İslam fıkhında trafik kurallarına uymanın hükümlerini
açıklayan Diyanet Bir-Sen üyesi Molla
Cüneyt Özmen, ölüm veya yaralanmayla sonuçlanan trafik kazalarında verilmesi
gereken diyetleri ve şekilleri hakkında bilgi verdi.
İslam fıkhında, trafik kuralları gibi fert ve toplum yararına olan konulara celb-i mesâlih, bunlara zarar getirecek şeylere ise def'ül medare veya def'ül deraye denildiğini belirten Özmen, "Bu iki kavrama dayanarak İslam hukukunda bunlara fayda sağlayacak ne varsa uyulması, zarar verecek durumların da ortadan kaldırılması gerekir. Dolayısıyla trafik kurallarına uymak ferdin ve toplumun yararına olan bir hal ve harekettir, bir kaide ve kuraldır. Bu kaide kurallara uymak herkese gereklidir. Aksi takdirde kişi hem topluma hem de kendine zarar vermiş olur." dedi.
"İslam; kişinin canını, aklını, dinini, malını ve
namusunu koruma altına almıştır"
Trafik kurallarına uymayı bir insanlık hukuku olarak
nitelendiren Özmen, "Tabi ki bu hukuka tahakkuk eden bazı müeyyideler
vardır ve bu görevliler tarafından uygulanmaktadır. Nihayetinde bu kuralları
ortaya koyanlar elbette toplumu ve ferdi düşünerek yapmışlar. İslam, bu
kuralları beş esasa göre değerlendirmiştir. Bu kuralların ortada olma nedeni
ise canını, aklını, dinini, malını ve namusunu korumadır. Dolayısıyla bu
kurallara uyduğumuzda bunların hepsini korumuş ve uygulamış oluruz. Aksi
takdirde cana ve mala kastetmekle beraber kişinin psikolojisinin bozulmasına da
neden oluruz." ifadelerini kullandı.
Kurallara uymamanın müeyyidelerine değinen Özmen, "Söz
konusu kurallara rağmen kişi bildiğini yaparsa cezai müeyyide uygulanır. Bu
cezai müeyyidelere baktığımızda kısas veya diyet vardır. İslam dininde kasten
adam öldürmek kısas, hatayla olursa diyet gerektirir. İslam fıkhında bilerek
öldürmenin diyeti 100 devedir. Eğer hata ise bunun yarısı söz konusu olabilir.
Dolayısıyla bunun karşılığını karşı tarafa vermesi gerekir. Yani bir zarar
oluşmuşsa hasar gören aracın yapılması ve masrafının karşılanması İslam dininde
mevcut olan hükümlerdir." şeklinde konuştu.
"İnsanların hak ve hukuku ancak müeyyidelerle telafi
edilebilir"
Özmen, "Maalesef örfümüzde 'kazadır ne olmuş, herkes
yapar' denilmektedir. 'Herkes kaza yapar' demek meşrudur anlamına gelmez,
herkes hatasının cürmünü cezasını çekmesi gerekir. Aksi takdirde caydırıcılık
söz konusu olamaz. Trafik kuralları araçların yanı sıra yayalar içinde
geçerlidir. 'Ben yayayım istediğim gibi caddeye çıkarım' görüşü elbette söz
konusu olamaz. Trafikte hatalı sollamalar yapmak kazaya sebebiyet verir ve bu
da insanların hak ve hukukunu ihlaldir. Bu da ancak müeyyidelerle telafi
edilebilir. Aksi takdirde bu kazaların önüne geçmek söz konusu değildir."
diye belirtti.
Hata diyerek meselenin basite alınmaması ve belirlenmiş
yerleşik trafik kurallarına uyulması gerektiğini dile getiren Özmen, bu konunun
toplumun her kesimini ilgilendiren bir husus olduğunun altını çizdi.
Özmen, "Yani 'memur görmüyor' veya 'mobese çekmiyor'
düşüncesiyle hareket etmek yanlıştır. Bu şekilde hem kendimize hem de topluma
zarar vermiş oluruz. Bunu bilinçli yapanın cehennemlik olması söz konusu ama
yanlışlıkla yapılan kazanın cezası vardır ve bunun da dünyada verilmesi
gerekir. Aynı zamanda karşı taraftan helallik istenmesi lazım. Aksi takdirde kul hakkıyla Allah’ın huzuruna
gidilemez, çünkü affı yoktur." dedi.
"Alınan tazminatlar caizdir"
Yaralanmalardan dolayı alınan tazminatları da ele alan
Özmen, bu tazminatların caiz olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Bilindiği üzere bu tazminatlar sigorta acenteleri
tarafından karşılanmaktadır. Meydana gelen söz konusu sakatlanma veya araçta
oluşan maddi hasarın telafi edilmesi İslam dininde de mevcuttur. Nitekim mü'min
mü‘mini öldüremez, ancak hatayen olabilir. Buna da köle azat etme, iki ay üst
üste oruç tutma gibi bazı müeyyideler vardır ve varislerine veya yaralıya diyet
vermelidir. Örneğin kasten öldürmenin diyeti 100 deve ise hatayen ölüme
sebebiyet vermenin diyeti 50 deve diyebiliriz. Tabi ki diyet ödemesinde fark
vardır. Bunun için de bilgisi olan insanlara yani ulemaya gidilir."




