Şeyh Said Kimdir?
Şeyh Said, 1865 yılında Piran'da (bugünkü Diyarbakır'ın Dicle ilçesi) dünyaya geldi. Nakşibendi tarikatının önde gelen isimlerinden Şeyh Mahmud Fevzi'nin oğlu olarak yetişti. Küçük yaşlardan itibaren dinî eğitim alan Şeyh Said, Erzurum ve Bitlis'teki medreselerde eğitimini sürdürdü. Çok dilli bir eğitim alarak Arapça, Farsça ve Türkçe'nin yanı sıra Kürtçenin Kurmanci ve Zazaki lehçelerine hakim oldu.
Şeyh Said Nakşibendi Tarikâtı Silsilesi / Silsile-i Nakşibendi Hâlidi Palevi
Şeyh Said Efendi'den devam eden Nakşibendi Tarikatı Silsile-i Sâdât'ı şu şekildedir:
Muhammed bin Abdullah
Ebu Bekri’s-Sıddiyk
Selman-ı Farisî
Kâsım bin Muhammed
Cafer-i Sadık
Bayezid-î Bistamî
Hâce Ebû’l Hasan Kharakânî
Şeyh Ebû Aliyyini'l Fârmedî
Hace Yûsuf Hemedânî
Hace Abdülhâlık-ı Gucdüvânî
Hace Ârif-i Rivgerî
Hace Mahmûd İncir-i Fağnevî
Hace Ali-i Râmitenî
Hace Muhammed Baba es-Semmâsî
Hace Şeyh Emir Külâl
Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârî
Şeyh Alâeddîn Attâr
Şeyh Yâkûb-u Çerhî
Hace Ubeydullah-ı Ahrâr
Şeyh Muhammed Zâhid
Şeyh Derviş Muhammed es-Semerkandi
Şeyh Hâce Muhammed Emkenekî
Şeyh Muhammed Bâki Billah
İmâm-ı Rabbânî Şeyh Ahmed Fâruk Serhendî
Şeyh Muhammed Ma’sûm Serhendî
Şeyh Muhammed Seyfüddîn-i Farukî
Şeyh Nur Muhammed Bedvânî
Şemseddin Cân-ı Cânân Mazhâr
Şeyh Abdullah ed-Dehlevî
Mevlânâ Hàlid-î Bağdâdî
Şeyh-ul Meşayih Seyyidina Ali Es-Sebdi Palevi Diyarbekiri
Şeyh Mahmud Fevzi Efendi Palevi
Şeyh Muhammed Said Efendi Palevi
Şeyh Ali Rıza Efendi Palevi
Şeyh Muhammed Emin Efendi Palevi
Bir Entelektüel ve Din Adamı Olarak Şeyh Said
Şeyh Said sadece dini ilimlerde değil, çağının siyasi ve sosyal meselelerine de hakim bir aydındı. Osmanlı'nın son dönemlerinde İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu yakından takip ediyor, bölgedeki gelişmeleri analiz ediyordu. Bu dönemde İstanbul, Kahire ve Şam gibi önemli merkezleri ziyaret ederek geniş bir vizyon edindi. Zengin bir aileden gelmesine rağmen mütevazı yaşamı ve halkla iç içe oluşu onu bölgede saygın bir figür haline getirdi.
Şeyh Said Kıyamı
Birinci Meclisin Bitlis milletvekili Yusuf Ziya tarafından aşiretler arasındaki tanınmışlığı ve sözünün geçmesi nedeniyle gizli Kürt İstiklal Komitesine ("Azadi" örgütü) üye yapıldı. 1924 yılında Yusuf Ziya tutuklandı. Örgütlenmeyi itiraf eden Yusuf Ziya Bey, Cibranlı Halit, Hasananlı Halit, Hacı Musa ile birlikte Şeyh Said'in de adını verdi. Doğu illerindeki aşiretleri dolaşan Şeyh Said, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal'in dinsizliğinden, çıkarılan yasalar ile İslamiyetin, nikâh, ırz ve namusun, Kuran'ın ortadan kalkacağından, ağaların ve hocaların idam edileceğini veya sürüleceğinden bahseden propagandalar yaptı. Kayınbiraderi Albay Cibranlı Halit'in adamları Cemiyet-i Akvam'a haber vereceklerini, bölgede devletin askeri güçlerinin bulunmadığını ve kolayca bölgeyi ele geçirebileceklerini söyledi.
Cumhuriyete ve devrimlere karşı bir ayaklanma fetvası hazırlayarak devrimlere destek verenlerin canları ve mallarının helal olduğunu yazdı. Fetvayı aşiretlerin ileri gelenlerine gönderdi. Varto'daki Hormek aşireti devlet yanlısı olduğu için ayaklanmaya uymayacaklarını açıkladı. Şeyh Said ifade vermek için Bitlis Harp Divanı'na davet edildiğinde yaşlı ve hasta olduğu için ifade vermeye gitmeyince ifadesi Hınıs'ta alındı. Diyarbakır, Çapakçur, Ergani ve Genç illerinde bir ay kadar dolaştıktan sonra 13 Şubat 1925 tarihinde Piran'daki kardeşinin evine yerleşti. Piran'da jandarmanın 5 suçluyu tutuklama girişimi üzerine çıkan çatışma sebebiyle ayaklanma hareketi planlanandan önce başladı.1924 Ekim ayından yakalanacakları güne kadar hükûmetle haberleşmekte olan bacanağı Kasım Bey (Kasım Ataç) tarafından ihbar edilmiştir.Genç Hâdisesinin (Şeyh Said İsyanı) bastırılmasından sonra "Şark İstiklal Mahkemesi"nde yargılanıp idama mahkûm edildi.
Şeyh Said Kürt Teali Cemiyeti üyesi miydi?
Şeyh Said’in, Kürt Teali Cemiyeti üyesi olduğuna dair bugüne kadar hiçbir belge ortaya konulamamıştır. Kürdistan Teali Cemiyetinin tespit edilebilen üyelerinin listesi bilinmektedir ve bu listede Şeyh Said’in ismi yoktur. Ayrıca, Şeyh Said'de, Şark İstiklal Mahkemesi'nde 'Kürdistan Teali Cemiyeti' ile ilişkisinin olmadığını kendisi açıklamıştır. Ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen 'Azadi Örgütü' üyelerinin isimlerini içeren listede de Şeyh Said'in ismine rastlanmamıştır. Mevcut belgeler, Azadi Örgütü’nün, ayaklanmanın hiçbir safhasında, hiçbir rolünün olmadığını da kanıtlamaktadır. Naci Kutlay'ın, Fehmi Efendi’nin anılarından alındığını kaydetdiği bilgilere göre "Şeyh Said’in isyan haberini duyan Diyarbakır'daki 'Azadi üyeleri' şaşkına dönerler. Hiç kimsenin bundan haberi yok. Azadi üyesi Dr. Fuat, Liceli Fehmi Efendi'den Şeyh Said'i isyandan vazgeçirmesini, kabul etmediği takdirde onu öldürmesini ister. Ancak isyan durdurulamayınca, Azadi örgütü harekete ulusal bir renk vermek için Kürtler ve Kürdistan adına bildiriler bastırılıp dağıtırlar."
Milli Mücadele Döneminde Şeyh Said
Kurtuluş Savaşı yıllarında Şeyh Said, Anadolu'daki direniş hareketine destek verdi. Ancak yeni rejimin kurulmasıyla birlikte, Lozan Antlaşması'nda Kürtlerin haklarının göz ardı edilmesi ve takip eden yıllarda uygulanan asimilasyon politikaları onu derinden yaraladı. Özellikle 1924'te hilafetin kaldırılması ve Şeriye Mahkemeleri'nin lağvedilmesi, bölgede büyük bir infiale yol açtı. Şeyh Said, bu gelişmeleri İslami değerlere ve Kürt kimliğine yönelik bir tehdit olarak gördü.
Kürdistan İstiklal Komitesi ve Özgürlük Mücadelesi
1924 yılında Erzurum merkezli olarak kurulan Kürdistan İstiklal Komitesi (Azadi Örgütü), bölgedeki aydınlar, askerler ve din adamları tarafından oluşturulmuştu. Örgüt, Kürtlerin ulusal haklarını savunmayı amaçlıyordu. Komite üyeleri, Şeyh Said'in bölgedeki nüfuzunu ve karizmasını görerek onu hareketin liderliğine davet ettiler. Şeyh Said, bu daveti kabul ederek mücadelenin bayrağını yükseltti.
Harekete Geçiş: 1925 Ayaklanmasının Başlaması
13 Şubat 1925'te Piran'da jandarmayla yaşanan bir çatışma, planlanandan önce harekete geçilmesine neden oldu. Şeyh Said liderliğindeki güçler kısa sürede Genç (Darahini), Çapakçur (Bingöl) ve Ergani'yi ele geçirdi. Ayaklanma hızla yayılarak Diyarbakır'ı kuşatma altına aldı. Şeyh Said, bu süreçte hem dini hem de milli motivasyonla hareket ediyor, halka hitaben yaptığı konuşmalarda özgürlük ve adalet vurgusu yapıyordu.
Diyarbakır Kuşatması ve Dönüm Noktası
2 Mart 1925'te Diyarbakır'ın etrafını saran Şeyh Said güçleri, şehri ele geçirmek üzereyken dış destek alamamanın ve modern silahlar karşısındaki yetersizliğin etkisiyle geri çekilmek zorunda kaldı. Bu süreçte Fransız ve İngilizlerin Ankara hükümetine verdiği destek, mücadelenin kaderini belirledi. Şeyh Said ve yoldaşları, Güney Kürdistan'a (Irak) geçmek istedilerse de bacanağı Kasım Bey'in ihaneti sonucu yakalandılar.
Şark İstiklal Mahkemesi ve Tarihi Savunma
Diyarbakır'da kurulan Şark İstiklal Mahkemesi'nde yargılanan Şeyh Said, suçlamaları kesin bir dille reddetti. "Benim mücadelem Allah ve din içindir" diyerek hareketinin meşruiyetini vurguladı. Mahkeme sürecinde kendisine isnat edilen "Kürdistan Teali Cemiyeti" üyeliği iddialarını da yalanladı. 28 Haziran'da idam kararı verilen Şeyh Said, 29 Haziran 1925'te 47 yoldaşıyla birlikte Dağkapı Meydanı'nda şehit edildi.
Şehadet Anı ve Tarihe Geçen Son Sözler
İdam sehpasına çıktığında kendisine son isteği sorulan Şeyh Said, kağıt kalem istedi ve Arapça olarak şu notu yazdı: "Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir." Kelime-i şehadet getirerek hakka yürüdü. Bu son sözler, onun mücadelesinin niteliğini özetler niteliktedir.
Şeyh Said'in Kişiliği ve Vizyonu
Şeyh Said, çağdaşlarının tanıklığına göre karizmatik, bilge ve adil bir liderdi. İnsanların önünde eğilmesine izin vermez, mütevazı kişiliğiyle öne çıkardı. Zenginliğini bölgenin kalkınması için kullanır, medreseler açarak eğitime destek verirdi. Ermeni katliamlarına karşı çıkan duruşu, onun evrensel insani değerlere bağlılığını gösterir. Mücadelesini sadece Kürtler için değil, tüm mazlum halklar için verdiğini söylerdi.
Şeyh Said'in İdam Sonrası Dönem ve Mirası
Şeyh Said'in idamından sonra bölgede geniş çaplı bir sindirme harekatı başlatıldı. Takipçileri sürgün edildi, aileleri baskı altına alındı. Ancak onun fikirleri ve mücadelesi unutulmadı. Günümüzde Şeyh Said, Kürt hareketinin öncülerinden biri olarak anılmaktadır. Mezarının yeri bilinmemekle birlikte, her yıl şehadet yıldönümünde binlerce kişi tarafından anılmaktadır.
Şeyh Said’in mezarı
29 Haziran 1925’te Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Diyarbakır Dağkapı Meydanında idam edilen Şeyh Said, idam sehpasında iken son isteği sorulduğunda, kâğıt kalem ister ve kâğıda Arapça olarak, "Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir," yazar ve kelime-i şehadet getirerek idam edilir.
Şeyh Said, idamından önce başsavcı Ahmet Süreyya Örgeevren’i vasi tayin ettiği ve vasiyetnamesini hazırladığını yazmış: "Nitekim; Şeyh Said Efendi idamından biraz önce tevkifhanede yazdığı bir vasiyetname ile beni bu vasiyetin icrası için vasi nasb ve tayin etmiş bu vasiyetnamesi asılmasından sonra bana verilmişti. Bu vasiyet; üzerinde bulunan ve maliye veznesine verilmiş olan parasından veresesinden kimlere verilmesine ve kendisi için mezar yaptırılmasına dairdi... Mahkemenin müddeiumumîsi bulunduğum için, şeyhin vasisi sıfatıyla bu vesayeti kabul ve icra edemezdim. Onun için resmî ve itimat edilir bir el ile vasiyetinin yerine getirilmesi için vasiyetnameyi Ankara’da İçişleri Bakanlığına göndermiştim." Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Şeyh Said’in mezarının yaptırılması kabul edilmesine rağmen hâlen mezar yerinin nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir.
Tarih Yazımında Şeyh Said
Resmi tarih anlatısında "isyan" olarak nitelendirilen bu hareket, son yıllarda akademik çevrelerde daha objektif bir şekilde ele alınmaktadır. Uluslararası arşivler ve yeni belgeler, hareketin bağımsızlık karakterini doğrulamaktadır. Şeyh Said'in idamı, Türkiye'nin tek parti dönemindeki otoriter uygulamalarının sembolik olaylarından biri haline gelmiştir.
Şeyh Said'in Aile Hayatı ve Soyu
Üç kez evlenen Şeyh Said'in çok sayıda çocuğu oldu. Torunları günümüzde Türkiye ve Avrupa'da yaşamaktadır. Nakşibendi geleneğini sürdüren aile üyeleri, dini ve kültürel çalışmalarına devam etmektedir. Şeyh Said'in oğlu Ali Rıza Efendi, babasının yolunu izleyerek bölgede saygın bir din adamı olmuştur.
Günümüzde Şeyh Said Algısı
Bugün Şeyh Said, farklı kesimler tarafından farklı şekillerde yorumlanmaktadır. Dindar kesimler onu İslami değerler uğruna mücadele eden bir alim olarak görürken, Kürt hareketi ulusal bir kahraman olarak sahiplenmektedir. Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde Şeyh Said ve benzeri tarihi figürlerin yeniden değerlendirilmesi, toplumsal barışa katkı sağlayacak önemli adımlardan biri olarak görülmektedir.
Şeyh Said'in Yoldaşları ve Ortak Kader
Şeyh Said'le birlikte idam edilen 47 kişinin isimleri, mücadelenin ne kadar geniş bir tabana yayıldığını göstermektedir. Aralarında aşiret liderleri, din adamları ve aydınların bulunduğu bu grup, Kürdistan'ın farklı bölgelerinden gelmişti. İdamların ardından başlatılan "Tenkil Harekatı"nda binlerce kişi yerinden edildi, yüzlerce köy yakıldı. Bu dönem, Kürtlerin kolektif hafızasında derin izler bırakmıştır.
Kürt Coğrafyasının Sessiz Çığlığı
1925 yılı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en tartışmalı ve dramatik olaylarından birine sahne oldu: Şeyh Said önderliğinde başlatılan Kürdistan İstiklal Hareketi. Bu hareket, resmi anlatımlarda sıklıkla “Şeyh Said İsyanı” olarak adlandırılsa da, arka plandaki tarihi gerçeklik, bu tanımın ötesinde derin bir ulusal bağımsızlık talebini barındırıyordu. Şeyh Said, sadece bir dini lider değil, aynı zamanda Kürt milletinin onurunu savunan bir şahsiyetti.
Şeyh Said Kimdi?
Şeyh Said, hem dini hem de sosyal alanda ciddi nüfuza sahipti. El öptürmeyen, diz çökülmesine karşı çıkan, adil ve halkına yakın bir liderdi. Çok iyi eğitim almış, Arapça, Kürtçe (Kurmancî ve Zazakî), Türkçe, Ermenice ve Farsça dillerini bilen, güçlü bir entelektüel donanıma sahipti. Uzun beyaz sakalı, kırkık bıyıkları ve sürmeli gözleriyle halk arasında derin bir saygı ve hayranlık uyandırıyordu.
Bir Komite, Bir Hareket: Kürdistan İstiklal Komitesi
Hareketin temelini “Kürdistan İstiklal Komitesi” oluşturdu. Bu komite, 13 Şubat 1925'te bağımsızlık mücadelesini fiilen başlattı. Hareketin arkasında Azadi Partisi'nin kurucuları olan Dr. Fuat, Ekrem Cemilpaşa, Hacı Musa, İhsan Nuri Paşa gibi dönemin ileri gelen Kürt aydınları ve komutanları yer alıyordu. Bu isimler, İstanbul’daki en prestijli okullardan mezun olmuş, modern ve klasik eğitimi birleştirmiş kişilerdi.
Harekete Katılım ve Şeyh Said’in Liderliği
Kürdistan İstiklal Komitesi, toplumsal nüfuzu güçlü olan Şeyh Said’i hareketin başına geçmesi için davet etti. Şeyh Said bu çağrıyı kabul etti. Ancak Bitlis’te Yusuf Ziya ve Halit Bey’in tutuklanmasının ardından liderlik tamamen Şeyh Said’in omuzlarında kaldı. Bu durum, hareketin hem dini hem de ulusal bir karakter kazanmasına neden oldu.
Kürt Halkının Umudu Kırıldı
Hareket, kısa sürede birçok köy, kasaba ve ilçeyi kontrol altına aldı. 2 Mart 1925’te Diyarbakır kuşatıldı. Ancak Avrupa ülkelerinin Kemalist rejime askeri ve diplomatik destek vermesiyle kuşatma kırıldı. Şeyh Said’in güçleri geri çekilmeye başladı. Güney Kürdistan’a geçerek mücadeleyi gerilla savaşına dönüştürmek isteseler de, bacanağı Serdar Qaso’nun ihanetiyle esir düştüler.
İdamlar ve Tarihi Yargılama
10 Mayıs 1925’te Diyarbakır İstiklal Mahkemesi'nde başlayan yargılama, 5 gün sürdü. 28 Haziran’da idam kararı verildi. Şeyh Said ve arkadaşları 29 Haziran 1925’te Diyarbakır Dağkapı’da idam edildi. Bu infaz, sadece bir liderin değil, aynı zamanda Kürt halkının sesinin de susturulmaya çalışılması anlamına geliyordu. Ardından çok sayıda Kürt köyü yakıldı, sürgünler ve kitlesel katliamlar yaşandı.
Bir Mücadelenin Mirası
Şeyh Said’in mücadelesi yalnızca askeri bir direniş olarak değil, aynı zamanda bir onur mücadelesi, bir ulusal kimlik savunması olarak da değerlendirilmelidir. Kürtler üzerindeki baskılar o tarihten itibaren sistematik hâle geldi. Kürtçe yasaklandı, köy ve şehir isimleri değiştirildi, Kürt kimliği inkâr edildi. Fakat buna rağmen Kürt halkı, Şeyh Said’in mirasını unutmadı.
Bir İsyan Değil, Bir Uyanış
Bugün bile resmi tarih anlatılarında “isyancı” olarak tanıtılmak istenen Şeyh Said, aslında bir halkın ulusal ve dini haklarını savunan, adalet isteyen bir liderdi. Onun mücadelesi bir uyanıştır, bastırılmış bir halkın onurunu ayakta tutma çabasıdır. Her ne kadar bu ses susturulmaya çalışılsa da, tarih onun adını ve mücadelesini gelecek kuşaklara aktarmaya devam edecektir.
Şeyh Said Kıyamı Sonrasında İdam Edilenler
Şeyh Said efendinin idam edilen yoldaşlarının isimleri:
1. Şeyh Said Piran
2. Melekanlı Şeyh Abdullah,
3. Kamil Beg,
4. Baba Beg,
5. Şeyh Şerif,
6. Fakih Hasan Fehmi,
7. Hacı Sadık,
8. Şeyh Ibrahim,
9. Şeyh Ali,
10. Şeyh Celal,
11. Şeyh Hasan,
12. Mehmet Beg,
13. Mustafa Beg,
14. Salih Beg,
15. Şeyh Abdullah,
16. Şeyh Ömer,
17. Şeyh Adem,
18. Kadri Beg,
19. Molla Mahmud,
20. Şeyh Şemseddin,
21. Şeyh Ismail,
22. Şeyh Abdüllatif,
23. Molla Emin,
24. Ali Arab Abdi Beg,
25. Mehmet Beg,
26. Süleyman Beg,
27. Molla Cemil,
28. Süleyman Beg,
29. Süleyman Beg,
30. Tahir Beg,
31. Mahmut Beg,
32. Şeyh Ali,
33. Hacı Halid,
34. Timur Ağa,
35. Abdüllatif Beg,
36. Mehmet Beg,
37. Süleyman Beg,
38. Bahri Beg,
39. Şeyh Cemil,
40. Yusuf Beg,
41. Ali Badan Beg,
42. Halid Beg,
43. Halid Beg,
44. Tahir Beg,
45. Tayip Ali Beg,
46. Çerkes,
47. Jandarma Hamid,
48. Hüseyin Hilmi Bey,
49. Hasan (Hanili Salih Beg'in oğlu, 11 yaşında)
Şeyh Said'i Anlamak
Şeyh Said'i tek bir kimliğe indirgemek mümkün değildir. O hem bir din alimi, hem bir özgürlük mücahidi, hem de çağının ötesinde vizyonu olan bir aydındı. Mücadelesi, İslami değerlerle ulusal kimlik taleplerinin kesiştiği noktada şekillenmişti. Bugün onu anmak, sadece geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda Türkiye'nin demokratik geleceği için dersler çıkarmaktır. Şeyh Said'in mirası, hakikat ve adalet arayışının simgesi olarak yaşamaya devam edecektir.





