0

Uzun süredir İslam ümmetini kasıp kavuran fitneler, talanlar, işgaller, sürgünler ve katliamlar yetmezmiş gibi, son yıllarda mezhepçilik saikıyla yeni bir fitne dalgası ümmeti etkisi altına almaya başladı. Kısa vadede dahi büyük tahribatlar hedeflenerek uygulamaya konulan bu fitne senaryosu, uzun vade de ise ümmeti tamamen etkisiz hale getirip, varlık sebebini ortadan kaldırmayı esas alan bir toptan yok etme projesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu elim fitnenin neticesinde kazanan tarafın kim olduğu bellidir. Daha doğrusu İslam ümmet bir bütün olarak yara alıp, birbirlerini kırıp etkisiz hale getirdiğinde ve bu projeyi aramıza yerleştiren küfür cephesi olan batının, bir kez daha hiçbir masraf yapmaksızın galip gelip tekrar başımıza efendi kesildiğinde, işte o zaman bizim açımızdan hüsranın büyüklüğü ortaya çıkmış olacaktır.

Yüzyıllardır İslam ümmetini alt üst eden fitneler, ihtilaflar, savaşlar ve toplu kıyımlar neticesinde kaybedenler hep Müslümanlar olmuştur. Ama kazançlı çıkan tek bir taraf olmuştur. O da batı dünyasıdır. Bunca acı tecrübeye rağmen hala ders alınmamış olması ve tekrar tekrar batının bu kirli oyununa alet olmamız bizim açımızdan tam bir felakettir.

Hele batının mezhepçilik fitnesi ile bu yaramızı kanatmaya devam etmesi ve bizim de bu çok tanıdık numarayı tekrar tekrar yutmamız, aslında bizim vahdetten ne kadar da uzaklaşmış olduğumuzu göstermektedir.

Bir mezhebi taklit etmek ne imanın ve ne de İslam’ın şartlarından değildir. Esas itibariyle bir mezhebe tabi olmak, sadece kolaylık olsun diye, müçtehit imamlarımız tarafından teferruatla ilgili ortaya konan içtihatları (görüşleri)uygulamaktır. Günlük muamelatlarımızda bir görüşe uyabildiğimiz gibi, daha farklı bir görüşü de kolaylık olsun diye alıp uygulayabiliriz.

Bütün mezhep takipçileri aynı Allah’a inanıyor, aynı Peygambere tabi oluyor, aynı kıbleye yöneliyor, aynı kitabı (Kur’ani Kerim) hayat nizamı olarak kabul etmişlerdir. Bütün bunlar bir yönüyle İmanın ve İslam esaslarıdır ve bizi birbirine bağlayan tevhid hakikati ortada iken, birilerinin bir içtihad yorumunu din olarak karşımıza çıkarması ve bu yorum üzerinden din kardeşlerini tekfir ederek öldürmesi esasında bu projenin esas kazananının kim olduğunu da bize göstermiş olmaktadır.

Bundan dolayı mezhep, ibadet hayatımızı kolaylaştıran bir yoldur. Mezhepçilik ise biz Müslümanların birbirini öldürmek için zorlayarak ortaya koyduğumuz, kin ve garezimizin dışa yansıma biçimi haline gelmiştir. Dinen kardeş olması farz olanların ve ‘birbirlerine kanlarının ve mallarının haram’ olduğunun Veda hutbesinde Peygamber efendimiz tarafından bizzat emretmiş olmalarına karşılık, bugün bu fitne esas alınarak, kameralarının önünde, canlı yayınlarda ve tekbir eşliğinde, gözlerini kırpmadan, katliam yapılması tam da küfür cephesinin istemiş olduğu bir manzara değil midir?

Bu acıklı manzaralar kime hizmet etmektedir? Bu dehşet sahnelerinin senaryosunu kimler yazmıştır? Bu çatışmaların gerçek galibi kimlerdir? Niye sadece bu katliam haberleri İslam coğrafyalarından gelmektedir? Bu akan kan ve gözyaşını sevinçle ve heyecanla karşılayanlar kimlerdir?

Ey Müslümanlar! Bu yaptıklarımızla yarın Allah’ın huzuruna gideceğiz ve Ona hesap vereceğiz. Peygamber efendimizden şefaat talep edeceğiz. Peki, hangi yüzle bu isteklerimizde bulunacağız?

İslam’ın tevhid anlayışı dururken ve bu hususta Allah ve Resulünün kesin emirleri varken, küfrün aramıza koyduğu fitne ve fesat projelerine dört elle sarılarak birbirlerimizin kanını ve malını heder ederek, ümmeti bölük pörçük edip küfür dünyasına altın tepside sunarak mahşer gününde nasıl hesap vereceğiz?

Hesap verebilir bir amelle Allah’ın huzuruna gitmek ne izzetlice bir duruştur. Gerisi ise…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *