"Tarih: Şimdiki zamanı ortaya çıkarmış olan bir geçmiştir."
Tarih, bugünü hakkıyla yaşayıp yarına hazırlama hafızasıdır. Bu hafızanın canlı tutulup muhafaza edilmesi şüphesiz büyük önem arz etmektedir. Ancak bu birikim iki tarafı keskin bir bıçak misalidir. Yerinde, tadında muhafaza edilmesi de bir o kadar önem arz etmekte.
İnsanları hayata bağlayıp besleyen, yerine göre koruyup kollayan damar tarihtir, geçmiştir. Tarih bilinci tüm dönemlerde insanların önem verdiği temel konulardan biri olmuştur. Bununla ilgili özel birimler, bu birimlerde görev alacak insanlar tahsis edilmiş. Kimi zamanlar devasa kaynaklar bu işe aktarılmış, akademiler, enstitüler bu işle ilgili kurulup hizmet vermiş.
Bazı zamanlar kimi toplumlarda bu bilinç hakkıyla oluşup, bunun neticesinde belirlenen hedefler yakalanıp müreffeh bir hayat yaşanmaya başlanmış. Bazen de günümüzde olduğu gibi tarih bilinci ifrat ve tefrit duvarlarını zorlamış, ne yaşanan zaman istenilen şekilde dolu dolu yaşanmış ne de gelecekle ilgili elle tutulur hesaplar yapılabilmiş.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da itidal üzere olmak tasvip edilendir. Yokluğu kadar aşırısı da zarar olan bir bilinçtir tarih bilinci.
Maalesef günümüz İslam toplumlarında tarih ve tarihten alınacak dersler her geçen gün biraz daha azalmakta. İşin özü gün be gün yok olurken sadece işin kabuk kısmıyla enerjimiz tüketilmektedir. Bu iş elbette ki, kendiliğinden oluşan durum değil. Nesillerimizin şanlı geçmişlerini ya tamamen unutmaları veya başka mecrada hatıra getirmeleri için birileri uğraş vermektedir.
Bu çalışmanın neticesinde İslam toplumunda “kabul edilmiş çaresizlik” durumu meydana geldi. Yaşanan zaman ve oluşmuş bugünkü dünya düzeninin hep var olduğu veya bunun değiştirilmesinin mümkün olmadığı duygusu kalplerimizi çevrelemiş bulunmaktadır. Oysaki yaşadığımız bu kara asrın insanlık tarihiyle kıyaslandığında ne kadar basit olduğu görülecektir. İslam toplumunun bir daha dirilemeyeceği, Müslümanların tekrar ayağa kalkamayacağı düşünülen öyle dönemler olmuş ki; bugünle kıyaslandığında günümüz Müslümanlarının aslında o kadar da kötü bir durumda olmadıkları görülecek. Moğollar, Haçlılar dönemi bunun en güzel örnekleridir.
Asıl çalışma her şeyden önce toplumlarımızın üzerindeki bu ümitsizlik toprağını atabilmek ve tarihleriyle bir kez daha tanıştırabilmektir. Bunu yapmadığımız müddetçe hakikat karşısında hiçbir değer ifade etmeyen güçlerin hedef tahtasından kurtulamayacağız. Her gün birilerimiz veya kurumlarımız bunların saldırılarına maruz kalacak. Her saldırının neticesinde hayaller biraz daha yıkılacak.
Bu sebepten bilelim ki ihtiyaç duyduğumuz kuvvet inancımızda, tarihimizde mevcuttur. Yeter ki tarihin sayfaları üzerindeki tozları temizleyecek öncüler, âlimler, entelektüeller yetiştirelim ve nesillerimizi tarihiyle buluşturalım.
Bunu yaparken başka bir hataya düşmemek için de uyanık olmak gerekir. Tarihimizle tanışalım derken tarihe gömülüp kalmamak lazım. Belki de birileri bu tuzağa düşmemizi isteyecek. Hatta o yönde gayret edecektir. Tüm enerjimiz önceki nesillerin başarılarını tekrarla geçirmemizi, onların hayatlarını, ilham kaynaklarını günümüze uyarlamama yönündeki bir hata da tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitmek, anın kıymetini bilmemektedir.
Devletler, hareketler, hatta ve hatta fertler, duraklamaya, enerjilerin tüketilmesine sebep olan geçmişte yaşama hastalığı ile mücadele etmeyi temel işlerden saymaları gerekir. Aksi takdirde duraklama, gerileme ve mücadele sahnesinden silinme kaçınılmaz olacaktır.
Bir miras olan, bir yaşam kaynağı olan geçmişi yeni nesillere açacak kanallar açmak kadar geçmişe çakılıp kalmayı önleyecek bir bilinç verilmesi gerekir. Aksi takdirde hayatın ta kendisi olan anı dolu dolu yaşamak, geleceğe umut olacak projeler akim kalacaktır.