36,7272
35,1895
2.968,28
İntihar vakaları, aile cinayetleri, bunalımlar, boşanmalar. kişisel ve
toplumsal şiddet. Psikolojimiz
bozuldu. Baş gösteren sorunlara çözüm
üretemiyoruz. Ya da doğru çözümler sunamıyoruz. Gençler, erkekler, kadınlar, hatta çocuklarda da psikolojik rahatsızlıklar
baş gösterdiğine şahit olmaktayız. Üstüne üstlük yaşadığımız virüs belası, sık
sık tekrar eden depremler, doğal afetler, kuraklık işin tuzu biberi oluyor.
Modernitenin getirdiği egoist,
bencil hayat dayatması zaten insanın kimyasını bozmuşken, algılarda sahte mutlu
yaşamlar, dev bütçeli reklamlarla insana empoze edilip insan maneviyatı
üzerinde büyük tahriplere neden olmuşken, insanın belini doğrultup olaylara
pozitif bakma arzu ve kabiliyeti maalesef yok oluyor. Tüm bu yaşanılanlar
insanları depresyona sokuyor, hayattan soğutuyor. İnsanların rehabilite
edilmesine ihtiyaç var. Yani teselliye, nasihate, sıcak bir dokunuşa bir dosta
gereksinim duyuyorlar. İhtiyaç duyulan
bu boşluk Avrupa ülkelerinde hızla yayılan psikolojik danışma merkezleri ile
doldurulmaya çalışılıyor. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de. Aile terapi Merkezi,
yaşam koçluğu, kariyer psikolojik danışmanlığı, evlilik psiko danışmanlığı,
okul psiko danışmanlığı, kişisel gelişim ve motivasyon merkezleri hızlı bir
şekilde çoğalıyor.
Batı dünyasında
özürlü ve engelli bireylerin iş yaşamına katılmaları ve toplumsal hayata
uyumları için 2004 yılında Smith ve Fess mesleki rehabilitasyon kanunu ile
ortaya çıkan bu kavram. Gelişmekte olan
bütün ülkelerde hükümet programlarına kadar girmiş bulunmaktadır.
Kısaca psikiyatrik
hastalıktan tutunda ruhi bunalımlara kadar birçok alanda psikolojik danışmanlık
ve rehabilitasyon bilimi kullanılıyor.
Elbette bilimsel
çalışmalar kıymetlidir. Psikoloji bilimi değerlidir. Sorun olan şey; insanların
büyük bir hızla bu bilimin konusuna girme nedenleridir. Yapılan inceleme ve araştırmalar neticesinde
maalesef şu husus net bir şekilde görülüyor:
İnsanın fıtratının dışına çıkması, maalesef insana
çok pahalıya mal oluyor. Gözden kaçırdığımız gerçeklik bu. İnsanın en büyük
düşmanı, yine insanın kendisidir. Çok karmaşık ve mükemmel bir şekilde
yaratılan insanın içindeki özü söküp alırsanız onu hiçbir ilaç ve merhemle tedavi
edemezsininiz. İnsanın özü imandır. Allaha olan itimaddır. Amaçsız inançsız bir
insanı dünyanın bütün hazineleri bile mutlu edemez. İçindeki ölüm korkusunu alt
edemez. Hırsını gideremez. Merhametini artıramaz. Şefkatini çoğaltamaz. Tahripkâr
olmasına bozgunculuk yapmasına engel olamaz. Bencil ve açgözlü olmasını
kısıtlayamaz. Yatağa düşmüş bir kanser hastasını teselli edecek yegâne şey
ahrette tekrar dirileceğine olan inançtır. Zulme uğrayan kimsesiz birinin,
kafayı yememek için sığındığı merci ilahi adalettir. Çocuğunu kaybeden bir annenin
gösterdiği sabrın kaynağı, onu diğer dünyada görebilme ümididir. Hâsılı iman
sağlıklı bir bedenin yanında ruhi bir mutluluk için paha biçilmez bir
hazinedir. Üzülecek nokta ise bu hazinemizi atıl bırakıp batının sahte reçetelerine
ve maddi çözümlerine meyletmemizdir.
Rabbimizin şu yüce müjdesini bilmemize rağmen
“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara bir
şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir.” (Yunus 57)
. Üstadın dediği gibi: “İman insanı
insan eder, belki de sultan eder. Küfür insanı aciz bir canavar hayvan eder.”
Psikoloji biliminin faydalarını red etmemekle beraber, kişisel sorunların
merkezinde yatan nedenlerin çoğunun inanç eksikliğinden kaynaklandığını belirtmek
istiyoruz. Galiba, bizden daha çok batı insanı bu gerçekliği fark ediyor ki; İslami
araştırmalarından sonra çoğu İslam’la müşerref oluyor. Avrupa’da islamın çok
hızlı yayılmasının nedeni de budur.
Aradığımız hazineyi
kaybettiğimiz yerde aramalıyız. Vesselam.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.