36,7272
35,1895
2.968,28
Müslümanlar,
İslam kaynaklı bir hayat yaşadıkları dönemlerde, yeryüzünün muktedir hâkimi ve
heybetli toplumu olmuşlardır. Allah’a yakışır bir kulluk icra ettikçe, cenabı Allah’ta
vaat ettiği maddi, manevi güç ve imkân ikram bulunmuştur. Böylece İslam ümmeti,
Yeryüzünde adaleti, erdemliği, güzel ahlakı, kardeşliği tesis etmiş, güven ve
huzurun teminatı olmuştur. Bu üstün güç, hiç şüphesiz Müslümanların sayı
çokluğundan ve maddi güçlerinden kaynaklanmıyordu. Gücün kaynağı; sağlam
imanları, tevekkül ve teslimiyetleriydi. İnançlarını öncelikli ve en mühim
mesele olarak görüp, Allah’ın dinine bağlanıp, kitabıyla ciddi bir diyalog kurmalarıydı.
Onları; Yeryüzünün adil halifeleri, padişahları,
valileri ve sultanları kılan güç imanlarıydı.
Müslümanlar;
Allah’ın dinine hizmette yarıştıkça dünya ayaklarına serildi, Doğunun ve
batının egemen gücü oldular. Hayatı, iman ve cihat olarak kabul eden
Müslümanlar, ayaklarına serilen dünyalıklara iltifat etmediler. Onlar, Allah
yolundaki ölümü en büyük saadet, hayatlarının merkezine ibadet, sadakat ve
ihlası koydular. İslam’ı anlatarak
değil, yaşayarak öğretitiler. Onlar için inanç, dil ile ikrar, kalp ile tasdik
amel ile tatbikti. Bu inanç ve akide onları çıkılması güç noktalara getirdi.
Müslümanların gurur ve iftiharı olacak Muazzam bir medeniyet ve kültür miras
bıraktılar.
Peki değişen ne oldu acaba. Dünkü
Müslümanları yardımıyla aziz kılan Allah, bugün, neden Müslümanlara yardım
etmiyor, medeniyetler miras bırakan Müslümanlar neden bugün, kıymetsiz,
kuvvetsiz ve heybet sizdirler? İslam
aynı İslam, peygamber aynı peygamber, kitap aynı kitaptır. İnanç kaynaklarından
hiç birisi değişmemiş, aynı ayetleri okuyup, aynı peygamberi dinliyoruz. Ne
değişti de Müslümanlar bu hazin duruma düştü.
Evet,
İslam aynı İslam, ama biz aynı Müslümanlar değiliz. Atalarımız İslam’ı
yücelterek yüceldiler, Allah’ın dinini aziz kılarak aziz oldular. Bugün
dilimizle haykırdığımız inancımızı hayatımıza yansıtmıyoruz. Hal ve
hareketlerimiz, uygulamalarımız, anlayışlarımız, giyim kuşamımız, ticaretimiz
ve akrabalıklarımız açıkça İslam’la çelişmektedir. Hep söz Müslümanı olarak
kalıyoruz, sözlerimizin ispatı olacak eylemden uzak bir hayat yaşıyoruz.
Evlerimiz, Sokak ve çarşılarımız günahkârların ve namazsızların istilasına uğradı,
memleket maneviyatsızlık cehenneminde cayır cayır yanıyor. Bu acı manzaralar
karşısında Müslümanlar kör ve sağırdırlar. Dünkü Müslümanları harekete geçiren
ayetler artık bize tesir etmiyor.
Meselenin sırrına gelince: Dünkü Müslümanlar Dünyayı ayakları altına, biz başımızın üstüne koyduk, onlar dünyayı
ceplerine, biz kalbimize indirdik. Onlar dünyayı araç, biz amaç edindik, onlar
mala köle, biz efendi olarak baktık. Onlar, Ölümü kurtuluş, biz ise kâbus
olarak gördük, onlar ölüme koşarak gittiler, biz ise ölümden kaçacak yer aradık.
Sonuç olarak onlara izzet sancağı, bize zillet elbisesi.
Resulüllah (sav) buyurdular ki: "Size saldırmak
üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan canavarlar gibi, birbirlerini
çağıracakları zaman yakındır." Orada bulunanlardan biri: "O gün
sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu: "Hayır," buyurdular.
"Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı hiçbir
kıymeti olmayan çer-çöpler gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden korkunuzu
çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!" "Zaaf da nedir ey
Allah'ın Resulü?" denildi. "Dünya
sevgisi ve ölüm korkusu!" diye buyurdular. ( Ebu Davud)
Selam
ve dua ile
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.