36,7272
35,1895
2.968,28
İslam, ilahi bir nizamdır. Tüm âlemleri yoktan vereden
Allah, âlemlerin tüm sahip olduklarına ve özelliklerine vakıf olandır. İnsanoğlu
da bu alemde bir parça olup aynı külli kaideye dâhil olandır. Her şeyin
yaratıcısı olan Halikı Rahman âlemlerin ihtiyacına göre nizam ve kaideler
belirlemiştir.
İlahi kaidelere insan ve cinlerin dışında tüm âlemler
severek ve isteyerek dâhil olup hareket etmektedir. İnsanlar ve cinler,
kendilerine verilen cüzi irade dâhilinde hem bir serbestlik hem de imtihan gereği sorumluluk sahibi
olmaktadırlar.
Yaratıcının belirlediği sistem ve kaideler hem insanlar hem
de tüm âlemler için en mükemmel sistem ve kaide oldukları hiç şüphesizdir.
Bunların dışına çıkmak felaket ve bedbahtlık olduğu gibi bu çerçeve dâhilinde
hareket etmek dünya ve ahiret saadetine vesile olmaktır.
Hz. Âdem’den günümüze ve kıyamete kadar devam edecek
mücadele iki saf olup devam edegelmektedir. Saflardan biri hayata ve hayatın
tüm istek ve ihtiyaçlarına ilahi pencereden bakarken ellerindeki kıyas ölçüsü
sağlam ve sabit olduğu için hem sıfır hata payıyla ölçmekte hem de sağlıklı
karar verebilmektedir. Batıl penceresinden hayata bakan saf ise hep bataklıkta
bocalamakta, dünya ve ahirette sorun ve acıdan başka bir şey hediye etmemiş
etmeyecek.
Birçok hastalık gibi ırkçılık hastalığı da tarihten günümüze
ve kıyamete kadar devam edecektir. Bu hastalığın kaynağını öğrenmek için tarihe
bakmak gerekir. Tarihe bakınca bugünü okumak ve değerlendirmek daha kolay
olacaktır. Irkçılık hastalığının değişik versiyonları vardır. Bu hastalıkların
temel kaynağı bir olduğu için tedavisi de temelde aynıdır, birdir. İslam ve
İslam Peygamberi bu hastalıklara çare olacak kesin ve kalıcı reçeteyi bu ilahi
fermanla göstermiş:
“Allah katında Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir
üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah
derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah
derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takva iledir.”
Üstünlük
insanın çalışması ve kesbiyle olan durumlarda olabilir eğer olacaksa. Bir dahli
olmadan, kendisine verilenlerden dolayı ne övünme ne de eziklik söz konusu
değildir. Yaratıcı tarafından verilenler bir nişane bir ayet olduğu için kabul
ve şükür lazımdır.
Irkçılık
hastalığı bazen ırk ile bazen ten ile bazen de yer ile olabilmektedir. Tarihte
bu hastalığın her çeşidi insanlar arasında olagelmiş. Ancak bu hastalığın
hiçbiri bir değer ifade etmediğinden birer hastalık olup ayaklar altındadır.
Son
zamanlarda Avrupa da yaşananlar bize bir kez daha gösterdi ki, mimsiz
medeniyetin (medeniyet kelimesinin ilk
harfi mimdir. Bu mim kaldırdığımızda geriye alçaklık manasına gelen deniyet
kalmaktadır) temsilcisi olan batı,
aslında kendi iç alemlerinde olanı dışa yansıtmaktadırlar. Ve bilge kral Aliya
izzetbegoviç’in dediği gibi: “Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü
refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan akıttığı gözyaşı ve
çektirdiği acılar üzerine kuruludur”
Son olarak
şunu söylemek gerekir ki, herkes her sistem beslendikleri kaynaktan aldıklarını
dışa yansıtmaktadır. Son iki asırdır Müslümanlar asıl kaynaklarını bırakıp
batıl kaynaklardan beslendikleri için ırkçılık hastalığı her çeşidiyle aramızda
yeşerip boy saldı. Oysaki insanları bir tarağın dişleri gibi gören islam
devletinin çatısı altında Bilali Habeşi, SelmaniFarisi, Süheybi Rumi Cebani
Kürdi diğer kardeşleriyle beraber huzurlu bir hayat sürmüşlerdi.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.