0

 

“İslam düşmanlarının bir Müslüman’ın çalışmalarından rahatsız olmaları demek, Allah’ın rızasına talip olan müminlere doğru yolda olduklarını gösteren bir yol işaretidir” Şehid Fahredin Çelik

19 Mayıs, Ramazan ayına denk gelmişti. Okullar arası yapılacak yarışmaların en önemlisi 5 km.’lik koşu idi. YİBO adına Fahreddin koşacaktı. Herkes koşuda Molla’nın birinci geleceğini söylüyordu. Tartışmaların en önemli noktasında Molla’nın orucu vardı. Acaba o gün orucunu açacak mıydı? yoksa koşuya oruçlu mu katılacaktı? Bunun için müdür birkaç defa o gün oruca niyet getirmemesi için onunla konuşmuş, ikna etmeye çalışmıştı. Başaramayınca da Din Kültürü öğretmenini, Musa G.’yi, o gün oruç tutmaması için, Fahreddin’i ikna etmesini istemişti. Din Kültürü öğretmeni onu ikna için durmadan çalışıyordu; “Bak, oruç şahsi bir ibadettir ve kazası olur. Ama bütün okul adına bu koşuya katılıyorsun ve telafisi yoktur. Yani tümünü temsilen katıldığın için bir nevi cihad yapıyorsun. Nasıl ki cihadda oruç açılabiliyor ise burada da o şekilde orucunu açabilirsin ve bunun hiçbir vebali yoktur. Ben senin Din Kültürü öğretmeninim, şayet bir günahı varsa benim boynumda olsun” diyerek ısrarla o gün için oruç tutmaması için dil döküyordu. Orucunu açması için yapılan ısrarlardan usanan Fahreddin; “orucumu açmam yönünde bir daha teklifte bulunursanız, koşuya katılmaktan vazgeçerim. Kendinize orucunu açacak birini bulursunuz” diye tepki gösterince, artık Fahreddin rahat bırakılır. Her ne kadar onun oruçlu olarak koşuya katılacağı gizlenmeye çalışıldıysa da İdil Lisesi müdürü Molla’nın oruçlu olarak koşuya katılacağını öğrenince, programda bir değişiklik yapılmasını sağlayarak koşuyu etkinliğin sonuna bırakır. İkindi sonrasına bırakılan koşunun startı verildiğinde diğerleri oruçsuz olduklarından bir sıkıntıları yokken, Fahreddin’in susuzluktan damağı kurumuş ve ikinci olmuştu. Birinciliği kaybettiğine sinirlenen müdür, Fahreddin’e tepki göstererek, “o kadar ısrar ettik, orucunu açmadın. Koşarken bacakların nasıl titriyordu?” Fahreddin; “pişman değilim, çünkü orucum benim için daha çok önemliydi” karşılığını verir.

 

Bir tatil döneminde kardeşi ile beraber Firfêlê (Ulak köyü), diğer bir tatilde de Fîlê (Bereketli köyü) medresesinde eğitim alırlar. Kendisini yetiştirip eksikliklerini gidermeye, İslamî ahlakı en iyi şekilde ifaya çalışır. Özellikle medresede beraber kaldığı fakihlere candan ilişkiler kurarak, herkesten çok kendilerinin İslami kural ve prensiplere riayet etmeleri gerektiğini söyler ve onlarla kurduğu uhuvvet ilişkisi ile bunu yaşayarak gösterirdi. Her defasında; “ilim talebeleri, toplum için meşaleler gibidir. Öncelikle onların İslam boyası ile boyanarak İslam’ın güzelliklerini göstermeleri gerekir” derdi. Gittiği medresede fakihlere ilmin ehemmiyetini bildiriyor ve “burada ilim talep edenler, toplumu irşat edecek olan davetçiler olmalıdır” der ve bu bilinci vermeye çalışırdı. Beraberinde medreseye götürdüğü siyer ve diğer İslami kitaplarında onlara okutarak müslümanların içinde bulunduğu durumu, ümmetin sorunları ve bir İslam davetçisinin bilmesi gereken ilim hususunda yardımcı olurdu. Gittiği medresede ortamın imajını değiştirir, sorunları ve sıkıntıları olan gençlerin gelip dertleşeceği ve bir şeyler öğreneceği bir ortam oluştururdu.

 

Köylüler ile de ayrıca ilgilenir, gençlere daha fazla ilgi gösterirdi. Bir sefer camiye gelenlerin sürekli gelmelerini sağlamak için yakın alaka gösterir, ilk sahabelerin daha çok gençlerden olduğunu anlatarak onların camiye gelmeleri hususunda teşvik ederdi. Gelenlerle sohbet ediyor, beraberinde getirdiği kitapları okuyabilenlere vererek, dini konularda kendilerini yetiştirmelerini öğütlerdi. Bu samimi yaklaşım, gösterdiği ahlak, Rasulullah(s.a.v) ve Sahabe-i Kiram’ın hayatlarına vukufiyetlerinden, epey hoşlanan Seyda Ml. Salih; “bu sene yanıma okumaya gelen bu iki kardeşi gördükçe aklıma melekler geliyor” diye takdirini ifade eder.

1986-1987 MARDİN İMAM HATİP LİSESİ

                1986-1987 eğitim-öğretim yılında kaydını Mardin İ.H.L’ne yapar. Daimi olarak davetçi kişiliğini, öğrenciliğinin önünde gören Fahreddin, ilk iş olarak İslami yayın bulunduran kitapevlerine giderek onlarla tanışır. Onlara sık sık uğrayarak daha iyi tanımaya ve ilişkileri güçlendirmeye çalışır. Özellikle bilinçli her bir müslümanın bulunduğu ortam, çevre ve şartları davasını insanlara anlatmak için bir vesile sayması gerektiğini aktarırdı. Akşam kendisi için belirlemiş olduğu tefekkür saatinde “bu gün Allah için ne yaptım?” sorusuna tatmin edici bir cevap vermediği takdirde, yatağında rahat uyumaması gerektiğini her fırsatta dile getirirdi.              

                Bir yandan kaldığı öğrenci evine öğrencileri davet ederken, öte taraftan öğrenci evlerini ziyaret ederek yapacağı sohbetler için daha çok sohbet mekânlarının olmasını sağlamaya çalışır.              

Mardin Lisesi başta olmak üzere diğer liselere de uğruyor, her lisede kendisi ile irtibatı olan öğrencilerin olması için cehd ve gayret gösterdi. Bu çalışmaların neticesinde de istediğini elde eder. Her fırsatta; “bilinçli ve dava sorumluluğunu yüklenmiş her Müslüman, henüz fıtratları bozulmamış gençlerin beyinlerini başka ideolojiler işgal etmeden, onlara İslam’ın güzelliğini gösterme hedefinde olmalıdır.” derdi. Bunun için de dakika hesabını yaparak sabah namazı ile başlayan programına gece geç saatlere kadar çalışıyor, farklı sohbet ortamları yetiştirme üzerinde yoğunlaşıyordu.                        

Piyasaya yeni çıkan kitapları ve İslami dergileri takip ederdi. Özellikle Mektup dergisinin yayılmasını ve bilinçli her kişinin ailesi, anne ve bacıları için mektup dergisini alıp ailesine okutmada gayret göstermesini hep tavsiye ederdi. Mektup dergisini düzenli alanlarda eski sayılarını toplar, tatil için evlerine gidecek öğrencilere anne, bacı ve ablalarına okutmak üzere birkaç sayı verirdi. (Şehit, şu an hayatta olsaydı, her erkeğin evine mutlaka Nisanur dergisini almasını, okutması ve tanıtılması için özel gayret gösterirdi.)        

İHL birinci sınıftan sonra okulu bırakır. Bir dönem Mardin’de saatçilik yapar. İHL’deki çalışmaları, herkese İslam’ın güçlü mesajını ulaştırma çabası, İslamı en güzel bir şekilde temsil etme gayreti ön plandaydı. İslam’ın insana verdiği değer ve insanın aradığı bütün hakların İslam sancağı altında bulunduğunu her fırsatta dile getirerek, solcuların, insanların temiz dimağlarını tahrif ettiklerini, söylerdi.

Beşeri sistemlerin maskelerini düşürme başarısına birçok defa şahit olmuş ve bundan fazlası ile rahatsız olmuş olan PKK’lılar, kendi yöntemleri ile onu cezalandırma fırsatını kolluyorlardı. Her ne kadar Fahreddin okulu bırakmış olsa bile, her fırsatta gelip gitmesi, gelirken de bir çok kişiyi görerek onlarla alakasını sürdürmesi, PKK’lıları ona karşı hınç ile harekete geçmelerini sağlıyordu.

 

İHL’yi dışardan bitirmek için geldiği Mardin’de okulun tatil olduğu döneme denk gelmişti. Cezaevinden çıkmış 12 PKK’lının işledikleri bir suçun üzerlerinde kalmaması için Müslümanların üzerine atmak istediler. Buna karşı çıkan Fahreddin’i bir sokakta yalnız görmeleri onlar için büyük bir fırsattı. Toplu olarak ona saldırdıklarında onlarda üç kişi farklı yerlerinden darbe alırken, Fahreddin de kendisine önce uzaktan attıkları taşlarla biri ayağından, biri de başından olmak üzere iki darbe almıştı. PKK’lıların babalarının gelip Fahreddin’e yalvarmaları, onun da davacı olmaması sebebiyle şartla cezaevinden çıkan bu kanı bozukların tekrar cezaevine girmelerine engel olmuştur. Önünü kesen öğrenciler de İHL öğrencileri, Müslüman aile çocuklarıydı ama, İslam’a başkaldırmış, sosyalizmin hakimiyeti için mücadele verenlerin safına katılmışlardı. Nasıl ki Türkiye Devleti’nde İHL mezunu olmasına rağmen başa geçtiler diye, laiklik ve demokrasiye sarılıp İslam’ı ikinci plana iten ve sistemin istekleri muvacehesinde şekil alanların varlığı gibi. Kur’an ve sünnete sarılanlar, Rasulullah (sav) ve sahabelerin bulunduğu yolun takipçileridir. Türk milliyetçiliğinin de Kürt milliyetçiliğinin de Laiklik ve Kemalizm’in de Sosyalizm ve Marksizm’in de İslam’da yeri yoktur. Bu batıl davaları güdenler, namaz kılıp, Kur’an okusalar da Allah(c.c) huzuruna müflis olarak gideceklerdir. Çünkü asıl olan akidedir. İslam davetçileri hem Laiklik ve hem de Sosyalist davalarını güdenlerin hedefi olagelmişlerdir. Ancak “cennet karşılığında olmak üzere, mallarını ve canlarını Rablerine satanlar” kendilerine bağışlanacak “cennet” ve “Allah’ın (c.c) rızası” ile karşılaştıklarında Rablerinin kendilerine karşı lütfunun büyüklüğüne hayretle; “kısa zamanda, az sıkıntıya bu büyük ihsan” diyerek Rablerinin büyük bağışını hayranlık ile karşılayacaklardır. Devam edecek

               

 

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *