Bir İnancın Manifestosu: "Ne Yapsalar Boş, Göklerden Gelen Bir Karar Vardır" Sözünün Anlamı ve Kökeni

Bazı sözler vardır, söylendiği andan itibaren kendi yolculuğuna çıkar; şairinin mısralarından süzülür, bir milletin kalbine ve diline yerleşir. İşte "Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır" dizesi, tam da böyle bir yolculuğun en görkemli örneklerinden biridir. Zor zamanlarda bir umut ışığı, baskı karşısında bir metanet kalesi ve insan iradesini aşan bir güce duyulan sarsılmaz imanın en veciz ifadesi olarak hafızalara kazınmıştır. Bu söz, Batman'ın sıcak ve samimi topraklarından Türkiye'nin dört bir yanına, zorluklar karşısında dimdik durmaya çalışanların dilinde adeta bir parola gibidir.

Bu unutulmaz mısra, modern Türk şiirinin ve düşünce dünyasının en önemli isimlerinden biri olan merhum Sezai Karakoç'a aittir. Onun "Ey Sevgili" adlı şiirinin kapanışını yapan bu dize, tek başına anlaşılabileceği gibi, şairin bütün bir medeniyet tasavvurunun ve inanç dünyasının özeti niteliğindedir. Bu sözün derinliğini tam olarak kavrayabilmek için, onun hangi ruh ikliminde doğduğunu, hangi inanç pınarından beslendiğini ve hangi tarihi hesaplaşmalara cevap verdiğini anlamak gerekir. Bu sadece bir cümle değil, bir dünya görüşünün manifestosudur.

Şiirin Ruhu ve Sezai Karakoç'un Dünyası

Bu meşhur dize, Sezai Karakoç'un "Ey Sevgili" isimli, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V) ithafen yazdığı modern bir "naat" olan şiirinin son dörtlüğünde yer alır. Şiir, bir medeniyetin kaybettiği ruhu, unuttuğu özü ve yitirdiği sevgiliyi (Peygamberi) arayışını anlatır. Şiirin sonu ise, tüm bu karanlık tabloya rağmen asla yeise düşülmemesi gerektiğini, nihai zaferin ve kararın insani planların ötesinde bir makama ait olduğunu ilan eder:

“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır”

Bu dizeler, Karakoç'un "Diriliş" adını verdiği felsefesinin de bir yansımasıdır. Ona göre "Diriliş," Batı medeniyeti karşısında yenilmiş ve ruhunu kaybetmiş İslam medeniyetinin, kendi köklerine ve inancına dönerek yeniden ayağa kalkmasıdır. Dolayısıyla bu mısra, "Diriliş" idealine karşı çıkanların, bu yeniden doğuşu engellemeye çalışanların çabalarının eninde sonunda boşa çıkacağını, çünkü bu hareketin arkasında ilahi bir iradenin olduğunu ifade eder.

Kader, Tevekkül ve İlahi İrade

Bu mısranın temelini, İslam inancındaki "kader" ve "tevekkül" kavramları oluşturur. Ancak bu kavramlar, genellikle yanlış anlaşıldığı gibi bir pasifliğe veya miskinliğe işaret etmez.

  • Kaderin Üstündeki Kader: İlk mısra, insanın kendi çabalarıyla şekillendirdiği görünen kaderin (küçük kader) ötesinde, her şeye hakim olan mutlak bir ilahi kader (büyük kader) olduğunu belirtir. İnsanlar planlar yapar, tuzaklar kurar, ancak Allah'ın izni ve kararı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğine duyulan imanı ifade eder.
  • Tevekkül: "Ne yapsalar boş..." ifadesi, bir "tevekkül" halidir. Tevekkül, elinden gelen tüm gayreti gösterdikten, tüm tedbirleri aldıktan sonra sonucu Allah'a bırakmak ve O'nun vereceği hükme razı olmaktır. Bu, "Ben mücadelemi veririm, üzerime düşeni yaparım, gerisi Allah'ın takdiridir. O'nun kararı karşısında, düşmanlarımın kurduğu planların hiçbir hükmü yoktur" demektir. Dolayısıyla bu söz, bir tembellik değil, aksine mücadele azmini kamçılayan bir inançtır.

Bir Direniş ve Umut Söylemi

Bu dize, yazıldığı günden bu yana siyasi ve toplumsal bir direniş sembolü haline de gelmiştir. Kendini zayıf ve yalnız hisseden, haksızlığa uğradığını düşünen veya güçlü düşmanlar karşısında mücadele eden insanlar için bu söz, bir sığınak olmuştur. Yeryüzündeki güç odaklarının (siyasi, askeri, ekonomik) ne kadar ezici görünürse görünsün, onların gücünün mutlak olmadığına, "göklerden gelen bir kararla" tüm bu güç dengelerinin altüst olabileceğine dair bir inancı pekiştirir.

Ramanlı’dan Faiz Tepkisi:  “Bütçede Adalet Yoksa, Toplumda Huzur Olmaz”
Ramanlı’dan Faiz Tepkisi: “Bütçede Adalet Yoksa, Toplumda Huzur Olmaz”
İçeriği Görüntüle

Bu yönüyle mısra, en karanlık anlarda bile umudu canlı tutan bir işlev görür. Her kapının kapandığı, tüm yolların tıkandığı düşünüldüğü bir anda, bu söz insana "son sözü henüz söylenmedi" dedirtir. İnsanı, görünen maddi alemden, görünmeyen manevi bir gücün varlığına ve adaletine sığınmaya davet eder. Bu, umudun en saf ve en güçlü halidir, çünkü kaynağını ilahi bir vaatten alır.

Günümüzdeki Anlamı ve Popüler Kültürdeki Yeri

Bugün Sezai Karakoç'un bu dizesi, edebiyat çevrelerinin dışına taşarak popüler kültürün bir parçası haline gelmiştir. Sosyal medyada, siyasi mitinglerde, spor müsabakalarında veya sıradan insanların günlük sohbetlerinde, bir davanın haklılığına olan inancı veya zor bir durum karşısındaki metaneti ifade etmek için sıkça kullanılır. Çoğu zaman şiirin tamamı bilinmese bile, bu iki mısra tek başına bir bayrak gibi dalgalanır. O, artık sadece bir şairin değil, zorluklar karşısında inancına sığınarak ayakta kalmaya çalışan bir milletin ortak sesidir. Son tahlilde bu söz, fani olanın planlarına karşı Baki olanın kararını, insan hilesine karşı ilahi adaleti ve karanlığa karşı aydınlığı savunan ölümsüz bir manifestodur.

Muhabir: Batman Rehber