına göre haçlılar çevrede yağma etmedikleri bir şey
bırakmadıklarından sonradan gelenler ot, ağaç kabuğu, at, eşek, deve, köpek
hatta fareleri bile yiyorlardı. Son derecesini bulan açlık, zaten ahlâkı zayıf
olan bu topluluğun bütün insanlık duygularını yok etti. Tek imkân olarak
görülen insan etiyle karınlarını doyuruyorlardı. Sefere katılmış olan Richard
de Pelerin bu konu üzerine yazdığı Chanson d'Anlioche (Antakya Destanı) adlı
eserindeki şiirlerden bazıları çok önemlidir. İşte bunlardan biri:
Haydi, şurada ölmüş yatan Türkleri toplayınız,
Tuzlar, pişirirsiniz, pekâlâ yenir onlar.
Kral Tafur: Doğru söylüyorsunuz dedi. Otaktan ayrıldı,
avenesini çağırdı. Toplandıklarında on bin kişiden fazlaydılar. Türkler
yüzüldü, bağırsakları çıkarıldı. Etlerinden haşlama ve kebap yapıldı. Elli ile
yüz bin arasında bir mevcudu kalan haçlılar 15 Temmuz 1099’da Kudüs'e girdiler,
bütün Kudüs'ü kana boyamışlardı. İlk hamlede yetmiş bin Müslüman’ın kılıçtan geçirildiği
Kudüs'te, Cami-i Ömer'e sığınabilen ve içlerinde çok sayıda çocukla kadın
bulunan insanlar dahi öldürüldü. Batılı kaynakların kendi itiraflarına göre;
"Camii Ömer'deki İslam kanı, bir süvarinin dizlerine çıkacak dereceyi
bulmuş ve sokaklar cesetlerle tıkanmıştır."
Bu gibi
katliam özetleri birçok Batı’lı kaynaklara yansımış durumdadır. Örneğin Amin
Maalouf bu sahnelerden birini Fransız Tarihçi Rudolf of Caen’den şöyle
aktarmaktadır: “Askerlerimiz Maarra’da dinsizlerin (Müslümanların) yetişkinlerini
yemek kazanlarında kaynar suyla haşladılar; çocukları şişlere geçirerek
öldürdüler ve sonra da ızgarada pişirip yediler.” (Amin Maalouf, “The Crusades
Through Arab Eyes”; London, al-Saqi Books, bas.: 1984, s. 38.)
Yukarıdaki bilgi ve buna benzer manzaraların işlendiği
Batı’lı kaynakların bir özetini okumak isteyenler Hürriyet Gazetesinin
22.11.2007 tarihli Oben Kırdök’ün “Batının Bilinmeyen Katliamları” başlıklı
yazısına bakabilirler.
Kısacası israil’in Refah’taki katliamının tarihsel
zemini Batı’nın bu barbar tarihine dayanmaktadır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.