Yıllar içinde çıkarılan yasalar ve Yargıtay'ın bu konudaki çelişkili gibi görünen kararları, durumu daha da karmaşık hale getirmiştir. Ancak Yargıtay'ın son yıllardaki emsal niteliğindeki kararları, bu durumdaki vatandaşlar için önemli bir umut kapısı aralamıştır.
Yasal Durum ve Vergi Mükellefiyeti
Yargıtay kararlarının temelinde yatan en önemli prensip, zorunlu sigortalılık ilkesidir. 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’na göre, esnaf ve sanatkârlar, vergi mükellefiyetlerinin başladığı tarihten itibaren Bağ-Kur sigortalısı olmak zorundadırlar. Bu, otomatik olarak başlayan bir sigortalılıktır. Ancak, idarenin bu tescili yapmaması veya sigortalının bu konuda bilgi sahibi olmaması nedeniyle birçok kişi, yıllarca Bağ-Kur primi ödemeden vergi mükellefi olarak kalmıştır.
Yargıtay, bu durumun kişisel bir tercih veya ihmalden kaynaklanmadığını, devletin tescil görevini yerine getirmemesinden kaynaklandığını kabul etmektedir. Bu nedenle, vergi kaydıyla belgelendirilen ticari faaliyetin, aynı zamanda Bağ-Kur sigortalılığı için de bir başlangıç noktası olarak kabul edilmesi gerektiğine hükmetmektedir.
Mahkeme Kararlarının Temelini Oluşturan Süreçler
Vergi kaydıyla Bağ-Kur tescilinin sağlanması, 2000 yılından önceki dönemler için daha kolaydır. Özellikle 20 Nisan 1982 ile 4 Ekim 2000 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan süreç, yargı kararları açısından kritik öneme sahiptir. Yargıtay, bu dönemde vergi kaydı, esnaf ve sanatkârlar sicil kaydı veya ilgili meslek odası kaydı bulunan kişilerin, zorunlu sigortalılık kapsamında olduğunu ve bu kayıtlara dayanılarak sigortalılıklarının tespitine karar verilebileceğini belirtmektedir.
Ancak, 4 Ekim 2000 tarihinden sonra yapılan yasal düzenlemelerle (4956 sayılı Kanun) bu hak büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Bu tarihten sonra Bağ-Kur'a kayıt yaptırmayanların sigortalılığı, ancak kayıt ve tescil yaptırdıkları tarihten itibaren başlamaktadır. Bu nedenle, 2000 öncesi ve sonrası dönemler için mahkeme kararları ve yasal süreçler farklılık göstermektedir.
Yargıtay'ın Emsal Kararları ve Dava Şartları
Yargıtay'ın birçok emsal kararı, vergi mükellefiyeti olan fakat Bağ-Kur kaydı olmayan kişilerin hizmet tespit davası açarak sigortalılıklarını tescil ettirebileceklerini ortaya koymuştur. Bu tür davaların açılabilmesi için temel şart, vergi mükellefiyetinin belgelerle ispatlanabilmesidir.
Mahkemeler, davacıdan ilgili vergi dairesi kayıtlarını, işyeri açılış-kapanış belgelerini, ticari defterleri ve vergi levhası gibi evrakları talep eder. Davanın temel amacı, davacının belirttiği tarihler arasında kendi adına ve bağımsız olarak ticari faaliyet yürüttüğünü kanıtlamaktır. Mahkeme, bu kanıtları yeterli görürse, ilgili dönemin Bağ-Kur sigortalılığı olarak sayılmasına karar verir. Bu karar sonrasında sigortalı, tescil edilen dönemin prim borcunu ödeyerek o dönemi hizmet süresine ekleyebilir.
Dava Süreci ve Pratik Adımlar
Vergi kaydına dayanarak Bağ-Kur tescili davası açmak için izlenmesi gereken adımlar şunlardır:
-
Gerekli Belgelerin Toplanması: Vergi dairesinden vergi mükellefiyeti başlangıç ve bitiş tarihlerini gösteren belgeler, ticari sicil kayıtları ve varsa esnaf odası kayıtları temin edilmelidir.
-
Davanın Açılması: Yetkili İş Mahkemesi'nde, Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) karşı "Bağ-Kur Tescil Davası" açılmalıdır. Dava dilekçesinde vergi kayıtları delil olarak sunulur ve ilgili dönemin sigortalılık süresine sayılması talep edilir.
-
Hukuki Destek: Bu tür davalar hukuki uzmanlık gerektirdiğinden, bir avukattan yardım almak sürecin daha sağlıklı ilerlemesini sağlar. Avukat, dava dosyasını doğru bir şekilde hazırlar ve Yargıtay'ın emsal kararlarına atıfta bulunarak davanın lehine sonuçlanma ihtimalini artırır.
-
Mahkeme Kararı Sonrası: Mahkeme kararı olumlu sonuçlanırsa, karar SGK'ya bildirilir ve sigortalının o döneme ait prim borçları hesaplanır. Sigortalı, bu borçları ödeyerek hizmet süresini tamamlar ve emeklilik başvurusunda bulunabilir.
Vergi Mükellefiyeti ile Bağ-Kur İlişkisinin Güncel Durumu
Günümüzde vergi mükellefiyeti başlangıcı ile Bağ-Kur kaydı arasında otomatik bir eşleşme sistemi bulunmaktadır. Bu sayede, 1 Ekim 2008 tarihinden sonra vergi mükellefi olan kişilerin Bağ-Kur tescilleri, vergi daireleri tarafından SGK'ya otomatik olarak bildirilir. Bu sayede, gelecekte bu tür davaların sayısı azalacaktır.
Ancak, geçmişe dönük hak kaybı yaşayanlar için dava yolu hala geçerlidir. Özellikle 2000 yılı öncesinde vergi kaydı olan ancak Bağ-Kur'a tescilini yaptıramayanlar için mahkeme kararları, geçmiş hizmetlerini kazanma ve emekliliklerini erkene çekme fırsatı sunmaktadır.
Yargı Kararlarının Çiftçiler ve Şirket Ortakları Üzerindeki Etkisi
Benzer bir durum, zorunlu tarım sigortası kapsamındaki çiftçiler ve şirket ortakları için de geçerlidir. Yargıtay kararları, tarımsal faaliyetini veya şirket ortaklığını vergi kaydı, Ziraat Odası veya Ticaret Sicil kayıtları ile ispatlayan kişilerin, tescil yaptırmasalar dahi ilgili dönemin Bağ-Kur sigortalılığı olarak kabul edilebileceğini belirtmektedir.
Bu, sadece esnaf ve sanatkârlar için değil, aynı zamanda vergi kaydı veya ilgili meslek kuruluşu kaydı olan her bağımsız çalışan için emsal teşkil eden bir durumdur. Ancak her durumda, hak kaybının ispatı ve zorunlu sigortalılık statüsünün mahkemece tespiti için dava açılması gerekmektedir.
Kazanılmış Hak ve Dava Yolu
Vergi kaydı olup Bağ-Kur'a kayıt yaptırmayanlar için mahkeme kararları, temel olarak kazanılmış hak ilkesine dayanmaktadır. Vergi mükellefiyeti, kişinin ticari faaliyette bulunduğunun en somut kanıtıdır ve bu faaliyet, zorunlu olarak sigortalılığı da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, devletin tescil görevini yerine getirmemesinden doğan mağduriyetin giderilmesi için yargı yolu açıktır.
Ancak, her davanın kendi özel koşulları bulunmaktadır ve başarı şansı, sunulan kanıtların gücüne bağlıdır. Bu nedenle, dava açmadan önce tüm belgelerin eksiksiz bir şekilde toplanması ve bir hukuk uzmanından danışmanlık alınması büyük önem taşımaktadır.

