Mevlid Kandili 2023 yılında da her yıl olduğu gibi
milyonlarca Müslüman tarafından heyecanla bekleniyor. Hicri takvime göre,
Mevlid Kandili 26 Eylül Salı (yarın) idrak edilecek.
Müslümanlar için önemli olan "Mevlid Kandili ya da
Veladet Kandili" Hazreti Muhammed'in doğumu olarak kabul ediliyor. Bu özel
gecede tüm Müslüman alemi ibadetlerini eksiksiz şekilde yerine getirmek için
hazırlıklar yapacaklar. Dualar edilecek, Allah'ın verdiği nimetlere
şükredilecek.
Mevlid; doğum zamanı, doğulan yer ve zaman anlamına
gelmektedir. Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğduğu
geceye Mevlid Gecesi denir. Bu gece Rebiülevvel ayının on ikinci gecesidir.
Son Peygamber Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem), peygamberler halkasının sonuncusudur. Ondan sonra peygamber
gelmeyecektir. İnsanlığın kurtuluşu O’na indirilen kitaba (Kur’an-ı Kerim’e)
inanmak ve sünnetine tabi olmaktan geçer. Bu münasebetle bu şerefli Peygamberin
dünyaya teşrifinin yıl dönümünde O’nu anmak, anlamak, sünnetini yaşamak ve
yaşatmak her Müslümanın üzerinde daimî bir vazifedir.
Müslümanların, İslam ümmetinin, hatta tüm insanlığın ahlak
ve adalet rehberi Hazreti Muhammed’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tanımaya,
anlamaya ihtiyacı vardır. O aziz önder her gün, her saat, her an gündemde
olmalıdır. Bilinmesi, tanınması için çaba sarf edilmelidir. Dünya
Müslümanlarının izzeti ve kurtuluşu; Hazreti Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) yoluna sımsıkı sarılmak ve aralarında İslam kardeşliğini yeniden
tesis etmekten geçmektedir.
Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) soyu
Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek
soyu şu şekildedir:
Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi
Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b.
Mâlik, b. Nadr, b. Kinane, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar,
b. Maadd, b. Adnan.
Bütün kaynaklar Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem), Adnan'a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında,
ittifak halinde bulundukları gibi Adnan'ın da İsmail (Aleyhisselam) b.
İbrahim'in (Aleyhisselam) soyundan geldiğinde müttefiktirler.
Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) on
dokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; Hazreti İsa'nın (Aleyhisselam)
muasırıydı.
İsa (Aleyhisselam) ile Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem) arasındaki fetret devrinin 600 yıl oluşu da bunu ayrıca doğrular.
Maadd, babası Adnan'ın vefatından sonra, Kâbe hizmetini
üzerine almış ve Mekke Hareminden hiç ayrılmamıştır.
Adnan da; babası Üded'in vefatından sonra Kâbe hizmetini
üzerine almış, Kâbe'ye meşinden örtü örttürmüş, Mekke Haremi'nin yıkılan sınır
taşlarını da dikmiştir.
"Gerek baba ve gerek ana yönünden, en temiz ve en şerefli bir aileye mensuptur"
Mekke halkının Kureyş diye anılması, Hazreti Muhammed'in
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) on ikinci kuşakta yer alan ve ilk kez Kureyş
lakabıyla anılan atası Nadr b. Kinane'den dolayıdır. Kur'an-ı Kerîm'de
açıklandığına göre, kendileri, Hazreti İbrahim'in (Aleyhisselam) soyundan gelme
torunlarıdır. Hazreti Muhammed de (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onların
arasından seçilerek, onlara peygamber gönderilmiştir.
Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); Kureyş kabilesi
içinde, gerek baba ve gerek ana yönünden, en temiz ve en şerefli bir aileye
mensuptur. Bunu, bizzat hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamışlardır:
"Yüce Allah; İbrahim oğullarından, İsmail'i seçti.
İsmail oğullarından, Kinane oğullarını seçti. Kinane oğullarından, Kureyş'i
seçti. Kureyş'ten, Hâşim oğullarını seçti. Hâşim oğullarından da, beni
seçti." Ben, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib'im!"
Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) annesi Âmine binti Vehb, b. Abdi Menaf, b. Zühre, b. Kilab, b.
Mürre'dir.
Zühre; Hâşim oğullarının ataları olan Kilab oğlu Kusayy'ın
kardeşi olduğuna göre, Hazreti Âmine'nin soyu, kocası Hazreti Abdullah b.
Abdulmuttalib'in soyu ile Mürre b. Kilab'da birleşir.
Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) isimleri ve künyesi
Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi
isimleri ve künyesi hakkında şu ifadeleri kullanmıştır: "Benim birtakım
isimlerim vardır: Ben Muhammed'im! Ben Ahmed'im! Ben Mâhî'yim ki Yüce Allah,
küfrü benimle yok edecektir! Ben Hâşır'ım ki insanlar, kıyamet günü benim
izimce haşr olunacaklardır! Ben Âkıb'ım ki benden sonra peygamber yoktur!"
Ben rahmet peygamberiyim! Ben savaşlar peygamberiyim!"
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Kur'ân-ı
Kerîm'de dört kere Muhammed ismi ile bir kere de Ahmed ismi ile anılır.
Muhammed; övülmeye layık hasletleri çok olan, Ahmed ise en çok övülen veya en
çok hamd ve şükür eden, ya da bu hasletlerle anılan zât manalarına gelir.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); en çok Muhammed ismi ile anılmış,
Muhammed ismini kullanmıştır.
Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğumu
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); Fil yılında,
Rebiülevvel ayının 12'nci Pazartesi günü, tanyeri ağarırken, Şı'b'daki
evlerinde doğdu.
Riyaziyecilere göre; doğum tarihi şemsî aylardan Nisan
ayının yirmisine rastlamış, Mısırlı Mahmud Felekî Paşa da, bunun Milâdî 571
yılı 20 Nisan Pazartesi gününe rastladığını hesapla doğrulamıştır.
Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğduğu ev:
Şı'b'da, Hâşim'den Abdulmuttalib'e kalan, ondan da Peygamberimizin (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) babası Hazreti Abdullah'ın hissesine düşen ev olup,
"Mevlid Sokağı" diye anılan Ebu Talib Şı'b'ı caddesinde, Leyl
sokağındaydı.
Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğumu
gecesinde, Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifa Hatun da hazır bulunup ebelik
etmiştir.
Peygamberimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üç yaş büyük
olan amcası Hazreti Abbas da Hazreti Âmine'nin bir oğlan çocuğu doğurduğu haber
verilince, annesinin sabahleyin kendisini elinden tutup oraya götürdüğünü,
Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evlerinin ortasında yattığı yerde
döşeğine ayağıyla vurduğunu hâlâ görür gibi olduğunu ve orada bulunan
kadınların kendisini onun üzerine çekip "Öp kardeşini!" dediklerini
bildirir.
"Abdullah b. Abdulmuttalib'in bir oğlu doğdu"
Hazreti Aişe'den rivayet edildiğine göre; Mekke'de,
ticaretle uğraşan bir Yahudi Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
doğduğu gece, doğuşuna alâmet olan yıldızın doğduğunu görmüş, katıldığı Kureyş
meclislerinden bir mecliste: "Ey Kureyş cemaati! İçinizden, bu gece çocuğu
doğan oldu mu?' diye sormuştur. 'Vallahi, bilmiyoruz!' yanıtı üzerine Yahudi,
'Ey Kureyş cemaati! Size söylediğim şeyi ezberleyiniz! Bu gece, bu âhir zaman
ümmetinin peygamberi doğmuştur! Onun iki küreği arasında, üzerinde tüyler
bulunan kırmızımtırak bir ben de vardır!' dedi. Meclistekiler, Yahudi'nin
sözlerinden hayrette kalarak meclisten dağıldılar. Onlardan her biri, evlerine
varınca, Yahudi'nin söylediklerini ailelerine haber verdiler. Bazılarına,
aileleri; "Abdullah b. Abdulmuttalib'in bir oğlu doğdu. Kendisine,
Muhammed ismini verdiler." dediler.
Onlar, o günden sonra, Yahudi'nin evine gidip; "Bizim
içimizde bir çocuk doğduğunu duydun mu, öğrendin mi?" dediler. Yahudi:
"Ben size onun doğduğunu haber verdikten sonra mı, yoksa önce mi
doğdu?" diye sordu."Önce doğdu!" dediler. Dileği üzerine,
kendisini Hazreti Âmine'nin evine götürdüler. Yahudi, Hazreti Âmine'den, oğlunu
yanına çıkarmasını istedi; çıkarıldı. Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) arkasındaki peygamberlik hâtemini görünce, Yahudi bayıldı. Ayıldığı
zaman, kendisine "Yazıklar olsun sana! Ne oldu sana?" dediler.
Yahudi, "Vallahi, artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti! Ellerinden
Kitap da gitti! Bu, İsrail oğullarının öldürüleceklerine ve bilginlerinin de
itibarlarının kalmayacağına verilmiş bir hükümdür! Araplar, peygamberlikle,
büyük bir izzet ve şerefe erecekler! Ey Kureyş cemaati! Sevininiz! Vallahi,
siz; haberi doğudan batıya kadar ulaşacak bir atılım ve yenme gücüyle
güçleneceksiniz!" dedi.
"Ahmed'in doğumunda doğacak olan yıldızı, bu gece doğdu!"
Medineli Müslümanlardan şair Hassan b. Sabit der ki:
"Ben, yedi sekiz yaşlarında, duyduklarımı kavrayabilecek, boylu boslu bir
çocuktum. Bir gün, Yesrib'de (Medine'de) bir Yahudi'nin köşk üzerinden en
yüksek sesle, 'Ey Yahudi cemaati!' diyerek bağırdığını işittim. Yahudiler,
etrafına toplanınca, ona: 'Allah cezanı versin! Ne oldu sana?' dediler. O da:
'Ahmed'in doğumunda doğacak olan yıldızı, bu gece doğdu!' dedi."
İbn İshak, "Hassan b. Sâbit'in torunu Saîd b.
Abdurrahman'a, 'Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldiği
zaman Hassan b. Sabit kaç yaşında idi?' diye sordum. Saîd, 'Hasan, altmış
yaşında idi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) da, elli üç yaşında iken
Medine'ye geldi.' dedi. Demek ki Hasan, o Yahudi'nin söylediğini yedi yaşında
iken işitmiş." demiştir.
Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğduğu gece yaşanan bazı mucizeler
Hazreti Âmine'nin bildirdiğine göre Peygamberimize
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ne hamileliği sırasında ne de onu dünyaya
getirirken hiçbir zahmet çekmemiş ve o doğarken de doğu ile batı arasını
aydınlatan bir nurun kendisinden onunla birlikte çıktığını görmüştür.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğarken,
çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini yere dayamış, başını semaya
kaldırmış olarak doğmuştur.
Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğunca, geleneğe
göre sabaha kadar üzerine kapatılan çanağın yarılarak, yarığından kendisinin
gözlerini semaya diktiği görülmüştür.
"Doğrusu, biz bunun gibi bir çocuk görmedik!"
denilmiştir.
Şeytan; hayatında koparacağı dört çığlıktan birisini, bu
kutlu doğum gecesinde koparmıştır.
İran baş kadısı ve din adamı Mubezan, rüyasında; birtakım serkeş
develerin bir sürü yürük atları önlerine katarak Dicle ırmağını geçtiklerini,
İran topraklarına yayıldıklarını görmüştür.
Save gölünün suyu çekildi
Save gölünün suyu çekilmiştir. Sava Gölü, İran’da başkent
Tahran’ın 125 km güneybatısında bulunan Sava kasabasının sınırları içinde yer
alır. Sava Kasabasının ise 58 km doğusunda bir coğrafi konuma sahiptir. Göl
tarihte Havz-ı Sultan ismiyle de meşhurdur. Gölün boyu 45 km, eni 6 ile 10 km
arasındadır. Derinliği ise ortalama 10 m civarındadır. Suyu çok tuzlu ve
acıdır. Gölü besleyen akarsular ise Karaçay ve gölle aynı ismi taşıyan Sava
Nehri’dir.
Küçük bir denizi andıran Sava Gölü, tarihte Mecusîler
açısından mukaddes sayılan bir konuma sahipti. Zira Mecusîlerin geleneksel
ayinlerinin yapıldığı kutsal bir yerdi.
Sava gölü, Resul-i Ekrem Efendimizin doğduğu gece, onun
peygamberliğini haber veren bir çok hâdiseden biri olarak, sularını çekmiş ve
tamamen kurumuştur. Dönemin İran Kisrası Nûşirevan bu durum karşısında korkuya
kapılarak ünlü Mecûsi âlimi Mubezan’a durumun araştırılmasını emretmişti. İslâm
tarihi kaynaklarına göre göl, uzun bir müddet sonra tekrar dolmuştur.
İran’ın Müslümanlar tarafından fethinden sonra, Sava Gölünün
civarı ve Sava kasabası, ilim merkezlerinden biri olmuş, birçok âlimin
yetişmesine beşiklik etmiştir. Kasaba, yörede sahip olduğu kütüphanesiyle
ünlüydü. Ancak Moğol saldırısında yakılarak tahrip edilmiştir.
Kisrâ’nın sarayının on dört şerefesi düştü
Semave vadisini su basmıştır.
İran’da hüküm süren Sasaniler devletinin kralı olan
Kisrâ’nın ünlü sarayı, Peygamberimizin doğduğu gece sallanarak tahrip olmuş ve
on dört şerefesi düşmüştür.
İranlıların bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşgedeleri
sönüvermiştir! [86] İstahrâbâd’da bin senedir yanması devam ettirilen ve
söndürülmeyen, Mecusîlerin taptıkları ateş, Peygamberimizin doğduğu gece
sönmüştür.
"Muhakkak, bu oğlumun hal ve şanı yüce olacaktır!"
Hazreti Âmine, Peygamberimizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
dünyaya getirdiği zaman, Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dedesi
Abdulmuttalib'e: "Bir oğlan torunun doğdu. Gel de, gör onu!" diye
haber saldı. Abdulmuttalib, o sırada Kâbe'nin yanında, Hicr'de, oğlu ve
kavminden bazı kimselerle birlikte oturuyordu. Müjdeci, ona; "Âmine bir
oğlan çocuğu doğurdu!" diye haber verince Abdulmuttalib çok sevindi ve
hemen ayağa kalkıp yanındakilerle birlikte Hazreti Âmine'yi görmeye geldi.
Torununa baktı.
Hazreti Âmine hamile iken düşünde gördüğü şeyleri; kendisine
neler söylendiğini ve koyacağı isim hakkında ne emir verildiğini
Abdulmuttalib'e anlattı. Abdulmuttalib torununu bir kumaş parçasına sarılmış
olduğu halde kucağına alıp Kâbe'ye girdi. Orada, Allah'a dua ve ihsanından
dolayı şükranını arz ettikten sonra, onu annesine gönderdi. Oğlu Ebu Talib'e
de; "Bu, benim sana, yanında bulundurup üzerine kanat gereceğin
emanetimdir. Muhakkak, bu oğlumun hal ve şânı yüce olacaktır!" dedi.
"Gökte Allah'ın, yerde de halkın onu övmelerini istedim!"
Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğumunun
yedinci günü, dedesi Abdulmuttalib develer, davarlar kestirerek Mekke halkına
üç kez yemek yedirmesini, oğlu Ebu Talib'e emretti.
Ayrıca, Mekke mahallelerinden her mahallede develer
kesilerek bırakıldı. Onlardan insanların, kurtların, kuşların yararlanmalarına
engel olunmadı.
Kureyşliler, ziyafetten sonra; "Ey Abdulmuttalib!
Doğumu sebebiyle bize ikramda bulunduğun bu oğluna ne isim taktın?" diye
sordular. Abdulmuttalib, "Muhammed ismini taktım!" dedi. Kureyşliler:
"Ne için, aile halkının, atalarının isimlerinden birini takmaya özen
göstermedin de Muhammed ismini taktın?" diye sordular. Abdulmuttalib,
"Gökte Allah'ın, yerde de halkın onu övmelerini istedim!" dedi. (İLKHA)



