0

 

Ramazan bütün güzelliğiyle devam ediyor. Bu sıcak ve uzun yaz günlerinde insanlar büyük sabır göstererek azimle oruçlarını tutuyorlar. Küçüğünden büyüğüne kadar, çalışanından çalışmayanına kadar, büyük bir samimiyetle ve güzel bir sabır örneği sergileyerek oruç ibadetinin eda edildiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz.

Arınma ayı olan Ramazanda, müminler sadece oruç tutmakla kalmaz, aynı zamanda Kur’an okumayla, camilerde mukabelelere iştirak ederek Vahyin feyiz ve bereketinden istifade ederiz. Teravihleri büyük bir heyecanla eda ederek, nafile ibadetlerle, zikir ve salâvatlarla manevi olarak donandığımızı söyleyebiliriz.

Fıtır sadakası ve infaklarla fakir ve kimsesizlere el uzatır, yetim ve öksüzleri gözeterek toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışırız. Bu işe kendini adamış Yardım Kuruluşlarına aynı ve nakdi yardımlarda bulunarak, bizlerin bilmediği ve ulaşamadığı ihtiyaç sahiplerine, bu vesile ile yardım edebilmenin huzur ve mutluluğunu yaşarız.

Bütün bu olması gereken güzellikler bir tarafta olurken, öbür tarafta alışveriş merkezlerinde ve marketlerdeki tüketim çılgınlığı denilebilecek aşırı bir alışveriş manzarasını görmekteyiz. Sanki yarından itibaren bütün marketler kapanacak, bir hafta belki de bir ay boyunca açılmayacakmış gibi bir eda ile insanlar eşya ve gıda stoklamaktadırlar.

İhtiyaç kadar alışverişin, makul bir çerçevede temin edilmesi anlaşılır bir şeydir. Hatta normal ihtiyaçlarından da bilinçli bir şekilde kısıtlamaya gidilerek Ramazanın manevi havasının maddi olarak ta teneffüs edilmesi hedeflenmelidir.

Bizler tüm ihtiyaçlarımızı aşırıya gidebilecek şekilde alabiliyoruz. Peki, alım gücü olmayan akrabalarımız, dostlarımız, komşularımız, mahallemizdeki fakirler, sokağımızdaki yetimler, hele ülkemizin hemen her tarafına dağılmak zorunda kalan savaş mağduru mazlum mülteciler…  Evet bunlardan gerçekten sorumlu değil miyiz? Bütün bunların hesabını verebilecek miyiz?

Ya iftar sofralarımız!? Bir çorbayla veya bir çeşit yemekle iftarımızı açabileceğimiz halde, çeşit çeşit yemeklerle donattığımız sofralarımız, değişik renkte ve tatta bulundurduğumuz meşrubatlar, farklı tatlı ve çiğ köftelerimiz, çaylar ve dondurmalarla adeta bir ‘israf sofrası’ oluşturma gayretindeyiz.

Oysa iftar sofralarımız ‘İftar sofrası’ olarak kalmalıdır. Mütevazı bir sofra, israftan özellikle kaçınarak hazırlanmış, çeşidi azaltılmış, aile fertlerinin mümkünse fakir birisini misafir ettikleri ve doymadan kalktıkları bu özel sofra ‘iftar sofrası’ olarak nitelendirilebilir. Hâlbuki bu tür özel iftar sofralarının hazırlanması daha kolay, daha samimi ve daha mütevazıdir.

28 Şubat sürecinde Ergenekon terörünün ve Paralel vahşet işbirliğinde mütedeyyin insanların cezaevlerinde ve işkencehanelerde günlerce su ile iftar açıp, su ile sahur yaptıkları bir zeminle karşılaştık. Komşularımızdaki iftar sofralarına bombaların ve kurşunların yağdığı bir zamanda, belki bütün bu ramazan boyunca binlerce savaş mağduru mazlumun sıcak bir çorba bile bulamadığı bu oruç ayında ‘sofralarımızı’ yeniden gözden geçirmek zorundayız.

 

Herkes hesabını Allah’a verecektir. Rahmet,  bereket ve mağfiret ayı olan bu Ramazanda; ibadetlerimiz makbul,  dualarımız mustecab, sofralarımız bereketli ama mütevazı olsun. 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *