35,9979
34,5383
3.005,99
“Muhammed
Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte hareket edenler saldırgan kâfirlere karşı
çok çetin ve tavizsiz, birbirlerine karşı ise çok şefkatli ve merhametlidirler.
Sen onları hep rükû ve secde eder halde görürsün. Onların gayesi Allah’ın lütuf
ve rızasına nail olmaktır. Alametleri ise alınlarındaki secde izleridir.”
(Fetih:48/29)
İnsanlık tarihi boyunca dava erleri, Kur’an’ın
da bahsettiği ve övdüğü bazı özelliklere haiz olmuşlardır.
Fetih suresinde bizzat Allah tarafından örnek ve model olarak
sunulan dava adamlarının birinci en somut özellikleri, kâfirlere karşısı haşin
ve tavizsiz, Mü’min kardeşlerine karşı ise son derece merhametli ve şefkatli
olmalarıdır.
Zor, zahmetli, meşakkatli ve çileli dava yolunda ilerleyen dava adamları,
her türlü bıkkınlık, yorgunluk, tehdit, boykot, eza ve işkence gibi sıkıntılara
aldırış etmeden yürürler. Kardeşleri içinde karşılaştıkları problemleri
kardeşliğe zarar vermeden çözme yoluna başvururlar.
Kardeşleri
tarafından bir ezaya maruz kaldıklarında ise şefkat ve merhamet şuuruyla
hareket ederler. Kibir, Bencillik ve nefret gibi kötü hasletleri hayatlarında
görmek mümkün değildir. Sahip oldukları tüm engin hoş görü ve samimi
diyalogları sadece mü’min kardeşleri içindir.
Mealini
verdiğimiz ayette örnek olarak anlatılan dava adamlarının ikinci özellikleri
ise gıpta uyandıran teslimiyet ve ibadetlerdir. “Onları hep rükû ve secde eder halde görürsün.” Büyük bir titizlikle ifa ettikleri farz ibadetlerinin yanında
kendilerini Allah’a yaklaştıracak nafileleri sürekli ve bilinçli bir şekilde
ifa ederler.
Rükû ederler, secde
ederler, ilim ve sohbet meclislerinde sürekli bir yere sahiptirler. Zikir ve dualar
dillerinden asla düşmez, her durumda ibadet halindedirler.
Bu dava adamlarının herkes gibi onların da günlük işleri özel yaşantıları
vardır. Ancak bu bahsettiğimiz durumlar onların hayatlarındaki değişmeyen
halleridir. Yani onlar günlük tüm işlerini Allah’ı görüşüyormuşçasına rükû ve
secdedeymiş gibi ibadet bilinci ile yaparlar.
Bu örnek yaşantılarıyla onlar, geçici dünya hayatı içerisinde
asıl hedef ve maksatlarını da ortaya koymuş olurlar. Onların tek bir amacı
vardır; “Allah’ın ikram ve rızasına nail
olmak.” Yapılan tüm İslami çalışmaların, Akıtılan terlerin, Çekilen
çilelerin, Uykusuz geçen gecelerin, yapılan sohbetlerin, tertip edilen programların,
tüm say ve gayretlerin tek amacı Allah’ın rızasıdır.
Allah’ın
Tevrat ve İncil’den sonra Kur’an’da da kıyamete kadar gelecek tüm müminlere
örnek olarak sunduğu son özellik ise dava adamlarının samimiyetlerinin ve
ihlâslarının nişanı olan alınlarındaki secde izidir. “Alametleri ise alınlarındaki secde izleridir.” Diye buyuruyor rabbimiz.
Bu
özelliklere sahip olan dava adamı görüldüğünde Allah’ı hatırlatan kişi haline
gelir ve yüce mertebe olan “Allah Dostu”
makamına yükselir.
Dava
adamları, tüm çalışmalarının karşılığını sadece rabbinden bekleyen adamlardır.
Bilsinler, Görsünler, Desinler, Övsünler
diye yapmazlar. Reklamcılık, vitrincilik ve gösteriş ve abartılı tavırlar
onların kişilikleriyle uyuşmaz. Onlar, görünmeyen kahraman olmayı tercih eder.
‘Allah görsün yeter’ anlayışı temel felsefeleridir.
Zor, zahmetli ve Çileli işlerin tümü onların omuzlarındadır.
Zorluklara katlanmayı, dava uğruna çile çekmeyi ibadet kabul ederek karşılarlar.
Her zorlu işin
başında, her yükün altında, her tehlikenin ortasında onlar bulunur. En çok
onlar koşar, en çok onlar ter döker. Ama en az konuşur ve en az onlar bilinir.
Allah’ım! Bizleri
İslam davasına gönül veren, omuz veren ve ömür veren dava adamlarından eyle.