36,3883
34,4830
2.965,07
Dua,
Kulun Rabbini tanıyarak O’nun yüceliği, sınırsız ve sonsuz kudreti karşısında
kendi acizliğini, zayıflığını ve güçsüzlüğünü itiraf etmesi, derin bir sevgi ve
saygı içinde O’ndan yardım niyaz etmesidir. Allah’ın birliğini dile getirme ve
O’nu övgüyle anma hem bir zikir hem de duadır. Allah’tan af dilemek,
merhametini niyaz etmek gibi manevi isteklere ve dünya ile ilgili dileklere de
dua denir. İnsanın Cenâb-ı Hakk’a kulluğunu, bağlılığını dile getirmesi, Onsuz
olamayacağını, O yardım etmeden hiçbir şey yapamayacağını belirtmesi de bir
duadır.
Dua, güçsüzün güçlüye iltica edip sığınması,
Hastanın doktoruna yalvarması ve fakirin zengin olanın kapısında dilenmesidir.
Dua, Aciz, fakir, çaresiz ve hasta olan insan oğlunun zaaflarının farkına varıp
itiraf etmesidir. Kulun, Allah’a dua etmesi had ve hududunu bilmesi demektir.
Ayeti kerimede “Rabbinize yalvara yakara ve sessizce dua edin. Çünkü O haddi
aşanları sevmez.”
Dua,
kulun Allah’a bağlılığını en güzel şekilde dile getirdiği için Peygamber
Efendimiz tarafından ibadetin özü sayılmıştır. (Tirmizî,
Daavât 1) “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin” âyetiyle,
Cenâb-ı Hakk’ın duaya verdiği önemi pek açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
İşte
bunun için Allah Teâlâ kendisine dua etmemizi yani kendisine olan bağlılığımızı
sunmamızı, O’nun saltanatının ihtişâmı karşısında kendi yoksulluğumuzu ve
hiçliğimizi itiraf etmemizi istemektedir. Bu âlemi, dünyayı, dünyadaki hayat
mucizesini, hayatımızın devamı için yarattığı sonsuz nimetleri için kendisine
şükranlarımızı sunmamızı emretmektedir.
Dua,
kulun çok sevdiği rabbiyle perdesiz ve aracı olmaksızın konuşması ve bir araya
gelmesidir. Bu açıdan baktığımızda dua en ulvi makamlardandır. Allah’u Teâlâ kullarını dua etmeye davet
etmiştir. Ayeti kerimede “Rabbiniz
şöyle buyurdu: Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim.” Diye
buyurmaktadır. Bundandır ki aziz
peygamberimiz ” Dua ibadetlerin özüdür”
diye buyurmuştur.
Rabbimiz, başka bir ayeti kerimede şöyle
buyurmuştur: Kullarım beni senden soruyorlarsa ben onlara çok yakınım. Dua ettikleri
zaman ben onlara icâbet ederim. Onlar da bana icâbet etsinler! Bana iman
etsinler ki böylece doğru yolda olanlardan olsunlar."
Rabbimiz bizim için; "kullarım" diyor. Bu
ne büyük bir şereftir. Allah, “Kullarım!” buyurarak bizi kendisine izâfe ediyor.
Bu şerefin, bu yakınlığın, bu ünsiyetin yanında ibadetlerin meşakkati ne değer
ifade eder ki? Bunu duyan bir Müslümanda yorgunluk, meşakkat kalır mı?
Şereflerin belki en yücesi. Kullarıma söyle Peygamberim! diye bizi üçüncü
şahıs zamiriyle de kullanmıyor üstelik Rab-bimiz bizi kendisine muhatap kabul
ediyor, bize yöneliyor ve bizzat kendisi, bizim sorularımıza cevap verme
lütfunda bulunuyor. Yakınım diyor, siz bana dua edince ben anında icâbet
ederim diyor.
Dua, manevi bir kalkandır.
“Darda kalanların, kendisine yalvardıkları zaman duasını kabul eden ve
onları sıkıntıdan kurtaran kim?” (Neml sûresi, 62)
Darda
kalan, sıkıntıya düşen, tehlikeyle karşı karşıya kalan kimsenin
tutunacak bir dal araması, dalların en sağlamı ve sığınılacak limanların en
kuytusu olan Cenâb-ı Hakk’ın himâyesini dileyerek O’na yalvarıp yakarması
insanın tabiatında vardır. Fıtrat
kanununun işlemesi için, Allah’u Teâlâ, kulunun
duayı hiç ihmal etmemesini, başına gelecek belâyı beklememesini istemektedir.
Dünyalık işlerimiz, meşguliyetlerimiz, nimetler içinde yüzmemiz bizi duadan
gafil etmemelidir.
Sözün
özü: Allah’u Teâlâ kendisine dua
etmemizi, dua ederken sessizce yalvarıp yakarmamızı istemekte,
dua edenlerin duasını kabul edeceğini, özellikle darda
kalanların yalvarıp yakarmalarını kabul buyuracağını bildirmektedir.
Rabim
tüm dualarınızı kabul etsin.
Selam ve dua ile