36,7272
35,1895
2.968,28
Uzun bir
aradan sonra tekrar sizlerle hasbihal etme fırsatı veren Rehber Gazetesi
yetkililerine sonsuz şükranlarımı sunuyorum. İşgal ettiğimiz bu yerin hakkını
vermek için mücadele edeceğiz. Mücadeleyi kazanmak için Rab Teala’ya niyazlarda
bulunuyorum.
Aradan
geçen bunca zamana nispeten yazıma sorularla başlamak istiyorum. Soru dediğimiz
meşguliyetler, zihnimizi geliştirmeye ciddi etki ettiği gibi beyin jimnastiğine
de verdiği tesir maazzamdır. Bu da hem kendim hem de siz değerli okuyucular
için iyi olacağını düşünüyorum.
Soruların
içeriğini de kopya verecek değilim herhalde, bi zahmet biraz daha okuyup
sorulara kendiniz ulaşın. Kendi becerilerimiz ile
ulaştığımız soru ve sorunlarımıza daha pratik çözümler bulacağımıza inanıyorum.
Bu
soruları kalu bela’dan günümüze getirmeye gerek olmadığı gibi çok edebi
sözcüklerle de lafı eveleyip gevelemeye gerek yoktur. Çok sade ve anlaşılır olmalı
ki, ait olduğu yere gelebilsin.
Buyurun
başlayalım…
“Ben Kimim?
Amacım nedir? Neyin olması ve oluşması adına gayret gösterir, hangi amaç ve
gaye için çalışır ter dökerim?
Ben; kimi,
neyi, niye ve neden savunma ya da sahiplenme ihtiyacı duyarım? Ben; kimde, kendi
benliğimi bulur başka yerde arama ihtiyacı hissetmem? Beni; kimin yaşantısı,
kimin bakış açısı, kimin fikir ve düşüncesi ilgilendirir?
Ben;
bendeki beni, gözaydınlığım-geleceğim olan çocuklarımı, ailemi, gençliğimi,
memleketimi, hemşerilerimi, yarının yöneticileri olacak gençleri, çocukları
hatta ve hatta yetişkinleri bile bu kötü devirde kime teslim edebilirim,
edebiliriz?”
Bu
yazılanlar sana yabancı değilse farkındasın/farkındayız demektir. İnancıma,
ahlakıma, yaşantıma ve tarzıma zıt olan bir şeyi hiç kimse zorla dayatamaz.
Buna fırsat veremem, vermeyelim, vermemeliyiz. Bu istisnasız herkesin değişmez
kuralıdır diye düşünüyorum. Bizler; zamanın kötü olduğunun farkındayız. Ama
zamanın kötü olması bizlerin de kötü olması ya da kötülüğe göz/kulak kapatma gereksinimini
gerektirmiyor.
Tüm
bunlara bakıldığında ve bir elekten geçirme ihtiyacı olduğunda, sanki bir
yerlerde büyük bir sıkıntı var gibime geliyor. Bu sıkıntı da milletin içinde
kalmış kokuşmuş vaziyette büyüyor.
Sebebi de
tüm bu soruların cevapları müspet yönde olduğu halde icraat kısmı menfi olup
süreci tıkamaktadır. Burda yaptığımız, binbir zorlukla dereyi geçip bir avuç
suda kendimizi zorla boğdurmaya çalışıyoruz.
Aslında,
biz kendimize dünyayı zindan ediyoruz. Korkmamamız gereken kişilerden korkuyor,
güvenmememiz gerekenlere güveniyor, adam olmayanlara adam muamelesi yapıyoruz.
Diğer taraftan da; hizmet edenlere, Allah'tan korkanlara, zalime diz çöktürüp,
mazlumun gözündeki yaşı silenlere, saygıyı hak edenlere gereken hak ve saygıyı
göster(e)miyoruz. Bu da Rab Teâlâ'nın, kulları üzerindeki müjdeyi geçiştiriyor.
Yani ne yapıyorsak bizler kendimize yapıyoruz. Kim hakediyorsa ona hak
vereceğiz. Saygımıza, methimize layık değil ve hak etmiyorsa (velev ki
kardeşimiz de olsa) o saygı ve değeri vermeyeceğiz. Bu şekilde hem kendimize
hem de karşıdakine iyilik etmiş oluruz. Biz bunların bilincinde olursak, hakkaniyeti
arayan birer haklı isek çok uyanık olmamız şart.
Bizler
uyanık olduğumuzda yöneticilerimiz de kendilerini silkeler, kendilerine
gelirler. Bizler ne isek bizleri temsil edecek olanlar da bizden olmak
zorundadırlar.
Bizler
dirayetli bir duruş sergilediğimizde yöneticilerimiz de o duruşa saygı
göstermek zorunda olacaklar. Şundan emin olabiliriz ki, hiç kimse halkı
karşısına alıp başarılı olamamıştır. Halk; kim olduğunu, amacını, imanını
kısacası halk tabiriyle kırmızı çizgisini bilirse onu kimsenin
geç(e)meyeceğinden emin olabilirsin.
Dik
duruşlulara selam olsun...
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.