36,5671
34,7377
2.955,16
Dünyevi sermayemizi ve Ticari hesaplarımızı büyük titizlikle takip
ederiz. Kuruşu kuruşuna hesaplarız. Ticaret hata ve ihmal kabul etmez deriz.
Sermayemizi kaptırmamak ve kara dönüştürmek için gece gündüz hesap kitap işiyle
meşgul oluruz. Mal varlığı çoğaldıkça daha çok dikkat ederiz. Zarar etmemek
için muhasebeciler tutarız. Yani tedbiri elden bırakmaz, işimizi sıkı tutarız.
Geceleri hesap kitap yüzünden gözümüze uyku girmez. Yatınca rüyalarımızın
konusu yine dükkân, ticaret, hesap ve kitap olur. Kısmen doğru olan ve olması
gerekende budur.
Dünyevi işlerimizde bu kadar hassas ve titiz davranan
bizler, uhrevi işlerimizde maalesef bu kadar hassas olmuyoruz. Uhrevi kayıp ve
zararlarımızı telafi edebileceğimizi zan ederek ihmalkâr davranıyoruz. Bizim için en büyük sermayenin ömür olduğunu
unutuyoruz. Ahireti kazanmak için bir kereliğine verilen ömrümüz hususunda
savurgan ve müsrif davranıyoruz. Akıp
geçen yıllara aldırış etmiyoruz. Oysa
ömür zan edildiği gibi çok uzun değildir.
Seksen yıl yaşayan birinin ömrünü hesapladığımızda,
kullanılan zamanın ne kadar kısıtlı olduğunu göreceğiz. Ömrünün yarısından
fazlası uyku, yemek ve benzeri ihtiyaçlarla geçiyor. Çocukluk dönemini ve ömrün
son demlerinin misafirleri olan elemler, hastalıklar, yorulan ve işlevsizleşip
hayattan kopma derken, sadece ömrünün çok az kısmını kullanabildiğini
görüyoruz.
Bizler ömür sermayemizle ticaret etmeye, fani olanla
ebedi olanı kazanmaya gelmişiz. Her gün eriyen ömür sermayemizin hesap kitabını
yapmalıyız. Kazandığımız dünyalıklara seviniyor, ama heba olan zamanımıza
seviniyoruz. Oysa ömrünü Allah’ın rızasına uygun geçirmeyen, helal dairde
yaşamayanlar telafisi mümkün olmayan bir zarar içindedirler.
Halimiz sermayesi bu olan adamın hali gibidir.
Sıcak bir yaz günü adamın biri buz satıyor, bir yandan
da bağırıyordu:
Sermayesi tükenen adama yardım edin! Sermayesi ‘buz’ olan adama
yardım edin! . Zira ‘BUZ’ durmadan eriyip yok oluyordu. Oradan geçmekte olan büyük veli CÜNEYD-İ
BAĞDADİ hazretleri bu sözleri duydu ve bir an durakladı, düşünmeye başladı.
Yavaş-yavaş beti-benzi sarardı ve olduğu yere yığılıp kaldı.
Etrafına insanlar toplandı ve bir süre sonra CÜNEYD-İ BAĞDADİ
hazretleri kendine geldi.
Ne oldu sana böyle dediler?
Oda cevap verdi:
Tükenmekte olan adamın bahsettiği ‘BUZ’ değil, benim ‘ÖMRÜM
’dür.” der. Evet, eriyen buz değil ömrümüzdür.
Burada hemen aklımıza asr süresi geliyor.
Rabbimiz “Asra ( zamana) and olsun ki, Muhakkak ki
insanlar zarar ve ziyandadır”
buyuruyor.
Rabbimiz
insanın içinde yaşadığı, amellerini içinde gerçekleştirdiği zamana yemin
ediyor. Sonrada insanların kayıpta,
ziyanda ve hüsranda olduğunu söylüyor.
Öyleyse,
o, zamanı iyi değerlendirmeyen, zamanını kullukta kullanmayan, zamanını hayırda
geçirmeyen insanların kayıpta olduklarını söylüyor. Asır süresi; kayıp ve
kazanç açısından zamanın çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Öyleyse zamanı kullukta kullanan kişi
kazançtadır, zamanı, o, zamanı verenin razı olmadığı yerlerde kullananda ziyan
ve hüsrandadır. Zaman bizim için en
büyük sermaye değil midir? Zaman,
kulluğumuz için en büyük fırsat değil midir?
O halde zamana dikkat. Çünkü zamana da etkin değiliz. Biz onu
kullukta kullansak ta kullanmasak ta zaman durmuyor akıp gidiyor. Zamana söz geçiremiyoruz, beş dakikalığına
zamanı durdurma imkânına sahip değiliz.
Yani zaman bizim değildir emanettir.
Zamana etkin olan, Zaman sermayesini bize veren de cenabı haktır.
Her gün son günümüz, her
nefes son nefesimiz, her gece son gecemiz olabilir. Aman dikkat ömür
sermayemize dikkat edelim ziyan ve zarar girmeyelim.
Selam ve dua ile
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.