35,9979
34,5383
3.005,99
Bir zamanlar, Hz. İsa (As.) bakmış ki,
İsrâiloğullarının dört tarafı yıkık. Allahın peygamberlerini öldürmüşler,
kitaplarını, dinlerini tahrif edip, vahiden habersiz bir hayatın mahkûmu
olmuşlar, Allahın dinini, Allahın yolunu terk edip kendi heva ve hevesleri
öncülüğünde bir hayata yönelmişler. Zülüm, haksızlık, anarşi, rüşvet, faiz,
içki ve fuhuş gibi dinen haram olan her türlü mel’anetin müptelası oluvermişler. Bu kötü vaziyeti görünce, büyük bir üzüntüyle
şöyle seslenmişti. “Allah yolunda bana kim yardımcı olacak? Şu düzeni bozuk
dünyayı imar etmek, kötü gidişatı değiştirmek için girişeceğim mücadelede kim
bana destek olacak? Allah’a dâvet, Allah’ı insanlara duyurma yolunda, Allah’ın emirlerini
uygulama konusunda kim bana yardım edecek? Demişti.
Bugün Hz. İsa (As.) dünyaya tekrar teşrif etseydiler. Gördükleri
karşısında hayretler İçeresinde kalarak “Allah yolunda kim bana yardımcı
olacak” diyeceğinden en ufak bir kuşkumuz yoktur.
Tarih tekerrürden ibarettir gerçeğine bir
kez daha şahit oluyoruz.
Bugün gördüklerimiz ve duyduklarımız
karşısında kalbimizin en derinliklerinden acı bir ah çekiyoruz. Dört tarafımız
yıkık, , manevi depremlerin kıskacında süren bir hayat, dermanı bulunamayan ve hep
kanayan manevi yaralar, sonu gelmeyen ihtilaflar, boşluklara savrulan gençlik, çiğnenen
değerler ve ahlaki çöküntülerin hüküm sürdüğü bir toplum.
Can, mal ve nesil emniyetinin kalmadığı,
ardı arkası kesilmeyen cinayetler, zirve yapan yüz kızartıcı suçlar, seri
boşanmalar, dağılıp paramparça olan yuvalar ve Ümitsizliğin kâbus gibi üzerimize
çöktüğü bu zamanda ah çekmek yetmiyor, ağlamak ve feryat etmek lazım.
Allah’a
isyan sayılan fiillerin, ortalığı kasıp kavurun büyük günahların, akidevi
saplantı ve nefes kesen ihtilafların bataklığına batmış, Birbiriyle boğuşan,
tekfir eden ve birbirini reddeden islam ümmetinin haline ağlamamak, ah çekmemek
mümkün-müdür.
İslam topraklarında yaşanan toplu
katliamlarla yerin altı toplu mezarlara, yerin üstü de yetimhanelere dönüştü.
Kabir kazmak, ağıtlar yakmak, gözyaşı dökmek, göğe yükselen feryatlar ise hazin
halimizin en acı tercümanlarıdır.
Maalesef, bugün hangi taraftan bakarsanız
bakın, toplum olarak tam bir çöküntü yaşıyoruz. Büyük enkaz yığınları altında
kan kaybedip, can çekişiyoruz. Ümitsizliğin feryadıyla adeta ölüp ölüp
diriliyoruz.
Bu ürkütücü manzaralar karşısında
kelimler mızrak gibi boğazımıza saplanmış. Bu soğuk ve dondurucu manevi
kışların zemheririni iliklerine kadar his etmeyen var mıdır acaba?
Tüm bunlardan da acı olanı; Yaşanan bunca
hadiseye rağmen, peş peşe gelen ilahi ikazlar, depremler, salgınlar,
kuraklıklar ve sel felaketleri karşısında irkilmeyen, görmeyen, duymayan ve
ayılmayan vurdumduymazlığımız ve İlahi azap ve ikazları doğal afet diyerek,
insanları uyutan gafillerin varlığıdır. Konuşmayı,
şikâyet etmeyi, sitemde bulunmayı, sorumluluktan kaçmayı kendilerine ahlak
edenlerin varlığı da acı üstüne acı katmaktadır.
Buraya kadar sıraladıklarımız abartı değil,
her birimizin dilinden dökülen acı itiraflar ve acı gerçeklerdir.
Bugün insanlığın çektiği ıstırap, acı,
yıkım ve döktüğü gözyaşlarının ana kaynağı ve baş müsebbibi ilahi öğretilerin
hayatın içinden sökülüp atılmasıdır. Rabbiyle barışık olmayan, hükümlerini
arkalarına atan, vahiyle bağını koparan hiçbir kavim iflah olmamıştır. Dün,
İsrail oğullarının, bugün ise Müslümanların içine düştükleri durum bunun en
somut örneğidir.
Rabbimiz; biz inananlara sesleniyor, “Ey İnananlar! Allah'ın (dininin)
yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa, Havarilere: “Allah’a giden yolda
yardımcılarım kimlerdir?” deyince, Havariler: “Allah’ın dininin yardımcıları
biziz” demişlerdi. ( saf 14 )
Sözün özü: İnancın yönetmediği, söz
sahibi ve hükümferma olmadığı bir dünya hiç kimse için güvenilir bir dünya değildir.
Selam ve dua ile